Dünyaya bakış Doğu-Batı Münasebetlerinde Yeni Safha Sovyetler Birliği Başbakanı Nikita Krutçefin Birle- şik Amerika Cumhurbaşkanı Dwight D. Eisenho- werle "Camp David" de yaptığı görüşmeden beri, dün- ya basınında en çok bahsi geçen konu, iki blok arasın- daki yumuşama konusudur. Acaba Sovyetler, yine, alda- tıcı bir barış taarruzuna mı girişmişlerdir? Yoksa, iki blokun da sağlam bir barışa doğru ılerleyeceklerını ümit etmek için ciddi sebepler hakikaten mevcut m slında, iki bloku da uzlaşmaya dogru ıten kuv- vetli faktörler vardır ve bu faktörler, bugün her za- mankinden daha belirli bir hale gelmıştır Evvelâ, askeri bakımdan, iki blok hemen hemen muvazene halındedır İki blokun stratejik atom bom- bardımanı kapasitesini inceleyen en bilgili müşahitler şu kanaattedirler: İki taraftan biri, dıgerıne ilk baskını yaptığı takdirde, karşı tarafı çok ağır bir şekilde tah- rip etmek ımkanına maliktir. Ancak ilk baskını Batı bloku yaparsa, Sovyet tarafındaki muazzam tahribata rağmen, Sovyet blokunun stratejik füzeler sahasında daha ileri oluşu, ona, mukabil taarruzunda Amerikan üslerini ve sanayi bölgelerini tahripte yeter derecede başarılı olmak imkânını vermektedir. Buna karşılık, ilk baskını Sovyet bloku yaparsa, Batı blokunun mukabil stratejik taarruzunda önümüzdeki birkaç yıl füzeler- den ziyade dev bombardıman uçaklarına dayanmak zo- runda oluşu, bu mukabil taarruzun aynı derecede başa- rılı olmak imkânını azaltmaktadır; buna rağmen, Sov- yet baskınından geriye sadece 800 tane dev Amerikan uçağı kalması bile, Batı blokuna Sovyet arazisinde korkunç tahribat yapmak İmkânını verir. Goruluyor ki, iki taraf da tahrip kudreti bakımından sonsuza erişmiş- lerdir. Birinin sonsuzun Üüzerine diğerinden fazla bir miktar eklemesi, karşılıklı — münasebetleri değiştirmez, sadece, mevcut muvazenedeki istikrarsızlığı arttırır. İktisadi ve sosyal sahada da iki bloku uzlaşmaya sevkeden bazı önemli unsurlar vardır. Sovyetler Birliği artık iktisadi gelişmesinin son safhasına yani yüksek istihlâk safhasına girmek üzeredir. Yıllarca süren di- siplinli ve çok sert bir iktisadi ve kültürel kalkınma gayreti neticesinde, Sovyet halkı artık daha fazla is- tihlâk malı ve daha fazla serbesti istemeğe başlamıştır. Stalinin ölümünden beri Sovyet dünyasında bu yönde önemli gelişmeler vardır. Krutçef, milletine, 1971-72 de Amerikan istihlâk standartlarına varacağını vaad et- miştir. Amme hizmetlerinin çok geniş ölçüde gelişmiş olması, ister istemez, bir ademi merkeziyet cereyanına yol açmıştır. Ademi merkeziyet daima bir miktar ser- bestliği de beraber getirir. Ceza mevzuatındaki ıslahat, mecburi iş kamplarının genış olçude tasf"ye edılmış 01— ması, Pasternak gibi " ârcı"lara, oloti e Malen kov gıbı "Parti duşmanları na karşı gırışılen tedıp ve tasfiye hareketlerinin kansız oluşu, Sovyet cemiyetinin derinliklerindeki değişmelerin önemini göstermeğe, ye- ter. Stalinin ölümünden beri peyk memleketlerin da- hilde farklı bır politika takip etme temayülleri de, eski- sinden dah müsamahayla karşılanmaktadır Bu degışıklıklerın Sovyet cemiyetini halen, Batılı ölçülere yaklaştırdığını söylemek elbette ki mümkün değildir. Fakat, Sovyet cemiyetinin Batıda cari medeni ölçülere henüz varamamış olması, bu değişikliklerin varlığını in- kar etmek için sebep olamaz. Stalinin ölümünden sonra başlayan bu gecıkme içinde geriye dönüş gibi görünen tek hâdise, Macar isyanının hunharca bastırılışıdır. Ma- car isyanına müdahale etmemek, Sovyetler Birliği için, Sovyet blokunun hiçbir ciddi mueyyıdeyle karşılaşmak- sızın ve hiçbir mukabil tâviz saglanmaksızın çözülmesi- nin kabil olduğunu ve Dulles'ın "geri itme" politikası- nın pek âlâ başarı kazanabileceğini kabullenmek, bir nevi aciz izhar etmek demek olurdu. Bu aciz ızharı ne- AKİS, 9 ARALIK 1959 ticesinde milletlerarası komünizm bütün Doğu Avrupa peyklerinde muthış bir darbe yemekten kurtarılamazdı Kremlin, Macar isyanına müdahale ederken; bu düşün celerle, Sovyet blokunun ve milletlerarası komünizm hareketının bir bütün olduğunu göstermek istiyordu. Bu bütünlüğü ve bloklaşmayı tanımak istemeyen Yugos- lav komünizmine karşı Kremlinin büyük kızgınlığı- nın sebebini de burada aramak gerekir. Fakat, Mosko- vanın, Sovyet blokunun Batı bloku karşısındakı bütün lüğünü muhafaza arzusunun varlığı, Sovyet blokunun teşkil ettiği bütün dahilinde bazı degışıklıklerın olma dığına ve olmıyacağına muhakkak surette delâlet et- mez. İşte bilhassa füze sahasındaki çok ağır askeri mas- raflar, toplumun içinden gelen daha fazla refah ve daha fazla serbestliğe doğru değişme arzuları ile Devlet si- yaseti arasında çelişmeler doğmasını gerektirmekte ve Sovyet toplumunun gelişmesinin Devletçe engellenmesi neticesinde çıkacak türlü rahatsızlıkların tohumunu ta- şımaktadır. Bunun karşısında, Batı tarafında da lideri uzlaş- maya iten bazı ekonomik faktörler vardır. Askeri mas- rafların yükü arttıkça, ileri kapitalist memleketlerde iktisadi muvazeneyi muhafaza etmekle beraber iktisadi gelişmeye, -Sovyet blokuyla rekabet edebilecek- bir hız üzerinden devam edebilmek gitgide güçleşmektedir. Ge- leneksel yaşayış tarzlarını imkân nisbetinde muhafaza arzusu, Batının kapitalist memleketlerinde, çok ağır iktisadi yüklere katlanmaktansa, karşı tarafla uzlaş- maya gitmek temayülünü doğurmaktadır. Birleşik Amerikayla Sovyetler Birliğini birbirleriy- le uzlaşmaya doğru sevkeden amiller, daha şimdiden bazı sahalarda zımni anlaşmalar doğurmuştur. Cenev- redeki Atom Denemelerinin Durdurulması Konferan- sında kaydedilen çok önemli ilerlemelerin yanısıra, bun dan da önemli olarak, iki tarafın da denemeleri bılfııl durdurmuş olmaları bu zımni anlaşmalardan biridir. 1958 Ağustosundan beri, her iki tarafın Ortadoğu işle- rine müdahale etmek yolundaki heveslerini şimdiye kadar görülmemiş derecede frenledikleri de farkediliyor. Nihayet, Sovyetler Birliği, Batı Berlin üzerindeki teh- didini kesmek ve Çin - Hint anlaşmazlığında tarafsız davranmakla, ilerki müzakereler için iyi niyet gösteri- leri yaparken daha bir kaç ay öncesine varıncaya ka- dar, Zirve Konferansı konusunda diplomasi tekniğinin bütün inceliklerine başvurarak ağırdan alan Birleşik Amerika birdenbire Zirve buluşmasını kabul edivermiş- tir. Şüphesiz, uzlaşma kolay olmayacaktır. İki taraf da, pazarlıkta en fazla avantajı sağlamak için azami gayretıyle çalışacaktır. Bir tek konferansla bütün ana davaların hepsinin tamamen halledilemiyeceği muhak- kaktır. Hatta, hayal kırıklığı ve kızgınlıktan doğan buhranlı zamanlar görmemiz de muhtemeldir. Büyük ihtilâfları halletmek zirvede veya daha alt kademede muhtelif temasları ve halkların karşılıklı olarak birbir- lerini daha yakından görüp tanımalarını gerektirecek- tir. Uzlaşma ancak, uzun yıllar devam edecek ve ço sabır istiyecek bir vetirenin sonunda gelecektir. Kaldı ki uzlaşma sâdece, iki tarafın barışı istikrarlı bir muvazeneye istinat ettirmeleri demek olacaktır. İki taraf harp ihtimallerini azaltmak yolunda, çalışacaklar, anlaş- malar bu yol üzerinde vuku bulacaktır. Fakat, harp ih- timalleri azaldıkça, iki 1de010J1nın yeryuzunde kendile- rine taraftar kazanmak için refah ve kültür sahasında— ki mücadeleleri ve bu mücadelelerin gelişmemiş me leketleri cezbetme gayretleri üzerindeki tesiri büsbütün artacaktır. 21