SİNEMA Filmler Bir sonbahar filmi Onumuzdekı hafta Ankarada gos— terileceği haber verilen "Love in the Afternoon -Öğleden Sonra Aşk" adlı film, pek sönük geçmekte olan yeni sinema mevsiminde bir kımıl- danışa sebep olabilir. "Ogleden Son- ra Aşk" Amerikada ilk defa vizyona çıktığı zaman film tenkitçileri tara- fından bir sonbahar filmi olarak va- sıflandırılmıştı. Bunun iki sebebi var- dı. Ağustos ayının sonlarında göste- rilen film o günlerde Amerikada da durgun geçen sinemâ mevsiminde bir sonbahar rüzgârı tesiri yaratmış ve diğer bir iki filmin afişten kaldı- rılmasına yol açmıştı. "Öğleden Son- ra Aşk"a sonbahar filmi denmesının ikinci sebebi de filmde baş rollerden birini oynayan Audrey Hepburn'nün hayatının sonbaharını yaşayan bir erkeğe tutulmasından ileri geliyor- u. Hikâye de gerçekten bir sonba- har aşkının tatlı ve hafif atmosferi- ne sahipti. Seyirci hayata uygun bir aşk hikâyesinden daha çok, kitap- larda rastlanan bir sevda masalının tesiri altında "Öğleden Sonra Aşk"ı seyrediyordu. Yine bu mevsim Ankarada göste- rileceği haber verilen "Funny Face - Sevimli Çehre" adlı filmde olduğu gi- bi "Öğleden Sonra Aşk"ta da Audrey Hepburn kendinden büyük bir erke- ğe gönül vermektedir. Genç kadının canlandırdığı karakter evlenme ça- ğına henüz basmış genç bir kıza ait- tir. Kızın kalbını kaptırdığı Ameri- kalı ise "western"lerin eli her işe yatkın kahramanı olarak tanıdığı- mız Gary Cooper'ın ta kendisidir. Filmin hikayesi aşk ve aşıklar şehrı Paris'te geçer Audrey Hepburn "“Se- vimli Çehre"de de kendisinden bü- yük bir adama bu sefer Fred Asta- ire'e aşık olmaktadır. Bu filmin hi- kâyesi de Pariste cereyan eder. Fa- kat her iki film arasındaki benzeyiş bu kadarla kalmaktadır. Bu güne kadar — gördüklerimizden tamamen değişik bir müzikal film olan "Se- vimli Çehre" ile "Öğleden Sonra Aşk" yalnız ihtiyar bir adamla genç bir kız arasındaki aşk bakımından bir- birine benzer. Billy Wilder'ın rejisör— lüğünü yaptığı ikinci film bir müzi- kal değil, hoş bir komedidir. Ernst Lubitsch'in en zarif filmlerini andı- ran bir şekilde çekilmiştir. Hikâye biraz çılgın, biraz hazin, biraz da acı bir hava taşır. Hayatta yapılma- yan şeyler için duyulan pişmanlık bu filmin yarattığı tesir neticesinde bi- raz daha kuvvetlenmektedir. Çünkü "Öğleden Sonra Aşk" T şeyin bir sonu olduğunu seyirciye hatırlatır. çapkın N ejisör Wilder'ın "Öğleden Sonra RAşk'ta her şeyin bir sonu oldu- ğunu söylemeye çalışmadığı muhak- kak. Fakat rol dağıtımı ve filmin u- 32 mumi havası bu fikrin ortaya çıkma- sına sebep oluyor. Gary Cooper'ın canlandırdığı zengin çapkın, ne ka- dar ateşli ve canlı olursa olsun yüzü- nün, ve boynunun — buruşukluklarla dolu olduğunu — saklıyamamaktadır. Filmde görüldüğü gibi bu çapkının kadınları baştan çıkarması günlük hadiseler arasında yer alır. Bu işte kendisine küçük bir çigan orkestra- sının ne kadar büyük yardımı dokun- duğunu hiçbir kadın farketmez. Çap- kın adamın hayatına sevimli ve ro- mantik bir kızın girmesi her şeyi değiştirir. Genç kız tecrübesiz olmak- la beraber Amerikalının malum, nu- maralarına kurban gitmemek için e- linden geleni yapar. Neticede kadın- ların gönlünü en kısa zamanda ka- zanmasını bilen çapkın adam, kızın masum sevgisinin kurbanı olur. Za- ten yaşadığı hayatta onu son derece yormuştur. Farkında olmadan kıza tutulur. Artık diğer kadınlarla olan aşklarına son vermesi icabetmekte- dir. Yaz ve çigan müziğiyaşlı be- kâr için sona ermiştir. "Öğleden Sonra Aşk"ın hikâye- sinde genç kızın oynadığı rol nedir? Niçin kendinden yaşlı bir erkek ona kalbini verir? Film, hayalin şuur al- tı bir noktaya tesir ettiğini mi an- latmaya çalışıyor? Rejisör Billy Wil- der'ın "Öğleden Sonra Aşk"ta ne an- latmak istediği — açıkca ifade edile- memektedir. Fakat — Audrey Hep- burn'nün canlandırdığı genç kızın or- ta yaşlı erkeklerin rüyalarına giren romantik bir sembolü temsil ettiği muhakkaktır. Çünkü genç kız filmde yalnız Gary Coopper'ın değil, baba rolünde görülen Maurice Chevalier'- nin de en çok sevdiği bir varlık ola- rak ortaya çıkmaktadır. Her ne ka- dar iki sevgi arasında büyük bir fark varsa da Audrey Hepburn'nün yaşlı erkekleri oyalayan genç kız rollerin- de büyük bir başarıya ulaştığı artık kimsenin gözünden kaçamaz. Bu tip karakterin genç kadına Hollywood tarafından çok yakıştırıldığı mey- dandadır. "Roma Tatili"nde kendi- sinden büyük bir erkeği baştan çıka- ran,saf genç kız rolü Audrey Hep- burn'e verilmişti. — "Sabrina"da a Humphrey Bogart gibi yaşlı iş ada- mının kalbini çalan şık ve akıllı genç kızda da yine Audrey Hepburn'ü gör- müştük. Beyaz perdede yaşlı erkek- lerle gönül maceralarına girmek bu film yıldızının sanat hayatına ne gibi bir istikamet vermiştir? Bu suale şimdiden cevap vermek oldukça güç- tür. Kendisini değişik bır rolde gör- mek icabeder. FFakat genç kadının kısmetinin olgun erkeklerin beğendi- ği genç kız rollerinde açıldığı da bir hakikattir. Babette harbe gidiyor Geçen Bahar'da aşk maceralarına bir yenisini ekleyen ve gezdiği adamla sonunda evlenen Fransız yıl- dızlarından birinin filmi bu hafta An- karada oynuyor. İngiltere ve Fransa- da "Babette Goes To War- Babette Harbe Gidiyor" adlı filmi çevirirken evlenme ile neticelenen bu aşk ma- cerasına başlıyan yıldızın ismi Bri- gitte Bardot ve Ankarada gösterilen filmi de "La Parisienne Kız"dır. Bardot, çekimi İngilterede başlayan "Babette Harbe Gidiyor" adlı filmde — çalışırken 24 yaşındakı Jacgues Charrier'le tanışmış ve çocuk suratlı genç adamı, aşıklarının listesine derhal dahil etmişti. Fran- sız seks bombası "Parisli Kız"da da aşk, maceralarına hakiki hayatında- kileri andıran bir şekilde devam edi- yor. Bu filmin, genç kadının güzelli- ğini teşhir etmek i için çevrilen filmler- den, bir tanesi olduğu mu uhakkaktır. Oldukça kırpılmış olan "Parisli Kız"- ın en güçlü tarafı - eğer filmde guç— lü bir taraf olduğunu söylemek ica- bederse - Henri Vidal ve Charles Bo- yer'in oyunlarında aranabilir. Netice itibariyle bu film için söylenecek u- zun söze lüzum yoktur. "Parisli Kız" dan bir sahne Fazla söz lüzumsuz... AKİS, 9 ARALIK 1959