komite tamamen Almanlardan müte- şekkil olmalıydı ye üstelik bu komite- de her iki Almanyaya ayrılacak kon- tenjanlar eşit tutulmalıydı. Batı Al- manyanın arazice ve nüfusça Doğu Almanyadan büyük olması pek bir şey ifade etmedi; niyahet iki ayrı hü- kümrân devlet bahis mevzuu idi ve bunların komitede eşit bir şekilde temsil edilmeleri kadar tabii bir şey olamazdı. Gromyko, geçen haftaki görüşmeleri bu noktalar üzerinde 1s- rar ederek kapatmıştı Batılılara gelince, Amerikan, İn- giliz ve Fransız dışişleri bakanları, Almanyanın birleştirilmesinin sadece Almanları alâkadar etmediğini, bi- lakis bütün — Avrupanın geleceğiyle yakından alakalı bir mesele olduğunu iddia ediyorlar, birleştirme, 1şın1n dört büyüklerden müteşekkil bir kı na bırakılmasını istiyorlardı. Almanlardan kurulacak muhtelit bir istişare komitesinin de bu komisyonla birlikte çalışması ve onların da goru şünün alınması kabul edilmeliydi. muhtelit komitenin teşkilinde eşıtlık esasından hareket etme u Al- nı anyayı olduğundan çok daha buyuk ve ehemmiyetli bir devlet olarak ka- bul mânasına gelecekti. Halbuki, Ba- tı Almanya liderlerine karşı kendile- rini bağlı hisseden Batılıların böyle bir şey yapmalarına imkân yoktu. Gecen Haftaki görüşmeler sonunda Altılıların gelip de dayandıkları tâ- viz hududu bundan öteye geçmiyordu. Zirve korkusu ütün bu teferruat ve teknik mese- leleri ortasında Cenevre Konfe- ransının asıl gayesi gözden kaçar gi- bi olmaktadır. Konferans, başlangıç- ta, dört hükümet başkanı arasında bir zirve toplantısına lüzum olup ol- madığını anlamak maksadıyla tertip- lenmişti. 55'te Cehevredeki zirve toplantısının fiyaskoyla neticelenme- sinden sonra Sovyetler Birliği yeni bir toplantı yapılması kutusunda mü- temadiyen ısrar etmiş, bu uğurda mu- azzam propaganda mekanizmasını harekete geçirmişti. Barışın sadece askeri kuvvet sayesinde ayakta tu- tulabileceğine inanan General Eisen- hower ise yeni bir zirve toplantısına hiç taraftar degıldı Beyle bir teşeb- büsün Sovyet propagandasını kolay- laştırmaktan başka bir 1şe yaramı— yacağını, ÜUstelik Moskov: İ yetleri hakkında kati delıllere sahıp olmadan pazarlığa yanaşmanın Ame- rikanın hür dünya liderliği vasfına yakışmayacağını söylemekteydi. Ta- bii, uzlaşma siyasetinden bucak bu- cak kaçan o zamanki Dışişleri Ba- kanı John Foster Dulles da Eisenho- weri bu noktada destekliyor, hattâ onun yumuşamağa başladığı — za- manlarda sert çıkışlar yaparak, iste- diği gerginliği tekrar yaratabiliyer- Fakat, Sovyet diplomasisinin yıl- larca süren sabırlı gayretlerinden son- ra dünya şiyasi manzarası öyle bir hâl almıştı ki, bir areya gelip konuş- maktan kalınmak hususunda Ameri- Herter Cenevrede Dulles'tan farklı kanın daha fazla 1srar etmesi, bu memleketi açıkça "barış düşmanı ve harp meraklısı" durumuna sokabilir- di. Sovyetlerinteknik sahada kaydet- tikleri gelişmelerin de tesiri altında, Amerikan halk efkârı artık meselele- ri konuşarak halletmekten başka çare kalmadığına —inanır gibi lmuştu Eisenhower-Dulles ekibı hem "anlaş- ma düşmanlığı" damgasından kurtul- mak, hem de Sovyet propaganda tu- zağına düşmemek için zirve yolculu- ğuna çıkmağa razı oldular ama, bunu hemen yapmağa taraftar degıllerdı Önce, dört devlet dışişleri bakanları bir araya gelmeli, asgari uzlaşma şartlarının bulunup bulunmadığım a- raştırmalıydı. Katiyen pazarlık taraf- tarı olmayan bir Dulles'ın katılacağı konferansta uzlaşma şartlarının bu- lunabileceği hususunda, aslına bakı- lırsa kımsenın fazla bir ümidi yoktu. o her zamanki sertliği ve i- natçılıgıyla konferansı akamete uğ- tacak, n ben" bu adamlarla görüşülmez, dememış miydim" diye- rek işin içinden sıyrılacaktı. İnce ruhlu adam Tam Cenevre konferansının başlı- yacağı sırada, John Foster Dul- les'ın yerini Chrıstıan Herter'in alma- sı, zirve toplantısına dünya barışı ba- kımından büyük ümitler bağlıyanla- rın yuzlerını güldürmüştü. Mizacı eçmişteki faaliyetleri — dolayı- sıyla Dulles'tan uysal, anlayışlı bir insan olarak tanınan Berter, Cenevrede bir argari anlaşma zemininin bulunması için elbette da- ha samimi olarak çalışacak, meselele- ri misyonerlik Tesviyesinden değil, ge- DÜNYADA OLUP BİTENLER lecek nesillerin saadeti bakımından e- le alabilecekti Christian Herter 1895 yılında Pa- tiste doğdu. Bir ressam olan babası yine kendisi gibi ressam Adele Mec- Ginn's adında bir kızla evlenmiş, merikadaki cemiyet olçulerı 1çınde pek fazla rahat edemiyen bu kâr aile, Parise yerleşerek bohem ha— yatı sürmeğe başlamıştı Aslına ba- kılırsa, buna tam bir m hayatı" demek de mümkün degildı çunku Tes- sam kankocanın yaşayıştan parasız- lıgm değil, mizaçlarının — neticesiydi ve icap ettiği zaman bol bol para sar- fetmekten de çekinmiyorlardı. Mese- lâ, Christian l—[erter dogdugu zaman, kendisine hemen Alman müreb- biye tutuldu ve ılerıde Almanyayı bir- leştirmek için haftalarca — didinecek olan müstakbel diplomatın ana dilin- den önce ilk öğrendiği dil Almanca oldu. Herter'in boyu, — daha çocukluk devresınde bıle anormal derecede u- zundu. O kadar ki, belkemiğini dik durdurabilmesi için 'tam altı yıl müd- detle hususi tedaviye tâbi tutulmuş, çelik çemberler içinde gezmişti. Har- vard'a üniversite tahsili yapmak üze- re gittiği zaman da, bu komik derece- de uzunluk herkesin dikkatini onun üzerine çekmişti. Herter, üniversitede pek parlak bir talebe esmadı, Aklı fikri, sanat meselelerindeydi. İleride kendisini meşhur edecek olan politika ve diplomasi sahalarıyla alâkası sı- fır derecesindeydi. Uzun boylu adamın evlenmesi de üniversitedeki talebelik yıllarına rastlamaktadır. Herter, karısıyla ar- kadaşları tarafından tertiplenen bir partide tanıştı. Mary Carolyne Pratt, meşhur Standard Oıl şirketi sahibinin kızıydı Kendisi, Christian'ı ilk gördü- aman, anormal boyuna bakarak bır haylı guldugunu itiraf eder ama aralarındaki arkadaşlığın yavaş ya- vaş aşka ve dört yıl sonra da evliliğe yol açtığını söylemekten de zevk alır. Herter, Harvard dan sonra, New York'a gelerek Colombie Üniversitesinin Mimari kısmına ya- zıldı. Fakat, 1916 yılında Berlindeki Amerikan Buyukelçılıgınde ehemmi- yetsiz bir vazifeye tâyin edilen bir ar- kadaşımın ısrarıyla diplomasi hayatı- na atılmağa karar verdi ve yine Ber- --nde başka bir münhal diplomatik memuriyete inini yaptırarak ar- kadaşıyla, birlikte yola çıktı. Herter'- in Berlinden sonraki ikinci diploma- tik vazifesi Alman işgali altındaki Br kseldeydi. Ömrünün hapisteki ilk ve son gecesini de ovada yaşadı; A- merika harbe girdiği zaman, bir gün casusluk suçundan tevkif edıldı du— rumu anlatıncaya kadar da geceyi hapishanede geçirmekten kurtula- madı. Politika yolunda Uzun boylu diplomat,. 1957 yılında memleketine dönerek askere, git- mek istedi. Fakat, boyundaki anor- a ul e- rada çok sevdiği küçük cephede bir Alman 21 kardeşi Everit,