TİYATRO ga" gibi eserleri Türkçeye çevirdi. Daha sonra 1924 senesinde Stock- holm'e giderek orada İsveç tiyatro- sunu da yakından görmek imkânını elde etti. 1924- 1925 yılları arasında Türkiyede çok verimli bir tiyatro mevsimi geçırdıkten sonra 1925 yılı- nın başlarında Rusyaya gitti, orada "Tamilla" ve "Spartakus" filmleri- ni çevirdi. Rusyada o devrin tiyatro devleri Stanislavsky, — Meierhold'la tanıştı. Sınema konusunda meşhur- an e Goskino ile beraber z; Rusyadan döndükten sonra, zamanın valılerınden Muhittin Üstündağın teşebbüsü ile asılan Şehır Tiyatrosunda aktörlük 1949 yılına ka- Tiyatrolarında çalıştı.. Zaman avgalar ve gürültü- lere sebep olan hâdiseler, dost ve ar- kadaşları ile sanat yüzünden ayrılık ve çatışmalara rağmen yüzlerce yes sahneye kondu, çevrildi, yerli pi- yesler oynandı, yerli yazarlar teşvik edildi, yeni oyuncular yetıştırıldı ve bu hummalı faaliyetin unda Er- tuğrul Muhsin galip olarak tıyatro- yu hem sevdirdi, hem de taya koyarak devlet tarafından be- nimsenen bir sanat dalı haline getir- di. Bu arkadaşlarıyla birlikte, ama en çok onun başarısıdır. Devlet ve sanat 1949 yılında Muhsin Ankarada a- Dev_t Tıyatroları Tec- . Ankarada yeni bir ti- Bunda disipline, inti- zama, sanatın, bilhassa tiyatronun gerektirdiği prensiplere kıl sektir- meden sa Onun arak çalıştı. kurduğu tiyatrolarda ilk zam: bir mektep havası vardı. Bu, o za- manların zorunluluğundan, böyle ol- ması gerektiğinden yapılıyordu. Öğ- renci, memur gecelerı tertıplenıyor, ucuz halk günleri ayrılıyo h seyı Cİ tıyatroya alıştırılıyordu n artık gençlik, tiyatroya gerçekten merak şal hnıştır İstanbul- da, Ankarada üniversite tiyatroları, bağımsız topluluklar — kurulm: akta, gençler tiyatroya samimi olarak gö- vermektedirler. Şimdi bu akını A- nadoluya Ertuğrul Muhsinin ta Da- rülbedayi yıllarından Şehır Tiyatro- su gunlerınden beri agrısını duydugu oluya götürme rek uhsin Avrupadan yolladıgı bir mektubunda, İ. Galip Arc şöyle anlar, patlattık? Bu kadar sefalete, meşak- kate, dudak bükümündeki istihzala- ra bunun için mi katlandık? Sahnede heyecan duymadıktan sonra neme lâzım benım rejisörlü neme lâzım ben! Bır re_ıısorluk kı ben- de ve memleketımde hiç bir filizin cek." İşte Ertuğrul Muhsının ıstedıgı buydu. Möemleke- 30 tinde tohumların, sanat tohumları- nın filizlenmesini, bunun meyveleri- nin yurdunun Insanları tarafından toplanmasını arzuluyordu. Yıllardan onra -50 yıl-, slek ve sanat haya- tısın son yıllarında bu arzusu da ger- çekleşmişti. Adana, Bursa ve İzmir- de birer tiyatro kurulmuştu. Bu ara- da Konyaya, Eskişehire de temsiller vermeye gidiliyordu. Belki bir kaç sene sonra Sivas, Erzurum, Diyarba- , Urfa da hunlar arasına katıla- caktı. Bir gece Urfalıların, bir Ham let temsilinden çıkarak yolda konu- şa konuşa evlerine dönmeleri müm- kün olacaktı. Bu yıl Mecliste Bölge Tiyatroları Kanununun çıkması bek- leniyordu. Bu tyatroların kadrola- rı belli olacaktı. Muhsin Ertuğrul Celâl Yardımcı Celallendi! bunu bekliyor, bölgelere göndereceği arkadaşlarını, Devlet Tiyatrosu ö- nünden ugurlayacagı mutlu günü dü- şünüyor, bir taraftan da, bu yılın eserlerini prova ettırıyordu Şu dün- yada başkaca hiç bir arzusu, hiç bir hırsı yoktu. İşte geçen hafta sıcak bir öğle sonunda Vakıf Apartmanının mer- divenlerini tırmanan müvezzi me- şin çantasının ıçinde bu büyük sanat adamının yıllardan beri du- rup dınlenmeden inşa etmeğe çalış- tığı eseri ile ilişiğini kesecek olan bir mektup —getiriyordu. İki duda- ğın arasından çıkan bir emir, bir ka- lem darbesiyle ımzalanan bir kâğıt, yarım asırlık bir emeği bir anda pe- rişan etmeğe, hıç değilse öksüz bı- rakmaga yetiyordu da artıyordu bile. Zira burası Türkiyeydi ve burada boyle şeyler daima olagelmişti.. KİTAPLAR BAHAR SELİ (İvan Turgenyev'in romanı, çeviren Nihal Yalaza Taluy, Varlık Ya. ymla- rın 598, Büyük cep kitapları serisi 77, Istanbul Ekin Basımevi 19568, sayfa 200 kuruş). İvan Turgenyev, Ondokuzuncu yüz- yılın dev yazarları içinde sivrilmiş bir isim olmasına rağmen, çağdaşla- rı Rus romancılarının hemen id- dıasızı ve okuyucu için batıcı olma- anıdır. Onun hemen bütün roman- manlarında ça- manlarından idir. A: maceralarından başka bir şey tanı- mayan, tanıtmayan veya tanıtmaya yanaşmayan bir roman. Ama Bahar Seli bu vasıflarına, âdeta çagından tecerrüt etmış bir roman olmasına rağmen, aradan doksan yıla y k zaman geçtiği halde güzelliğinden bir şey kaybetmemıştır Dün nasıl okun- muşsa bugün de aynı kolaylık ve haz duygnları ile okunmaktadır. enyevi arı hikâyenin yeni hiçbir yanı, tirdiği hiçbir iddiası yı r ama, İin- san bu romanı başından sonuna ka- dar okuduğu zaman gene de güzel demekten kendini alamaz. Sanin adında 22 yaşında bir Rus gencı, hayat mücadelesine atılmadan önce, uzak akrabalarından birinden kalan birkaç bin rublelik bir mirası gönlünce harcayıp yedikten sonra mecburen yükleneceği resmi vazife boyunduruğuna girmek için ©o de- virde çok moda olduğu veçhile. Av- rupaya gider. İtalyayı dolaşır. Ho- şuna giden yerlerde günlerce oyala- nır. Parasını dönüş yol parası ha- riç son meteliğine kadar harcadık- tan sonra da Frankfurt üzerinden memleketine dönmek için yola çıkar. Ama onu Frankfurtta yeni ve o za- mana kadar alışık olmadığı macera- lar beklemektedir. Posta arabasının kalkacağı saatlerin pek — yaklaştığı bir zamanda bir, pastacı dükkânında hiç tahayyül edemedıgı kadar guzel bir kızla karşılaşır. Kızın küçük er- kek kardeşi, düşmüş bayılmıştır ve kız perişan, kardeşini kurtaracak bir yardımcı aramaktadır. Senin duru- ma müdahele eder. Biraz sonra da çocuk kendine gelir, Pastahanenin AKİS, 30 AĞUSTOS 1958