YURTTA OLUP BİTENLER man gerçekleşecekti? Meteoroloji is- tasyonları da kati birşey söyleyemi- yorlardı. Sıcakların sebebi Basra Alçak basınç merkezi ile İtalya üze- rinde teşekkül eden bir başka alçak basınç merkezi arasında kalmamız- dı. Maamafih Kuzey Avrupadan bir soğuk dalgasının gelmesi ve boğucu sıcakları nisbeten olsun gidermesi mümkündü. Şayet karikatüristlere mevzu teşkil eden meteoroloji istas- yonlarının bu haftanın başında söy- lediklerine inanmak gerekirse hafta sonuna doğru boğucu sıcaklar hafif- liyecek ve Karadeniz kıyılarından memleketimize gelen soğuk hava dalgaları ile az da olsa serinlemek 1mkanlar1na kavuşacakt Her geçen gün, evvelkinden da- ha sıcak olur ve gazeteler bu sıcak- lar hakkında alabildiğine neşriyat yaparken, bazı açık göz gazeteciler de, dünyanın başka yerlerinde suhu- net derecelerinin ne olduğunu tesbite ve buna göre memleketimizle oralar arasında mukayeseler yapmağa baş- ladılar. Meselâ geçen haftanın so- nunda cumartesi günü Anadolu üze- rinde hüküm süren sıcaklık ortala- ması, Kuzey Afrikadakinden daha fazlaydı. Kuzey — Afrika o gün 28-30 derecelik bir sıcaklık içındey— ken Türkiyede bu ortalama 36-3 derece etrafındaydı. Pazar günü 1se Adanadaki sıcaklık 46 dereceyi bu- luyor ve merikada — sıcaklığından dolayı "ölüm vadisi" — diye sıfatlan- dırılmış Trompolli vadisinin sıcaklıgı ile hemen hemen at başı yordu. Türkiye baştan başa bir olum vadısı olmak yolundaydı. Kıbrıs Ağza alınmayan lâf Geçen haftanın ortasında, B. M. nde dış meseleler hakkında geniş izahat veren, kendinden emin Dışişleri Bakanının ağzından Kıbrıs lâfının çıkmaması soğuk bir duş te- siri yaptı. Dışişleri Bakanı — nasıl olur da Kıbrıstan bahsetmezdi? İn- giltere eskisine nazaran çok daha aleyhimize bir plânla — ortaya çıkı- yor, buna rağmen hükümet sözcüsü, çok ehemmiyetsiz bir meseleymiş gi- bi Kıbrıs işine dokunmuyordu. Şa- şırmamak imkânsızdı! B. M. M. nin o oturumunda Kıb- rıs kelimesini işitmek — için, devlet adamı olduğunu hiç bir zaman u- nutmayan İnönünün — konuşmasını beklemek lâzım geldi. C. H. P. Ge- nel Başkanı kendine — has uslubuy— la, meseleyi bir kaç cümle için- de vazetmesini bildi. İnönü, "Kıbrı dâvasında —Hükümetinin reddettiği İIngiliz plânından daha geri bir plâ- nın tatbike konduğunu" belirtti. Hükümetin hatası ortada idi: Birin- ci plânda "kazanılan muvaffakiyet- lerin kaderini bilmemiş, plânı müza- kere için esas kabul ettiğim beyan ederek Islaha çalışmamıştı. Zira hü- kümet, "uzlaşma bilmiyen aşırı tat- 12 Fatin Rüştü Zorlu Daha neler! bik zihniyetim" İnönü zorlu politi- kaya bu sıfatı vermektedir marifet sanmaktadır. İnönünün Kıbrıs işini ortaya atması, Zorluyu da Kıbrıstan bahsetmeğe zorladı. İrticali konuş- malarında mutadı üzere fazla celâ- deti olan Zorlu - Aksal biraz sonra bir dışişleri bakanının, bu — şekilde konuşmaması gerektıgını hatırlata- caktır. Müstehzi bir dille yeni İn- giliz plânından söz açtı. Keski hiç konuşmasaydı. Zira iki ay kadar ev- Karamanlis Usta oyuncu vel kendisine çok yakışan mağrur tavırlarıyla ilk Ingılız plânım redde- orlu, âdeta eskisinden daha kö- tü olan yeni İngiliz plânının savun- masını yaptı. Plan Adadaki Türk ve Yunan Hükümetlerinin temsilcilerini başrolden figüranlığa indirmişti. mühim bir mesele miydi? Çifte tabi- yetten şimdilik vazgeçıldı isene çı- kardı sanki? Her ve Silistre"deki yaşlı askeri hatırla- mamak imkânsızdı! — Zorlu için hiç bir şey mühim değildi. Yalnız daha iyi bir plâna hayır diyen Zorlunun, daha kötü bir plânı eskisinin hemen hemen aynıymış gibi göstermeğe ça- lışmasındaki garabet — kimsenin gö- zünden kaçmadı. Bizzat Dışişleri Bakanına da durum garip gelmiş o- lacak ki, sözlerinin sonunda Kıbrıs işini arzu, edilirse gizli bir oturumda açıklıyacagım bildirdi. orlu, son cümle olarak söyledi- ğini daha işin başında bildirse idi kimsenin içinde en ufak bir tereddüt hasıl olmayacaktı. Herkes acaba Yu- nanlıların iddia ettiği gibi, İngiltere Taksim hususunda — Türkiyeye gizli bir teminat mı verdi, gizli teminatla rın hiç bir kıymeti yoktur ya diye düşünecekti. Hikmetinden sual lunmaz, bu yola gitmedi! Aksine mizaç itibarı ile "uzlaşma bilmeyen aşırı taktik zihniyeti" ne mütemayil olmasına rağmen, "Yal- manvari”" bir yumuşaklık içinde tadi- lâtı küçümsemedi. rumda zihin- lerde kocaman istifhamların uyan- maması imkânsızdı. Elbette ki Ingıltereye verilecek cevapta, Türkiyenin Taksim tezinde israr ettiği bildirilecektir. Nitekim bu haftanın başında, Menderesin, İngiliz Başbakanına gönderdiği mek- tubu açıklıyan Zorlu, Lennox-Boyd- un "taksimin muhtemel hâl çarele- rinden biri olan" meşhur beyanatı- nın yeniden teyid edildiğini tekrarla- maya dikkat etmiş ancak ondan sonra Türkiyenin "Ingıltere Hükü- metinin sarfettiği bu müsbet gayret- ler muvacehesinde, — hüsnüniyetini göstermek için plânın tatbikatında İngiltere Hükümetini — desteklemeye gayret etmeye karar verdiğini lamıştır. Halbuki Menderes, evvel İngiliz Başbakanına gönderdi- gı bir mektupta, daha iyi bir plânı, "maalesef reddetmek zorunda bulun- duğunu" bildirmişti. Eski plânda da taksim kapısı açıktı. O halde ne di- ye bir plâna hayır, kötü bir plana evet denilmektedir. Doğrusu bu de- ğişmeyi anlamak çok zordur. Yal- nız mu ak olan bir şey dış yar- dımla neticelenen Paris -Bonn-Londra seyahatinden sonra Cumhuriyet Hü- kümetinin yumuşadığıdır. Artık, ile- rideki taksimi bugünden saglıyacak müşahhas garantilere pe ehemmiyet verilmemektedir. Yalnız Türk — Dışişleri Bakanının unuttuğu bir nokta vardır: lıların istediği mânada bir muh- tariyet, adayı eninde sonunda Yu- AKİS 30 AĞUSTOS 1958