T Hastalıklar Tersine tekâmül! ayet geçen haftalar içinde gaze- teler de Sağlık Bakan ığı gıbı la- kayıt kalsalardı, Diyarbakır köylü- leri daha kim bilir ne kadar zaman sessiz sedasız ölmekte devam ede- ceklerdi. "Kalkınma nın buyuk şe- hirlerimizde "imar - şeklin- de tezahür etmesınden bılıstıfade ermik, Ergani ve Bismil köylerini gorulmemış bir afet kavurmakta- dır. Aylardan beri, daha ziyade ço- cuklara musallat olan ve salgın ma- hiyeti arz eden acayip bir hastalık, köylüleri korku ve çaresizlik 1çınde şaşkına çevirmiş, müthiş tahribat yapmıştır. Hastalığa yakalananların yüzleri dahil, vücutlarının her tara- fında iki - uç santimetre uzunluğun- da kıllar çıkmakta, güneş gören yer- lerinde kısa zamanda irinleşen yara- lar açılmaktadır. Gazetelerin dili i- le "maymunlaşan" hastalar zayıfla- makta, bir deri bir kemik kalmakta ve hekimlikte "Cachexi" denen bu hal içinde ölüp gitmektedir. Bu has- taların biraz daha dayanıklıları ise, memleketimizi diğer bütün ülkeler- den daha cazip bulan vereme yaka- lanmakta ve ince hastalığın — yıllık kurbanları arasına katılmaktadırlar. Bakanlık der ki... G üney Doğu Anadoluyu kasıp ka- vuran bu hâdise son derece önem- lidir. O derece önemlidir ki, üzerin- de durmadan geî iştirilecek, unuttu- rulacak gibi değildir. Tabıatıyle dâ- va bir sağlık davası olduğundan her %eyden ve herkesten önce dâva ile ağlık Bakanlığının — alakalanması gerekmektedı Ancak bu dâvanın e- miyetini en son — kavrayan da Saglık Bakanlığı olmuştur. Hatırla- nacağı gibi 1957 de de Asya Gribi salgını Türkiyeyi kasıp kavururken, memlekette bir salgın hastalık ol duğunu en son kabullenen gene Sağ- lık Bakanlığı olmuştu. O da, Bakan- lık ileri gelenlerinin hemen — hepsi gribe yakalanıp yatağa — düştükten sonra! Bu sefer de durum geçen yıl- kinden farklı değildir. Gazetelerin yaptığı geniş neşriyat üzerine Ba- anlık bir tebliğ yayınlamıştır. Bu tebliğe göre tela% edilecek hiçbir şey yoktur. Sağlık Bakanlığı böyle bir hastalığın varlığını iki yıldan beri bilmektedir. Hattâ Diyarbakıra iki yıl evvel bir de tetkik heyeti gön- derilmiş ve hastalığın sebepleri bu- lunmuştur. Hastalık Tarım Bakanlı- ği tarafından köylüye dağıtılan ilaç- lanmış tohumluk buğdayın köylüler tarafından yenmesinden ileri — gel- mektedir. Tohumluk bugdayların İ- lâçlanmasmda kullanılan bu - ilâi klorlu bır maddedir ve vücuda girdi- ğinde "porfirüri" adı verilen öldü- rücü bir hastalık meydana — getir- mektedir. Işığa karşı hassas olan bu madde -fotosansibl-, derinin gü- neş gören kısımlarında büyük yara- AKİS, 30 AĞUSTOS 1958 B lar açılmasına, böbrek bozuklukla- rına ve ölüme sebep olmaktadır. Has- talıktan korunmanın, çaresi ise pek basittir: İlâçlı tohumluk buğdayları yememek! Gene Sağlık Bakanlığı tarafın- dan neşredilen tebliğe göre, bu has- talıktan dolayı vuku bulan ölüm sa- yısı hiç de Öyle gazetelerin müba- lâğa ettiği kadar büyük — değildir. Mahalli sağlık makamlarının tesbit edebildiği ölüm sayısı — sadece dir! Sağlık Bakanlığının tebliğinden çıkan mânaya bakarsınız, hani ne- redeyse, "canım 38 kışının de ölme- sinin lâfı mı olur denecekti! Ah şu muhalifler. Saglık Bakanlıgının tebliğine ba- kanlar, sanki bir tıp cemiyetinin İnsan tekâmül edince tebliğini okuduklarını sandılar. Ba- kanlık, âdeta yeni bir hastalık ve bu hastalıgın sebebini — keşfetmenin gururu içindeydi. Ancak, şecaat ar- zetmenin parlak bir örneği sayıla- bilecek bu tebliğde, hastalığa kar- şı alınan tedbirlerden bahseden tek satır bile bulmak mümkün değildi. Ya Bakanlığın hastalığın — sebebini "görülmemiş bir cesaretle" ve âdeta iftiharla ilân etmesine ne demeliy- di? Demek ki Diyarbakır cıvarında köylüler "Görülmemiş Kalkınmaya" rağmen tohumluk buğdaylarım hem de ilaçlanmış, yemek zorunda kalı- yorlarâ Yani ortalıkta bir kıtlık bahis konusuydu Sağlık Bakanlığının — tebliği bir hayli uzun ve firaklıydı. Hastalığın adı, sebebi v.s. anlatıldıktan sonra hâdiseyi yazan gazetelere de çatılı- İx;or ve yapılan neşriyatın yersızhgı elirtiliyordu. Doğrusu artı t ka- darı fazlaydı. Acaba hastalıgın se- bebini iki senedir bilen Bakanlık bu güne kadar niye hiç sesini çıkarma- mış, nıye 38 kişinin ölmesine göz muştur? Tarım Bakanlığının da- ğıttığı tohumluk buğdayların zehirli olduğu bilinmiyor muydu? Muhak- kak ki biliniyordu. Bilindiği — halde yıldır alınma— niye bu 1ş1n önü ik "görülmemiş refah seviyesine" erığtıgı 1lan edilen, ama tohumlu buğdayını yemek Zorunda kalan e- endimiz köylüye bu bugdayların yenmesının mahzurlu olduğu anlatıl- mamıştı? Sebebi bu kadar kolayca anlaşılan hastalığa karşı, bu bölge- lere hangi ilâçlar ve hangı tıbbi per- sonel gönderilmişti? İki senedir bu bolge halkını kemiren bu hastalıkla ekilde mücadele etmişti? Bu alakasızhgın hiç mi sorumlusu yok- tu? Sonra böyle bir, hâdiseyi gaze- âeler yazdı diye niye telâş ediliyor- Cevap bekleyenler uşunen kafalar bu sorulara ce- vap istiyor ve — arıyordu. Her halde bütün kabahat kendisine tar- lasına ekmesi için verilen — buğdayı yiyen köylüde olamazdı. Bundan bütün bir sağlık teşkilâtını da so- rumlu tutmak gerekirdi. Köylünün ne yediği hiç merak olunmaz mıiıy- i? Sanki koskoca Hıfzıssıhha Ka- nunu yalnız şehirlerde tatbik edilsin diye mi yapılmıştı? Gerçek şudur ki, hastalık bu se- fer tabiatın eseri degı]dır Kabahati mikropların üstüne atmak imkân- sızdır. Hastalıkların yavaş yavaş ortadan kaldırıldığı 20. asırda, yeni bir hastalık yaratmak gerçekten gö- rülmemiş bir iştir. Bu hâdise "Garp- te tesadufen ölünür, Şarkta tesadü- fen yaşanır" sözüne kuvvetli bir de- lili olmuştur. Tıp tarihinde özel bir yer kazanacağı da şüphesizdir. Kalkınan ülkelerde insanların fi- zik yapılarının değiştiği bir gerçek- tir. Böyle ülkelerde insanların cildi daha pembe bır renk alır, tırnakları kolay kırılmaz, adaleleri gelişir ve ömürleri uzar. a şimdiye kadar gorulmemış veya “görülmüş kal- kınma" içinde bulunan hiç bir ülke- de, insanların tekâmül kanunlarının aksine maymunlaştığı kaydedilme- miştir. Unutulmaması gereken ger- çek, Sağlık Bakanlığınca — öldükleri resmen kabul edilen 38 vatandaşın maymun değil insan okluklarıdır. Lüzumundan fazla serin — kanlı tebliğler, hâdisenin vahim — oldu- ğunu örtemez. Halk sağlığına kar- şı lâkaydi ve ihmal aşikârdır, bunu anlamak için hekim olmaya lüzum yoktur. Sağlık Bakanının hava ala- nında, Diyarbakırı uzun zamandır gormek istediğini, hastahgın zuhu- runu vesile addederek bu isteğini ye- rine getirmekten büyük —memnuni- yet duyduğunu ifade etmesi, gene de mızrağın çuvala sokulmasına ğalışı— lacağını gostermektedır Anca fendimizin" tevekkülü, bu derece is- tismar edilmemelidir. 23