UNUTULAN ADAMLAR S on yıllarda. hele son aylarda moda oldu. Gün geçmiyor k Ankaradan, İstanbuldan, Eskişe- hirden, Bursadan, Lüleburgazdan veya Türkiyenin her hangi bir şeh- rınde teşekkül eden Toplu Basın ahkemelerinden bir ses, bir mah- kümiyet haberi gelmesin. AKİS'te hemen her hafta yazıp duruyoruz: Mahküm gazeteciler zincirine bir yeni halka daha ekl ndı Sonra? Sonrası çıkmıyor bu işin. Her ge- en gün mahküm yetler zinciri u- zayıp gıdıyor Memleketin orasın- da burasında gazeteciler hapishane- lerde ömür tüketmeye mecbur ka- lyorlar. Girenler ve gireceklerin sayısı akılda dahi kalmıyacak ka— dar çoğalıyor. Okuyucu olarak v andaş bu mahkümiyetleri dıkkatle takıp ediyor, üzülüyor ve şaşıyo Evet şaşıyor. Şaşıyor, zira sırf ga- zeteci oldukları, sırf kalemleri ile doğ ildiklerini sırf ne kendi meslektaşları tarafından nisyana, unutulmaya terk ediliyor- kuyucunun havsalası işte bu- nu almıyor. Dünyanın hiç bir mem- leketinde basın mesleğinde çalışan- lar bizdeki kadar gayri mütecanis bir manzara göstermez. Lubnanda, şu Orta Doğunun avu ufak — memleketinde harp içinde — birbirini muhalif gazetecinin ç. 1Çi millet bır ıç yerken bi suıkas te kur- an gitmesi, muhalif uvafık bü- tün gazetecileri bırbırıne yaklaş- tırmış, bu cınayet gıınlerce Lub- nanda hiçbir gaz sıyla protesto edılmıştır İtalyada bir foto muhabırıne yapıla hak- sızlık yüzünden esi gün bu gün gazetelerın resımsız çıktıgı da daha birkaç ay evvel dün bası- nında yer alan haberler arasınday— da Olup Bitenler sayfa- larımızda okuyacaksınız. Avustral- yada bir felsefe profesörüne yapılan bir haksızlık nasıl bütün Avustral— ya ve hattâ ingilizce öğretim yapan bütün dünya felsefe profesörlerini birleştirmiştir. Nasıl yek vücut ol- muşlar ve bu hareketi protesto et- Ratip Tabir Burak Adliye koridorlarında mişlerdir. Bunlar dünyanın her ta- fında örülen meslek tesanüdü örne d Ama memleketimizde bir değıl beş değıl on değil, sayıla- rı bilinmeyecek kadar çok gazete— ci aylarca, yıllarca süreli hapis ce- zalarına ömürleri boyunca ödeyemiyecekleri para cezalarına çarptırılırlar da kimsenin kılı bile kıpırdamaz. Bir takım muteber ga- zetelerimiz ilk gün haberi bir iki sütunluk başlık altında şoylece bir verirler ve geçerler. Hapse giren girer, geride kalanlar ise bugün onun başına gelen yarın benim de başıma gelebilir endişesinin kena- rından bile geçmeden, meslek şu- urunun, — karşılıklı dayanışmanın rüzgârını bile duymadan — susarlar ve Aarkadaşlarını, meslekdaşlarını unutıılmaya terkederler. Hatta biz- de bundan, mahkümiyetlerden, ha- pislerden, para ve gazete kapatıl- ma cezalarından sadistçe zevk alan- lar, üzerlerine demir apılar ka- pananların arkalarından kalem oy- natanlar, oh diyenler, başkasının mahkümiyetini kendi — menfaatine kullananlar bile vardır. Meselâ gü- nün bilinde bir gazete ortaya çıkar, hem de başyazısında kımbilir kime yaranmak endişesi ile "ee cal u gazeteciler de çok oluyorlar" mana sına lâflar geveler. Ve o gazete bunları yazarken hapishane köşele- Nihat Subaşı kızıyla vedalaşıyor AKİS, $İ HAZİRAN 1958 rinde yatan bir Nihat Subaşı, bir Hatip Tahir Burak, bir Şinasi Na- hit Berker, bir Halim Büyükbulut, bir Feyyaz Arseven varmış, hatır- lamaz bile. Bu kadar çok gazetenin hiç bir Demokrasıde hapse girme- dıgını de düşünmez. O sadece ya- ranmak ıçın yazar Bir gün böyle yazar, yarın başka türlü! Bir baş- kası çıkar bir takım "küçük gaze- teler"den — bahseder ve doğruyu, hak bildiğini yazdığı hapisle- re düşen mesle kdaşlarını tezyif et- mekten zevk Evet, millet Basın Hıırrıyetının bekçisi olmalıdır, evet, sıyası parti- ler Basın Hurrıyetının uzerıne tıt- melidir; —evet, hâkii Hurrıyetıyle ılgılı kararlarmda tıtızlık göstermelidirler. Ama in- saf edilsin, Basın Hürriyetiyle Ba- sın hiç mi alâkadar olmamalıdır? Gazetecıler, oyle meseleler var alışanı ve çalıştı üzerinde suratle ittifak edıverıyorlar birli- ğin en güzel örneğini veriveriyorlar. İşte, çalıştıranlar pek âlâ bir araya geldiler ve gazetelere zam yapılma- sı lüzumunu beraberce kararlaştı- rıp aslında haklı olduğu saklanma- cak bu kararlarını beraberce, bir deklarasyonla ilân ettiler. Çalışan- lar da arkadan hemen toplandılar ve bu zamdan hisselerine pay" ay- rılmasını, gene haklı olarak, müş- istediler. emek ki, bir menfaat bahis mevzun olunca Ba- sın da tek vücutmus gibi hareket edebiliyor. Yoksa, kanunlardan ve tatbikattan herkes şikâyetçidir de. bir Basın mı memnundur? Kııçuk Lübnandan ders alabil- eydik, bundan senelerce evvel sü- tunları elinden alınan Hüseyin Ça- hid Yalçına kendı sütunlarını fü- tursuzca açan haksızlığa uğra- yan meslekdaşlarını celadetle savu- n Yunus Na: i bir kaç gazete sahıbıne sahip olsaydık bugün Ba- sınımızın da hali, mevzuatımızın da hali başka olurdu. Zir: zaman iz, Basın olarak, ıstedıklerımize layık bulunduğumuzu ispat eder- dik. 17