YURTTA OLUP BİTENLER Pof. — Kübalı. meslekdaşlarının bu acelesine hayret etti. Beyanatı daha o sabahki gazetelerde ıntışar etmişti. Gazeteler doğru mu yaz mışlardı, eğri mi, hiç bir tahkike lıı- zum görülmüyordu. Aradan yirmi dört saat geçmesine bile müsaade edilmemişti. Rektör Tanoğlu, Yöne tim Kurulunu hemen içtimaa çağır- ıbıştı Kurul, aceleden bir de yeni suç 'icat' etmişti: "Üniversite — öğretim mesleğinin vekar ve — tevazuuna aykırı hareket" Vekar ve tevazu.. Bunlar birbirine daha ziyada aykırı meflı_ml ardı. Üstelik, kanunda böy- haysiyet" diyordu. Anlaşılan mes- lektaşları baştan aşağı haysiyet do- lu bir beyanatı haysiyete aykırı bul- maktan kaçınmışlar, onun yerine te- yazuu ikame etmişlerdi! İRi Ayağı sakat profesör, baktı. ma saatine Sonra, tebligatı getiren ada— "Yavr dedi, kanunen bu saatte teblıgat yapılmaz Onun için bu teblıgat usulen, varit — değildir. ben şimdi yatacağım. İs- tenılen mııdafaanameyı yarın oniki- ye kadar nasıl hazırlarım? Hasta yım Pazartesı günü, cevabımı yol- ları Adam, munakaşa için gelmemış- ti. "Peki efendim" dedi ve ayrıldı. O gittikten sonra, "Belâlı Profesor başını hayretle salladı. Gece yarıla- rı evlere adamlar seferber ediliyor du. Halbuki Hüseyin Nail — Kubalı hoca değil, siyasetçi olsaydı bu metodu, gayet iyi tanırdı. D.P. den de adam, işte böyle atılıyordu. Biri eve gelip, oniki saat içinde müdafaa talep edildiğini bildiriyor, müdafaa- name gelse de gelmese de, Haysiyet Divanı ertesi gün sanık hakkında ihraç kararı veriyordu. San - gına itfaiye gıdıyordu Istanbul Unı- versitesi rektörlüğü de,bu metodu benimsemişe benziyordu. Prof. Kubalı Senatoya, istenilen müdafaanameyi göndermedi. Alelacele akikaten o .gün, Yönetim Ku- un içtimaa davet edilmesi görülmemiş bir istical içinde vuku bulmuştu. Rektör dekanları — tele- fonla haberdar etmişti Prof. Küba- Imın bir beyanat yapmış olup ol- madıgı, dahi incelenmemişti. Sanki peşin alınmış bir hüküm — vardı ve bunun biran evvel infazı için acele olunuyordu. Yönetim Kurulunun top- lantısı tam dört saat on — dakika sürmüştü. Toplantı haberi derhal du- yulmuş ve gazeteciler Üniversiteye dolmuşlardı. Toplantıdan — çıkanlar kendilerini sıkıştıranlara "Kübalı meselesi bahis mevzuu olmadı bile" diye izahat vermişlerdi. Halbuki içer. de sadece Kübalıdan bahsedilmişti. En fazla konuşan Rektör Ali Ta- noğlu olmuştu. İktidar ile Üniversi- tenin arasını bulan "dört ahbap ça- vuşlar» mahcup durumda bırakılmış- lardı, Milli Egitim Bakanlığının ye- ni bir hiddetine tekaddüm edilmeli 6 Prof. H. N. Kubalı Doğru söyliyeni dokuz köyden... harekete dört ahbap çavuş- temaslarında Se- ve Senato kendiliğinden geçmeliydi. Zira " lar" — Başbakanla natonun aşırı hareketleri bizzat tecziye edeceği fikrini savunmuşlar- dı. Bunun ilk delili Verılebılırdı Di- ğer azalar da Kubalının hareketini, en azından “şövalyece" — bulmamış- lardı. —Profesör, bakanlık emrine alındığından berı konuşmamış, hak- kındaki karar kalkınca taarruza Rektör Prof. A. Tanoğlu Prens * istemiyor geçmişti. Yakışır mıydı? Ancak bu- nu söyleyenlerin unuttukları. Prof. Kubalıdan — konuşmamasını — bizzat talep ettıklerıydı "Belâlı Profesör" unun için susmayı tercih etmişti. Peşin hüküm Öumartesi sabahı gazeteler, Yö netim Kurulunun toplantı habe- rini veriyorlardı. Bunların içinde bir tanesinde '-tabii Yeni Sabahta- son derece alaka uyandıran bir de de- meç vardı. Demeç, Rektör Ali Ta noğluna aitti. Senatonun Başkam o- lan Rektör, Prof. Kubalının sözleri- ,rün hiç bir kelimesini tasvip etme- dıgını bildiriyor, bunu yakışıksız bu- uyor, Üniversitenin ve ilmin renci- de olduğunu söylüyordu. Sefa Kılıç- lioğlunun gazetesi atlatma — demeci büyük başlıklarla vermişti. Demeci okuyanlar içinde, Senatonun o gün yapacağı toplantıdan haberdar olan- lar şaşırmaktan kendilerini alama- dılar. Böyle hallerde Senato bir mah- keme vazifesi görürdü. Mahkemenin Başkanı nasıl olur da — görüşülecek mevzu hakkındaki fikrini önceden söylerdi? Bu, ihsası rey — sayılmaz mıydı? Ama işte, Rektör Ali Tanoğ- lu ihsası reye bir mahzur görmemiş ti. Halbuki bir kaç gün sonra bu hu- susa, Milli Eğitim — Bakanı — Celâl Yardımcı bile riayet etti. Kubalının itirazı Üniversitelerarası kurula ge- lecekti, Celâl Yardımcı ise bu ku- rulun başkanıydı. Mesele hakkında ne düşündüğü sorulduğunda "Ben Kurulun Başkanıyım, fikrimi açıkla- yamam" dedi. Senato, öğleden sonra toplandı. Toplantı beş saatten biraz fazla sür- ü. Netice bir tebliğle ilân olundu. Tebliğ çıkarıldığı zaman saat 20.20 idi. Senato Prof. Hüseyin Nail Kuba- lının demecim "Üniversiteler Kanu- nunun 46. maddesinin B bendinin tâyin ve tarif ettiği derece üniver- site ogretım meslegi vekarı ile 'kabi- li telif görmemiş" ve hoca hakkında kusur bildirme cezasının — tertibine "mevcudun ittifakıyla" — karar ver- mişti. Ayrıca, Disiplin Yönetmenliği- nin bahşettiği yetkiye — müsteniden Kubalı, ukuk Fakültesindeki ders- lerine, kabili temdit olmak — üzere otuz gün müddetle girmeden mene- dilmişti. Hâdisenin hikâyesi H âdise, Kubalı — meselesinin son faslını teşkil — ediyordu. — Prof. Kubalı, gecen haftanın sonunda, tıp- kı Bakanlık emrine alındığı gibi, ge- ne hiç bir sebep olmaksızın ve Ce lâl Yardımcı kendisine Meclis kür- süsünde alabildiğine hücum ettikten sonra bizzat Celâl Yardımcı — tara- fından kürsüsüne iade edilmişti. He- sapca bu hafta Salı günü derslerine başlayacaktı. Herkes : memnundu. Talebe sevgili hocasını karşılamak için hazırlık yapıyordu, —Buketler yerilecek, güzel sözler söylenecekti. İade kararı üzerine gazeteciler Ku- balının fikrini sormuşlardı. Kubalı da konuşmuştu. Ne demişti, fesörü? meşhur Anayasa Pro- "Vazifeme — dönüşüm, bir AKİS, 19 NİSAN 1958