bir Aailenin günlük hayatı içinde cereyan eden eller tutulur hadıseler den çok, birbirlerine hem büyük bir sevgi Ve dostluk, hem de buyuk bir nefretle sıkı sıkıya bağlanmış — olan dört ferdi arasındaki erçek- ten boğucu, gerçekten keder verici bir münasebeti ifade — etmekte idi. Her şey vaktiyle olup bitmişti. Bu günün, 24 saati içinde yeni olup bi- ten birşey yoktu. Bizzat ailenin fert- leri bile,— neyin olup bittiğinin ve ne zaman olup bittiğinin farkın de- ğillerdi ve bu sebepten perde de ai- lenin hâlâ gelecekten beklediği birta- kım meçhul ümitler üstüne iniyordu. Baba Tyrone, bir zamanların olduk- ça şöhretli bir aktörü idi. Ama şon- reti daha ziyade ticari kıymeti haiz iki eserde oynamasından ileri gelmiş- ti. Bu sebepten daha sonraki günler- de unutulmaktan ve sefalete — düş- mekten kendini kurtaramamıştı. O o sıralarda hasta olan karışım ise, ucuz hastahanelere göndermiş, anne burada kendisine yapılan bir takım uyuşturucu iğnelere alışmıştı. — Aynı hal sakat büyük oğlu alkolizme, kü- çük oğlu ise şifa bulmaz bir ince has- talıga sürüklemişti. Sahnede bir gü- nün 24 saati ıçmde seyirciye — tak- dim edilen diyemiyeceğiz- fa- kat bir psıkolopk tahlil, perde açıl- dığında annenin yenıden uyuşturucu iğnelere ' müracaat ettiğinin öğrenil- meliyle başlıyordu Boylece ruhuna geçici bir ik vermeğe — çalışan annenin; kendmı geçmiş günlerin he- yecanı, hayranı olduğu Shakespea- re'in şiiri içinde yaşatan — babanın; huzur ve ümidi sadece yazılarında bulan küçük oğlun; kendini içkiyle avuta sakat büyük oğlun birbiri- ni kovalayan ruhi çalkalanmalarımı şahit olunuyordu. Gerçekte ailenin dört ferdi de birbirlerine sonsuz hatta mariz bir sevgiyle bağlı İdiler. Fakat ortada bütün bu olan bitenden, aile- nin üstüne çöken bu kara buluttan dolayı kusurlu olan, mes'ul olan bi- ri vardı. Ve kusurlu olanı, bu mes'ul olanı bulmak, ondan hesap sormak arzusu durmadan bu ailenin fertleri- ni birbirleriyle çarpışmağa, birbirle- rinden nefret etmeğe — zorluyordu. Yukarda da bahsettıgımız gibi, bun- lara Tağmen, evgının olduğu yerde ümidin de yaşayacağı fikri üzerine perde kapanıyordu. k seyırcı buraya gelene kadar ne geçmiş hi- kâfreliert,. aile fertlerinin birbirinin yahut ötekinin ne nefis müdafaala- a ne İthamlarım dinle- kalmıştı. — Eserin bu sonuncu şekliyle temsilinde, birçok kısımlarında çıkarıldığı ve ilk tem- sillerinde en azından beş saat süren pıyesın nihayet 3,5 saate indirildiği de gözden kaçmıyordu. Bununla raber bu temsilinde dahi perdenin kapanmasını beklemeyip salonu ter- keden pekçok Amerikalıya rastlanı- yordu. Ne Anne rolündeki Fay Bain- ter'in gerçekten ifadeli oyunu, ne de baba rolünü cidden çok iyi oynayan McMaster, sıkılan bu seyırcılerı da- ha Sabırlı kılmağa ve piyesin sonuna kadar sabırlı olanları oturdukları Tiyatromuzun meseleleri DEVLET BABANIN ROLÜ T arihte tiyatroya — karşı davra- nışları bakımından devlet, çok degışık rollere çıkmış, sırasına gö- fedakâr ve anlayışlı bir âşık, şı- marık bir hacıağa, vesveseli ve mu- taassıp Ur bekçi, bazan da aman- sız bir düşman olmuşt Bu davra- nışları iki cihetten ınceleyebılıriz devletin 1) yardımı, 2) tahakkümü. Devletin tiyatroya — yardım et- mesinin doğru sayılıp sayılmayaca- ğı ve devlet eliyle bir memlekette tiyatronun kalkındırılmasının mum kün olup olmadığı hususunda bugü hâlâ dünyada tam bir fikir bırlıgı yoktur. Meselâ keyfiyet bakımından gayet canlı bir tiyatroya sahip oldu- ğu halde kemiyet bakımından bu sahada gerilerde kalmış — bulunan Amerikada Kongre bir türlü bir Fe- deral Tiyatro, bir Devlet Konserva- tuarı vesaire kurulmasına yanaşma- maktadir Devletin tiyatroya yardı— muarız olanların Heri sür- duklerı başlıca tez-sudur: piyes ya- zarlığı ve tiyatro sanatı zorlanarak kalkındırüamaz, b ğinden gelişir Boyle diyenlerin herhangi bir veya ticaret koluna devlet yardımı bahis konu- su olunca, niçin aynı muhakeme tarzına sadık kalmadıklarım, niçin “Bu iş kolu şimdiye kadar gibi başının çaresine baksın, beli- ni doğrultacağı varsa — ken dlgi - den dogrultur" demediklerini İzah güçtür. Aslında kültür ve sanata 1lgısızlıgın tepesine bir mantık kü- lahı oturtmak gayretinden başka birşey olmayan bu tezdeki hata, İ m" ile "zorlama" nın karış- tırılmasıdır. Bir fidanın dallarını çe- kerek boynun uzatmak imkânsız- dır ama, dibine su ve gübre döke- Teka gelışmesıne pekâlâ yardım edi- lebilır Nitekim eski Yunan siteleri; İngiliz ve Fransız kralları, İtalyan prensipleri ve devrimizde iz da hil- birçok milletler tıyatroya yar— dım ederek en iyi neticeleri almış- lardır. Devletin tiyatroya tahakkümü mevzuunda ise akla ilk gelen sual siyasi hürriyet yokluğu veya azlı- ğının tiyatroya nasıl tesir ettiğidir. Siyasi hürriyetin tahdid edildiği ve hattâ doğrudan doğruya pıyeslere sansür konulduğu yerlerde tiyatro- mla — gelişemediğini gösteren — bir delil yoktur. Sahnede söz hürriyeti, her zaman ve her yerde şu veya bu yoldan muhtelif derecelerde tahdid edilmiş, fakat bu hal, güzel piyes- lerin yazılıp, güzel temsıllerın ve- rilmesine hiç bir zaman engel olma- yerde uzun uzun esnetmekten ala- koymağa muvaffak olamamiştı. De- mek olu İnto Nıght" in ikinci ve yor ki "Long Day's Journey daha da Refik ERDURAN mistir. Piyes yazarlığım öldürerek tiyatroyu — ruhsuzlaştıran tahdid, azı şeyleri yasak eden pasif san- sür değil, bazı şeylerı taleb eden aktıf sansürdür. "Su bahislere gir- me" dendiği zaman kendine başka mevzu bulmakta hiç zorluk. çek- meyen piyes yazarının, "Filân gün- ük meselenin propagandasını yap, falan hususu ispat et" emrini alın- ca bütün yaratıcılığını kaybetti- ğini meselâ Almanyanm son otuz senelik, tecrübesi açıkça göstermek- tedir. Demek oluyor ki, tiyatronun ge- lişmesi için de Vletı yapabileceği en İyi şey, bu sanatın kendi kendine kalkınması gerektiğini — söyliyenle- ri dinlemeyip elinden gelen yardı- mı yapmak ve bunun karşılıgında yasaklar varsa bunlara ria- yet edilmesinden başka birşey is- tememektir. Yani Tiyatro için Dev- let Babanın oynayacağı ideal rol, Noel Baba rolüdür. Bizde devletin tiyatroya karşı tutumu bu idea e ne kadar ya- kındır? "Çok yakındır" nankörlük olur. Ahmet Vefik Paşa ve Cemil Topuzlu gibi idarecileri- mizle başlayan tiyatro dostu zihni- yet, Atatürk devrinde devletimize iyice yerleşmiş ve bugüne kadar durmadan gelişmiştir. Halen memle ketimizde tiyatronun muhtelif sa- halarıyla ilgili profesyonellerin ek- seriyeti, birçok batılı meslekdaşla- rımn aksine, her an işsiz kalma ih- timalini duşunmege mecbur obua- dan resmi müesseselerde çalışmak imkânına sahip bulunmaktadırlar. Bu sahalara yeni değerler yetişmesi de tesadüfe bırakılmış değil: kon- servatuarlarımız o işle meşgul. Ankara Universitesinde buna mu- vazi çalışmaların başlamasıyla ti- yatromuzun nazari taraflarının ih- maline de son verilmiş oldu. Bu- - gün bizde devletin tiyatroya yardı- mı bahsinde söylenecek tek — söz, ayin yolda daha da hizlı yürünme- sini dilemekten başka birşey ola- maz. Yasaklara gelince, sahnemiz- de - lngilteredeki gibi sansür bu- lunmamasına rağmen- herşeyi söy- lemek elbette mümkün değildir; ama bu, heryerde böyledir. olan, yukarda bahsi gecen tarzda bir resmi istikametin tiyatroları- mıza zorla kabul ettirilmesi yolun- da hiçbir cereyanın belirmemiş bu- lunmasıdır; Bunun da hep — böyle kalmasını sağlamak İçin, bütün aydınlarımız ve tiyatro severleri- miz dikkat kesilmezdirler. başarılı bir topluluk tarafından tem- sili dahi. eserin bir kütüphane piye- si olarak kalması fikrini destekle- mekten Vbaşka bir işe yaramamıştı. AKİS, 19 NİSAN 1958