MİMARLIK ımar Traş edilen binalar on günlerde İstanbulda, piyasası en çok yükselen ve en çok aranan meslek erbabı, biç şüphe yok ki yapı kalfalarıydı. Hele Harbiye ile Şişli a- rasındaki cadde üzerinde malı bulu- nan ev sahipleri, kalfaların adeta peşinde koşuyor, onlara yalvarıyor- lardı. Ne olmuştu? İstanbulda yeni yeni binalar mı yapılıyordu. Hayır, bugün için İstanbulda . bunların hiç biri bahis mevzuu değildi. Değildi a- ma. gene de yapı kalfalarına ihtiyaç artmıştı. Son zamanlarda Beyoğlu tarafına atlayan "imar — yıkım" faaliyetleri ortaya iki türlü mutazarrır sınıf çı- karmıştı. Bunlardan birincisi, binala. rı tamamen yıkılıp, sokakta kalan- lardı, yani imarzedelerdi ki, bunlara daha ziyade İstanbul cihetinde rast- lanıyordu. Beyoğlu cihetinde ise "nim imarzedeler" diye bir başka sınıf tü- remişti. Bunlar, binalarının tamamı değil de yarısı veya bir kısmı traş e- dilen vatandaşlardı. Harbiye ile Şişli arasında genışletılen cadde dolayısı ile bu tip "nim imarzedelerin" sayı- sı da bir hayli artmıştı ve yapı kal- falarım arıyanlarda işte bunlardı. İstanbuldaki muazzam imar ham- lesinin sloganlarından biri de "şehri güzelleştârmek"ti. Şehrin güzelleşme- si ise her halde kalfalarının eliyle mümkün değildi. Nitekim bunun mi- salleri kısa bir zamanda kendini gös- termekten geri kalmadı. Şehri güzel- leştireceğiz sloganı ile yapılan yıkım hareketinden sonra ortaya, ta Harbi- yeden Şişliye kadar uzanan cadde ü- zerinde bir merdivenler ve sundurmalarla çirkinleştirilmiş bina- lar yığını çıktı. Binaların zaten kıt olan estetiği kalfaların elinde, ucuz etin yahnisi yavan olur sözünü doğ- rulamak 1sterm1şçesıne büsbütün orta dan kalktı "Görülmemiş kalkınma"- mızın yanında, kalkınmaya — muvazi olarak bir de "görülmemiş mimari" tarzı meydana geldı Bu mimariyi yar rataniar ise, Üüc beş lira daha az masraf etme endişesiyle işin ehli o- lan mimarlar yerine — kalfalara bas vuran mal sahipleri ile, bizzat bu in- şaatları yapan -daha dogrusu yama- yan- kalfalardı HERKES AKİS, 19 NİSAN 1958 Mimar ve Cemiyet Abdullah KURAN nşaat faaliyetinin ziyadesiyle artmış olduğu son senelerde memle- I ketimizde mühendis kelimesi sık sık duyuluyor. Bunun — yanın- da mimari hareketlerinin kilit noktası olan mimarın adı arada şura- da, o da dar bir çerçeve içerisinde işitilmektedir. Bugün kendisini mi- mar olarak tanıtan bir kimseye "Mühendis bey" diye hitap edilme- si sık sık rastlanan bir vakıadır. Mimar Ve cemiyet arasındaki bu uçu- rumun sebepleri nelerdir? Son asırlara kadar cemiyette — güzide bir mevki işgal eden mimar, zamanımızda niçin eski 1t1barın1 kaybet- iştir? Bu suallerin cevapları şüphesiz kısaca verilecek kadar basit değildir; fakat sathi kalmak pahasına cevap mutlaka verilmelidir. 18. asır sonunda vuku bulan Fransız İhtilâli ile 10. asır ortaların- da yer alan Sanayi İnkılâbı Batı dünyasının içtima! ve iktisadi ni- zamı üzerinde büyük değişiklikler husule gertirdi. Aristokrasi — sınıfı siyasi ve İktisadi kudretini, aristokratın himayesinde yaşayan ve eser veren sanatkâr da hamisini kaybetti. Asırların itina ile — yükselttiği zevk seviyesi alçaldı. Hali şüpheli, istikbali meçhul sanatkâr çıkar yo-; lu mazide buldu ve bunun neticesinde, bugün hâlâ taınamiyle kurtu- lamadığımız, tarihi stilleri şuursuz; olarak taklit faalıyetı ortaya çıktı. Tarihi stilleri taklit yahut tarihin tesirinden mamak hiç şüphesiz tenkit edılecek hususlar değildir. Kültür ve sanat sahasın- da yeni fikirler , yeni ekol ve stıller ekserıyetle baharla beraber tabia- tın yeşermesi gibi doğmaz. Daha evvelki fikirlerin, ekol ve stıllerın tesirleri altında, onların gelışmesınden meydana gelır. Yani, — kültü ve sanat sahası "revolutionlaria değil "evolution" larla inkişaf eder Nitekim Rönesans mimarisi Vitrivius'un — keşfedilmesiyle — gelişmiştir, fakat bu, eski Yunan ve Roma -mimarisinin şuursuz taklidi yerine, Bruııellescı Alberti, Bramante, Miehelangelo gibi mımarların fikir ve çalışmaları neticesi yaratılmış bir mimaridir. 16. asır İstanbul ca- mileri Bizans kiliselerinin hiç bir şekilde kopyalan değil, onlar örnek alınarak tekâmül ettirilmiş, Türkçeleştirilmiş dürüst eserlerdir. Demek , değişen zamana içtimai, siyasi iktisadi nizamlara mimar, benlıgı— ni araştırarak, makül cevaplar bulmakla — mükelleftir. Halbuki 19. asır mimarları, radikal şekilde değişen devirlerinin ihtiyaçlarını teş- his ve tespit edemedıler başa çıkamadıkları hayata arkalarını çevı— rip bir rüya âlemi olduguna inandıkları romantizm yoluna, saptılar Bunun neticesinde 19. asır mimarisi pek çok tarihi stilleri bir fasadda toplamak oyunu, mimar da fildişi kulesı addettıgı bürosunda kitap- ları arasına gömülmüş, vazifesini resim çizme sanat'ı seklinde an- layan bir mahlük haline İntikal etti. En fazla tarihi dokümana sahip büyük mimardı. Zevksizlik son haddini buldu. Haklı olarak 1ht1yaçları tatmin edilmeyen cemiyet mimara karşı İtimadı- m kaybet Mimarların düştükleri çukuru anlayıp toplu bir halde cemiyet içerisinde hakları olan mevkii tekrar ele geçirmeğe teşebbüsleri Bi- rinci Dünya Harbi sonuna rastlar. Yani, bugün modern mimari diye bilinen muasır mimari 40-45 senelik bir maziye sahiptir Ve bir asır devam eden mesleki soysuzlaşmaya karşı bir avuç genç mimarın 1920 senelerinde giriştikleri mücadele bugün hâlâ devanı etmektedir. Mimari herseyden evvel bir zevk meselesidir. Mimar herseyden evvel bir sanatkârdır. Bina inşa etme faaliyeti muhakkak surette mi- mari sanatı değildir. Yerini yadırgamayan, zevkle bezenmiş, her nok- tası inceden inceye düşünülmüş, ahenkli bir, bütünün parçaları olan bina mimaridir. Bu binayı tahayyül eden, ortaya çıkaran şahıs da mimar- dır. Mimar, bir şair gibi, bir ressam gıb tek başına ve istediği yerde eser verip yaşayamaz. Sairin defteri, ressamın karivası bıtmış eser- lerdir: mimarın çizdiği resimler İse sadece eserin tatbiki için - elzem vasıtalar. Birkaç basit resim satın alarak bunlarla inşa ettireceği bi- nanın bir mimari eser olacağına inananlar yandırlar. Müimari, resim izmek sanatı değil, o resimlerden ortaya mimari kıymeti haiz bina çıkarabilmek sanatcıdır. Mimarın isi inşaat ruhsatı almakla bitmez, bi- âkis o zaman baslar. Nasıl ressam elini boyaya bulaştırmaktan hev— keltras mermeri bizzat yontmaktan kaçınmazsa, mimar da inşaatın- dan ayrılamaz. Ayrıldığı takdırde —kı maalesef çoğu zaman ayrılmak- tadır binası kıymetinden kaybed Netice itibariyle, cemiyetin mımarin vazifesini anlaması ve ondan ç rine mimari talen etmesi gerekir. Buna mukabil, mimar da kendini "iş adamı ressam" addetmekten vazgeçin manevi kıymetler üzerinde dahi fazla durmasını öğrenmelidir. Ancak bu şekilde, iki ta- raflı bir câlışma ve fedakârlık neticesinde cemiyetin zevk seviyesi yük- selir. Şurasını unutmayalım ki her devirde Sinanlar doğabilir ve ye- tişebilir. Ama, Sinanları takdir etmesini bilen cemiyetlerdir ki on- lara malik olur. 33