Haftanın içinden Şahıslar ve Müesseseler Metin TOKER İ stanbul Üniversitesi Senatosunun son kararı bir çok kimsede ha- yal kırıklığına yol açtı. Orada burada duyuluyor: "Canım, Üniversite de böyle çıktıktan sonra." Karar, daha iyi bir hayat için yapılmakta olan mücadelenin azmini zedeledı Zaten böyle hareketlerin asıl zarar- lı tesiri budur. Cemiyete bir nemelâzımcılık, bir sünepelik, bir çekingen- lik aşılar ve bu, bir müddet sürüp gider. Gerçı sonra tabiat, kanununu yürütür, bir, cereyanı tersine akıtmak kabil olmadıgından terakkı yo- lunda kütleler tekrar harekete geçer. Ama o daha iyi hayat, kaybolan zaman nisbetinde gecikir. Aslında, İstanbul Üniversitesi Senatosunun son kararı böyle bir hayal kırıklıgı yaratmamalıydı. Yani, ne olacaktı? Bir cemiyet ki temel müesseselerinin hıç biri, müessese olarak vazifesini yapamaya- caktır, bir Üniversite müessesesi vazifesini yapacaktır. Elbette buna ımkan yoktur. Bir elmanın yarısının öteki yarısından pek farklı bu- lunduğu şimdiye kadar görülmemiştir.. Üniversiteyi temsilen . sayın Rektör Ali Tanoğlu vaktiyle Temyizi temsil eden sayın — Bedri Kö- kerden farklı düşünceye sahip olmayacaktır, değişik tavır takınma- yacaktır, başka fikir söylemeyecektir, nihayet muayyen hâdiseler karşısında aynı reaksiyonu göstermemezlik etmeyecektir. Tabiatı eş- yanın icabı budur. İnsan, hayal etmezse, hayal kırıklığına uğramak- tan kendisini korur. Bugun realist olmaya her zamandan fazla muh- tacız Realist gözle bakıldığı zaman ise Kübalı hâdisesi, doğması ve ge- lişmesi itibariyle ümitsizlikten ziyade, ümit verecek mahiyettedir. Şa- yın Milli Eğitim Bakanının şikâyet dolu sözleri halâ kulaklardadır: u Üniversite hocaları tek parti devrinde pek âlâ susuyorlar, itirazı hatırlarından geçiniliyorlardı; şimdi niçin konuşuyorlar?" ' Sebebi ba- sittir: Artık tek parti devrinde değiliz de, ondan Hayal kırıklığına kapılmak kolaydır Hepimiz isteriz ki her şey,. hemen arzulandığı gibi olsun. Olmayınca üzülüyoruz. Başka memleketle- re bakıyoruz; kalbimiz gıptayla doluyor. Oralardaki temel müesseselerin ölçüleri bize son derece tabii geliyor. B müesseselerin kendilerine, haklarına vaki tecavüzleri nasıl defettiklerini İbretle görüyoruz. Adalet müessesesi, Basın müessesesi, Üniversite müessesesi.. Parti — grupları.. Cemiyetler Hepsi, şahıs mücadelesine ihtiyaç göstermeyecek bir şuu- ra sahip. Kahramanlar devri oralarda çoktan geçmiş. Bir Fransız Kü- balı yok, Fransız Üniversitesi var. Bir İngiliz Hamdi Öner yok, İngiliz Adaleti var. Bir Amerikan Ratip Tahir yok, Amerikan basını var. İc- ra, o müesseselerin haklarını kısmaya teşebbüs etti mi karşısında doğ- rudan doğruya müesseseyi buluyor. Bizde ise, işte İstanbul Üniversite- sinin son kararı! böyle düşünmek, hakikatlerin yarısını görmemek olur. Do rudur. Müessese şuuru henüz teşekkül etmiş değildir. Peki, kendılerını ortaya atan insanların, şahısların her gün adetçe arttıgına bu insan- lara, bu şahıslara cemiyetin müzaharetinin her gün kuvvetlendiğine ne demeh" Kendilerini ortaya atanların, reva görülen muamele karşısın— da sinmeyip, aksine, çelikleştiklerini farketmemeli miyiz? Bir "mü- nevver haysiyeti" nin hayırlı bir mikrop gibi bünyemize — yerleşmeğe başladığım nasıl hissetmiyebiliriz? Demokrasinin hakiki teminatım teş- kil edecek olan müesseseler bu yoldan vücut bulacak, gelişecektir. Vaziyet hakikaten korkunç olurdu: Eğer umumi efkâr, — cereyan edenler karşısında alâkasız kalsaydı. Etrafınıza şöyle bir — bakınız; umumi efkâr alâkasız mıdır? Asla. İktisadi sıkıntıların, maişet endişesinin had hale gelmesine rağmen gazeteler en mühim haber ola- ra übalı hâdisesini gösteriyor, başlıklarını ona tahsis ediyorlar. Başlarını kuma gömme meraklıları dişlerini hınçla gıcırdatır, yumruk- larını sıkabilirler. "her şey bu basının yüzünden oluyor" diyebilirler. a basın bir alâkayı doğurmaktan çok, aksettirir. Halk Kübalıyla ilgilendiği içindir ki basın Kübalıyı bir mesele saymaktadır. — Aksini sanmak, insanı yanlış hükümlere götürür. Radyolar günler ve geceler sayın Prof. Hüseyin Nail Kübalının haksız bulunduğunu, hem de bir Senato kararım mütemadiyen tekrarlayarak ilân etti. İktidarın gazete— leri ateş püskürdüler. Netice? Umumi efkâr sayın hocayı değil, onu mahkum edenleri mahküm etti. Evet, istikbale ümitle bakmamak İçin bir sebep yoktur. Sadece Kübalı meselesi bu milletin rejim olarak Demokrasiyi seçmiş olduğunun delilidir. Bayın Profesörü her sahada başkaları mutlaka takip edecektir. Ta. müesseseler kurulun, şuur kazanıp bu ağır yükü şahısların omuzla- rından alacağı güne ka dar. AKİS, 19 NİSAN 1958 emniyet demekti. Kafadaki tasavvurlar Dogrusu istenilirse henüz ortada olan bir "hava yaratana gayreti" nden başka şey değildi. Prezidanşiyel sistem, bütün bu dertlere karşı tek panzehir gibi gösterilmek isteniliyor- du. Bu hafta Ankarada, pek uzak bir istikbale matuf tahminler ileri atıldı. Anayasa değiştirildiği tkd rde bu- günkü Meclisin mü i de uzatıla- caktı. Bilinen, böyle bir serin mem- lekette yapıldığı takdirde D. P. ada- yının Adnan Menderes. C. H. P ada- yının Ismet İnönü olacagıydı Fakat Türk seçmeni tarafından sa- dece dört senelik bir vekâletnameyle teçhiz edilmişti. — Vekâletin sahibine danışmadan müddet uzatılamazdı. En hararetli uzatma taraftarı dahi bili- yordu ki bugunku İktidar en geç 27 Ekim 1961 günü yeni seçimlere git- mek zorundadır. Sonra. yeni usul Cumhurbaşkanı . Başbakanın Anaya- sayı değiştiren Meclis tarafından se- çilmesi prezidanşiyel sistem değil, olsa olsa Napoleon IİI. sistemi olur- du. Üstelik. D. P. nin Meclisteki üçte iki ekseriyeti de onbeş kadar millet- vekilinin aleyhte rey — kullanmasıyla hayal olabilecek kadar .narindi. aftanın içinde, Başbakan Menderesin samimiyetle gi ristiği bazı Bahar- havası teşebbüs- lerinin hemen sadece bugünkü siste- min kendisine mahsus hususiyetleri sayesinde D. ıçınde baltalandığı ve Menderesin sagının solunun, altı- nın ve tabii üstünün ' daima hayırlı tesir icra etmediği unutulmuyordu. Hatta meselenin "Menderes meselesi" olmadığında ittifak dahi ediliyordu. Universite Mürşidin evinde eçen haftanın sonunda — Cuma gecesi, saatin ona yaklaşmakta oldugu bir şırada Suadiyedeki No- ter Sokak 14 numaraya bir âdâm girdi. "Noter Sokak 14 — numara", Kübalı hâdisesinin ortaya çıkmasın- an bu yana hemen herkes tarafın- dan bilinen bir adres olmuştu. "Be- lâlı Profesör" burada — oturuyordu. Adam iki kat merdiven — tırmandı; en üstteki dairenin kapısını çaldı. Hüseyin Naıl beyefe diyi gormek istiyordu. âlı Profesö bir müddet evvel ayagını ıncıtmıştı, o yüzden dışarı çıkamıyordu. Ziyaret- çiyi içerde kabul etti. Adam Rek- törlükten geliyordu. Bir tezkere ge- tirinişti. Prof. Kübalı misafirine yer gösterdi, sonra tezkereyi okudu. İstanbul Üniversitesinin bir rektör ve altı dekandan müteşekkil Yöne- tim Kurulu toplanmış ve Prof. Kü- balıma hemen aynı günkü gazeteler* de çıkan beyanatım Üniversite ogre tim mesleği "vekar ve tevazuu" na aykırı bulmuştu. Rektör ertesi gün için Senatoyu toplantıya — davet et- ti. Prof. Kııbalıdan Cumartesi günü saat 12'ye kadar müdafaanamesini Senatoya iletmesi, isteniliyordu.