Buyuk Türk milleti kendi idare- sini yürütecektir. Biz, Meclis dışm daki baskılara olduğu gibi Meclis i- çindeki baskılara da mukavemet e- derek, bu iradeyi halelden — masun tutmağa hürmet ve samımıyetle çalı- şanların safında bulunuyoruz." Tebliğde İsmet İnönünün kokusu- nu duymamak kabil değildi. İnönü meselesi B ütün Bütçe müzakereleri boyun- ca C. H. P. Genel Başkam bir muamma vaziyetini muhafaza etmiş- ti. İsmet İnönü, bir strate_ıı meselesi ortaya çıkmadıkça sözü genç arka- daşlarına — bırak kararındaydı. Taktik işlerle onlar meşgul olacak- lardı. Nitekim su satırların yazıldığı ana kadar Genel Başk "Genç arkadaşlar"ın bir kısmı muvaffak oldu, bir kısmı pek kof çıktı. Fakat 173 lük Grubun fayda- sını I nönü bu sene gördü. Gene sa- bah, öğle ve gece muzakerelerını ta- kip edıyordu ama, daha ziy: bir fikir almak ve teşhis koymak için Zaten, doğrusu istenilirse bir strate- ji meselesi de çıkmadığından Ge- nel Başkanın Partisini ılzam edecek bir vaziyet almasına lüzum hasıl ol- madı. Menderes meselesi una mukabil. Menderes bir çok defa kürsüye çıkmak ve arka- daşlarının yardımına koşmak lüzu- munu hissetti. Hem de Muhalefet, o kadar sıkı tahditler altında bu- lunduğu halde... İlk Sulh taarruzu muvaffak olamayınca D. P. Genel Başkam strateji değiştirmiş ve Gru- bunu sert celseler yaratarak kendi et- rafında toplamak yolunu tutmuştu. Bu işte başıbozuk C. H. P. Grubu da ona yardımcı olmuştu ya.. Fakat ba- zı hatiplerin, Grup üzerinde tesir bı- raktıkları halde umumi efkâr önün- de D.P. pek zor vazıyetlere dü- şürdüklerini —ıhtımal kendi de sa- londa bulunduğu için- Genel Başkan göremedi ve bu, büyük bir hata oldu. Meselâ Dış politika mevzuunda Men- deres konuşsaydı, Zorlunun tenakuz ve yanlış dolu konuşması belki göze batmazdı. Hiç olmazsa Menderes. Dış işleri Bakanını "Amerikan başladığından beri öteki, memleketle- re yardım azalmış, hattâ bir kısmına kesilmiş, bize ise arttırılmıştır" de- mesindeki büyük potu tamir ederdi. Zira Daışişleri Bakanı böylece Yu- nanistanın bile yardımdan faydalana- rak kalkınmasını tamamladığını, bi- zim ise hâlâ edebiyatla vakit geçir- diğimizden gıttıkçe daha fazla yar- dım, hattâ ete, yağa, peynire muhtaç hale geldıgımızı ifade ettiğinden bi- le habersiz "iç politika yapmak"la meşguldü. C. H P. Grubu meselesi ütçe üzakerelerinden — evvel mechul"lerd biri de C.H.P. Grubuydu. Doğrusu istenilirse Grup, hakiki hüviyetini belli etmedi. Zira en insafsız muvafık bile teslim eder- di ki Muhalefete reva görülen şartlar altında ciddi bir mücadele yapmanın imkânı yoktu. Sılahlar eşit değildi, hattâ rakiplerden birinin elleri bağ- AKİS, 1 MART 1958 hydı. Buna rağmen C. H. P. Grubu hakkında bir fikir edinmek kabil ol- du. camlı bir manzara ğöstermiyorlardı. İçlerinde hem Suphi Baykam veya Dış Politikanın Getirdiği Hü 1Ş polıtıkanın, son senelerde Türkiyeye hüsrandan başka şey getır- mediğini artık herkes bılıyor Herkes biliyor, zira hüsran gözle rülecek sekil almi tır. Bilin n bunun sebebiydi. Bütgçe muzakere- lerini salonun heyı ıçınd degıl tarafsızlıgın sükünetiyle takip edenler Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlunun yalnız tonu ve edası değil, söyledikleri karşısında da hayrete, hattâ dehşete duşmekten kendilerini alamadılar. Bir Dışişleri Bakanı böyle konuşsun! Bu yük Mecliste ilk defa vuku bulduğu gibi, ihtimal dünyanın demokra- tik memleket parlamentolarında da görülmüş şey değildi. Fatin Rüştü Zorlu hâdiseleri bilmiyor muydu, yoksa kürsüde polemik yapmakla meşgul olduğundan bilmemezliğe mi geliyordu? Ama her iki şekilde de kendisini haklı görmeye imkân yoktur. Zira yabancılar Zor- luya "bir Dışişleri Bakanı konuşuyor" dıye dinlemişlerdir. Bu Dışişle- ri' Bakanı nasıl olur da Arap âleminde Irakla Mısır arasında bir lider- lik yarışının mevcudiyetini inkârdan gelir? Gazete okuyan herkes ban- dan haberdardır. Bu Dışişleri Bakanı nasıl olur da "İsrailin kurban edilmesini hangi Arap devleti istiyor" diye sorabilir? Araplar için ide- alin İsrail! denize dökmek olduğundan hâlâ habersiz kalan Muiısırdaki Sağır Saltan bile değildir. Bu Dışışl ri Bakanı nasıl olur da gör memiş bir sükünette, bizim Suriye meselesini NATO' goturmemızın rada ehemmiyetle karşılandıgını bildirir ve üstelik NATO tebliğinin bızım teşebbüsümüzün tam sini belirten maddesini delil diye Bü- yük Meclise arzeder? Dışışlerı Bakanı kendi partısının orsanı Zaferin bütün neşrıyatını bir anda unutarak nasıl ol da Na karşı asla bir husumetin Türkiyede yer almamış bulunduğunu s Bu Dışişleri Bakanı nasıl olur da hem Bağdat Paktının zayıf bır devresinde bu- lunduğunu "Paktların böyle devreleri olur" diye kabul eder, hem de bu Paktın Ankara toplantısının Muhalefetin belırttıgı gıbı huzun ,ver- diğini ınka ra yeltenir? Nihayet eski bir Hariciye memu bir İktidarın Dışişleri Bakanı olunca memuriyeti sırasında oğrendıgı sır- ları Meclis kürsüsünden inanılmaz fütursuzlukla ve üstelik tek taraflı olarak nasıl açıklar? Bunlara inanmak güçtür, ama bunların hepsi Dışişleri bütçesinin müzakeresi sırasında cereyan etmiştir Cereyan eden sadece bu olsa! Zorla, ihtimal ki İngilizlerin hay- retten acılan gözleri önünde Kıbrıs mevzuunda İngiltereyle ihtilafımız bulunmadıgını beyan etmiştir. İnsanın kanı donar. Hakikat olmayan böyle bir , Büyük Meclise nasıl soylenebılır" Ingıltere, Kıbrıs mev- zuunda bızımle ıhtılafı olduğunu bildirmemiş miy Bakan saatlerce konuşabildiği, muhatapları kendısıne azami beş da- kika içinde cevap vermeye mecbur oldukları, üstelik bu muhatapları bir defadan fazla kürsüye gelemedıklerı için Zorlu ellerini kürsüye vura vura söylemiş, durmuştur. a dış politikamızdaki hüsran, anlaşılı- yor ki, beynelminel toplantılarda Zorlu muhataplarım' Buyuk Meclıste- kı muhat pları gibi konuşma tahditleri altına alamadığı için doğuyor. Yoksa Bakan "Bagdat Paktının tatbıkatını begenmemekle kimleri des- tekliyorlar" diye sorduğu zaman dili çözük bir muhalif "pekâlâ ya siz, Bağdat Paktını begenılmeyecek şekilde tatbik etmekle kimleri destek- liyorsunuz" diye sorabiliri onun nüktelerine aynı şekilde cevaplar ve- rebilirdi. Mesela Zorlu, artık "Muhterem Reisicumhur" diye bahsettiği Nasırla Bandungta iki saat konuştuğunu soyledıgınde "Ya, Mısırla aramızın niçin bocuk olduğunu şimdi anladık" denebılır Bakan "Mu- halefetin dış politika tenkidleri ne getirdi? Ahü vah!"” dedıgınde gülüm- seyerek sorulabilirdi: "Üstad, izahım böyle yaptıgınız bir dış politi- kaya ahü vahtan başka ne getirilebilir" ” İşte, dış politikamızın. n getirme sebebi! Ah, beynelmilel te- maslarda da Zorlunun muhataplarına beş dakikadan fazla konuş mak ve bir beyan yapıldı mı, bizim Bakanın cevabına kabele etme yasağı koyabılsek Siz o zaman görürdünüz, dış polıtıkada ne zaferleri kazanırdık! Bülent Ecevit gibi Atatürk gençleri hem de bir takını cennetlikler var- dı. Bu bakımdan C. H. P. Grubu bel ki liderleri hariç, D. P. Grubundan çok farklı değildi. Zaten bir elma- nın yarısının öteki yarısından farklı 9 Evvelâ C.H.P. milletvekilleri insi-