YURTTA OLUP BİTENLER Büyük Maecliste kabine ütçe müzakerelerini dinliyor seyretmesi zaruriydi. Hükümeti saat. lerce, muhalifleri beş dakika -o da, kifayet takriri gelmece, konuştur- mak, sonra da Zaferde yeni zaferler ilini etmek ve "İktidar hatıplerı Mu- halefeti perişan ettiler" diye başlık- lar vermek, hattâ D. P. Grubunun polemikçi bakanları alkışlaması ha- kikatlisi değiştirmiyordu. Milletin hükmü başkaydı ve dışarıya bakan pencerelerden etrafı seyredenler bunu gorebılıyorlardı İktisadi vaziyet hic iyi değildi, rejim buhranı aşikâr hâl Almıştı ve dış politika hüsran getiri- yordu. Bunlar, derlenip toplanma ih- tiyacını nasıl olur da hatıra getir- mezdi? Partinin hükümeti murakabe luzumu, bılhassa teşkilâtta her ge- en daha iyi' anlaşılıyor ve bu goruşun başkentteki samimi temsilci- leri bir şeyler yapma zamanının yak- laştığını hissediyorlardı. Ağaoğlunun ve Ökmi D. P. de bu haftanın mühim hâdise- si huydu. Ötekiler, sadece dekoratif unsurlardı. B. M. M. Maratonun hikâyesi gece Adnan Menderes, tabir ca- izse, hissi bir akşamındaydı. Ge- ce, Bütçe müzakerelerinin başladığı günün gecesıydı Başbakan bir ara salona girmiş, sonra, müzakereleri yukarıdaki odasından takip etmişti. Evvelâ Maliye Bakanı Hasan Polat- kan, onu takiben. C. H. rubunun sözcüsü İsmail Ruştu Aksal konuş- muştu. Müteakiben celse tatil edil- miş, evli evine, köylü köyüne dön- müştü. Gece, — İktidarın haşı yakın arkadaşlarım nezdinde yemeğe top- lamıştı. Zaten, mühim — akşamlarda bir sofra etrafında buluşuluyor ve meseleler müzakere ediliyordu. Ta- bii toplantılara Adnan Menderes baş- kanlık ediyordu. O gecenin yıldızı, bir "giıyabi yıl- dız"dı. Hakikaten, mevzu —İsmail Rüştü Aksaldı. Başbakan C. H. P. Grubunun sözcüsünün nutkunu tet- kik etmiş ve pek beğenmişti. Sofra- 5 kmenin üstünde Sakin başladı, sinirli bitti da hemen sadece bundan bahsetti, İş- te tenkit böyle yapılmalıydı. Eskı Maliye Bakam herşeyi söylemişti. Ama, müeddep bir lisanla söylemişti. Parlamentoda böyle konuşmak lâ- zımdı. Nitekim kendisi, Başbakan, ertesi gün kürsüye çıkacak ve bu fi- kirlerini açıklıyacaktı. Adnan Men- deresin meşhur vecdlerinden biri için de oldugu anlaşılıyordu Hakikaten O gün ismail Rüştü Aksalın konuş- masını beğenmişti. Kendi fikirlerinin doğruluğunda tabii ısrar ediyor, .P. sözcüsüne hak vermiyordu. Zaten mesele de, haklı ile haksızın ortaya çıkması değildi. Mesele, seçimlerden beri devam eden sinirli havaya bir son vermek ve İktidarla Muhalefet arasında atılmış olan köprüleri tami- re çalışmaktı Başbakan arkadaşla- rına, iki saat İsmail Rüştü Aksaldan bahsetti. Heyecanlıydı. Evet, ertesi sabah Meclise gidece H. P. sözcüsüne bizzat cevap verecekti. Hattâ,bunun Muhalefete duyurulm a, sında fayda bile vardı. Bütçe müza- kerelerı bir Bahar Havası içinde ge- çebilir. 'Siyasi taktık D oğrusu istenilirse, işin his tara- fının dışında, Bütçe müzakerele- rinin Bahar Havası içinde geçmesının İktidara sadece faydası vardı. D. P. zayıf bir vaziyetteydi. Yiyeceği kuv- vetli darbeler kendisini çok sarsacak- tı. Bilhassa Grup, hassas bir dörtyol ağzındaydı. Eğer güzel' bir taktikle geçen senenin ılık havası kurulabi- lirse iyi olurdu. Üstelik memleketin de, Meclisteki muzakerelerın yumu- şak cereyanından memnuniyet duya cağı aşikardı. Ster halde karşılıklı ve eşit şartlar altında Muhalefetle sert bir münakaşaya girişmek, açık noktası çok elan İktidarın işine gelme yecekti. Böylece hislerle fikir aynı noktada bırleşıyordu. Bizzat Başbaka- nın ertesi gün kürsüye çıkıp İsmail Rüştü Aksalı müeddep tenkıdlerden dolayı tebrik etmesinde D.P. nin iki taraflı menfaati vardı. Fakat' evdeki hesap, bir takım ak- 'öteye geçmedi. silikler yüzünden çarşıya uymadı. Evvela bir gece öÖnce tasarlana- nın' aksıne kürsüye Bütçe — komis- yonu sözcüsü Sebati Ataman Başba- kandan acele fırladı. Sebata Atama- nın hem. şahsiyeti -1950'de Meclise G, P. milletvekili .olarak girmişti- hem 'de edası Bahar Havası yarat- maya müsait değildi. Nitekim konuş- ması yer yer itirazlara vesile verdi. Hele İsmail Rüştü Aksalın şahsına yaptığı hücumlar, onu amali erbaâ bilmemekle ithamı bir gece evvel Başbakanın sofrasında bahis mevzuu edilen "Parlamento lisanı"yla pek az alâkalıydı. Üstelik onu D. P. Grubu adına bir başka eski C. H. P. li, Ser- ver Somuncuoğlu takip etti; arkadan Kasım Gülek "miting konuşması"nı yaptı ve müzakerelerin hiç olmazsa fikri seviyesini süratle düşürdü; ni- hayet Hüseyin Balık ve Himmet Ölç- men trajedıyı tamamladılar. Sıra Başbakana gelmişti ama, "psikolojik zaman" çoktan geçmişti. Üstelik Ad- nan Menderes, konuşmasında hiç ömert davranmadı ve "tatlı dil"le ıktıfa etti. Onun yerine. Bursada yaptığı gibi, bir takım antidemokra- tik tedbirlerin alınmış bulunduğunu -ki, böyle bir hakikat üstünde müna- kaşa dahil edilmez- itiraf etseydi ve Muhalefeti bunları süratle tadil için İktidarın yardımına çağırsaydı hiç şüphesiz, bizzat İsmet İnönünün mu- kabelesini sağlar ye "seçim sonu si- nirlilik devresi" bir kaç fiili hareketle yerini özlenilen yumuşaklığa terke- derdi. Ama Başbakanın — konuşması "çıkın, konuşun, tenkid edin, fakat İsmail Rüştü Aksal gibi konuşun"dan Üstelik — "kökleşmiş olan sertliği bertaraf edelim, yurdun süküna ve huzura kavuşması buna bağlıdır" dedi. Halbuki, yurdun sü- küna»ve huzura kavuşması İsmail Ruştu Aksal gibi konuşmaya değil, önce İktidarın, bizzat kabul ettiği an- tidemokratik tahditleri kaldırmaya yanaşmasına bağlıydı. rubu Başbakanı icabeden sukunetle dınlemedı Bu, AKİS, 1 MART 1958