Halli orkestrası, kuruluşunun — 100 üncü yıldonumunu kutluyor. Geçen- lerde verdiği kutlama konserinin programındaki eserlerden herbirinin, orkestranın tarihiyle ilgili bir, ma- nası vardı. Weber'in "Der Freisp- hutz" uvertürü, orkestranın yüz se- ne Önce ilk çaktığı eserdi, Brahms'ın Si Bemol Piyano Kensertosunun daha 'yem bestelendiği ve o çağın piya- nistleri tarafından çalınmayacak de- recede zor telâkki edildiği sıralarda, orkestranın kurucusu Charles Halli çalmıştı. Elgar'ın La Bemol Senfoni- si ise ilk defa olarak elli yıl Önce Hans Richter idaresinde Halle or- kestrası' tarafından icra edilmişti. Charles Halle, Westphalia'da doğ.. muş bir Alman musıkışınasıydı Ge- öorge Sand'ın, Chopin'in, Berlioz'un ve listzt'in Parisinde buyuk şöhret yapmış, fakat 1848 ihtilali çıkınca 'pamuk, yağmur ve şehri Manchester'e yerleşmiş, adını ver- diği orkestrayı kurmuş ve idare et- miye başlamıştı. Halle'den — sonra, 1914'e kadar iki Alman, önce Hans Richter ve sonra Mıçhael Balling, or- kestrayı idare etmişlerdi. Birinci Harisin ilk yılında Sir Thomas Beec- ham idareyi ele almış, Beecham'ı da Sir Hamilton Harty takip etmişti. Bugün, Sir John Barbirolli'nin i- daresinde Hallâ orkestrası, — yalnı İngilterenin — değil dunyanın en ıyı orkestralarından biridir. Tenkitçiler bu orkestranın icralarındaki olağan- üstü başarının sebebi olarak tarihi boyunca, uzun sürelerle, tek bir şe- fin kayıtsız şartsız kontrolu altında bulunmuş olmasında ararlar. Nite- kim Charles Halle 38 yıl, Richter 16. yıl, Ballıng 3 yıl Beecham ve Hart 12 yıl kadar orkestrayı başka kimsenın müdahalesi olmadan idare etmişlerdir. Halle Orkestrası bugün yılda 250 konser verir. Manchester halkı genel olarak — orkestrasından haftada iki konser dinler. r John Barbirolli'yi bir şair-or- kestra şefi olarak görenler ve idare ediş tarzını Wagner'e, Nikisch'e, Mahler'e Stokowski'ye yahut Purt— vvaengler'e benzetenler, Mahler'in "or estra idare etme sanatı, yazılı ol- mıyan notaları çaldırmaya mukte- dir olabilmektedir" sözünü gerçek- leştirdiğini -iddia edenler — çoktur. Barbirolli idaresindeki Halli orkest- rasının icralarından apaçık duyulan şey, şefin idaresindeki hayal zengin- liği ve yaratıcı davranış, — orkestra- çalışındaki renk çeşitliliği ve bolluğu. dür. Öte yandan Sir John, bilhassa yeni musikiye olan ilgisiyle tanınır. Modern bestecilerle daima dost ol- muş eserlerinin tanınması uğrunda savaşmıştır. Yeni — bir eserden, ya- hut adı işitilmemiş bir besteciden bahsedıldıgını duyunca derhal, ese- rin notasını görmek ister. Hıç bir zaman orkestra şefliğini mevki hır- sı ve şöhret için istismar etmez. As- la hodbin ve kendini beğenmiş ol- mıyan, çalışmalarını büyük bir al- çak gönüllülükle sanatına ve çağı- nın musikisinin yükselmesine, tanın- masına hasretmiş bir sanatçıdır. 30 TİYA İstanbul Gönül kaçanı kovalar” ünir Özkul 951-952 tiyatro mev- Msiminde Küçük Sahnenin 7 nu- maralı adamı idi. Ertesi yıl 5'e, da- ha ertesi yıl 4'e sonra 2'ye, nihayet geçen yıl da 1 numaralı adam duru- muna yükseliverdi. Ama bu Önderlik pek kısa sürdü. Zira bu topluluk tur- lu sebepler, türlü — anlaşmazlıklarla ilkin bir birine girmiş, sonra da da- ğiliyermişti. Özkulun bu baş döndürücü geliş- mesinde kendinden önce gelenlerin teker teker tiyatrodan ayrılmasından çok, kabiliyeti ve mükemmel sahne tekniği rol oynamıştı. kar edilmiyecek — kabiliyet ve ah sempatisi ile Bakırkoy, Halkevi ve Ses Tiyatrosunun tirdiği sahne tekniğine Küçük nedeki imkân da eklenince Özkul se- Vasfi Rıza Zobu Elden tutmayı - biliyor yircinin sevgilisi oluverdi. O kadar ki Özkul Küçük Sahne denince ken- dinden bahsedildiğini sanıyordu Kü- çük Sahneyle Özkul yapışık kardeş- ler gibiydiler. Ama akıbet geldı ve kardeşlerden bırı sizlere öm Vasfi Rıza Zobu kar deşsz kalmış bu kederli sahne kabiliyetini elinden tuttuğu gibi Şehir Tiyatrosuna ak- tarıverdi. Marc-. Gilbert Sauvajon'un Gönül Kaçanı Kovalar (Au petit Bonheur) komedisinde önemli iki er- kek rolünden biri olan "Denis'i ona verdi. Kendisi de hem "“Alain" rolü- nü hem de sahneye koyuculuğu üs- tüne aldı. Piyesin diğer rollerini de: "Martine- Gönül Ulkü", "Brigitte - Muallâ Kavur", "Archibald . Turhan Goker" paylaşıyorl ardı. . arç.. Gilbert Sauvajon, İstan- bul seyırcısının yabancısı değildi., Uç Se ne evvel Küçük Sahnede oynanan "ziyafet" komedisi, o senenin en çok T R O afişte kalan oyunu olmuştu. Gerçi “Ziyafet" bizde oynanan Fransız pi- yesleri gibi bir "Boulevard" — kome- disi idi, gerçi güldürmekten başka amacı yoktu Ama bu işi hiç olmazsa efendice yapıyor kan-koca . aşık üç- geninden sıyrılıp, yeni imkânlar pe- şinde koşuyordu. "Gönül Kaçanı Kovalar" da ka- ---koca âşık üçgeninden uzak, ama üzerinde yine de bu hastalıktan bir kaç emare kalmış bir oyundu. Yazar hiç olmazsa şakacıktan o meseleye dokunmadan edememişti. Oyun; kısaca, karısının sevgisin- den bıkıp usanan bir delikanlının kıs. kançlık yüzünden yeniden karısına donuşunu anlatıyordu. Bu delıkanlıyı "De ünir Özkul oynıyordu. Özkul bu rolde kendısınden bek- lenen her şeyi verdi. Koştu, sıçradı, bağırdı, korktu, gözlerini açtı, elle- rini bol bol Zzamanlı zamansız oynatıp durdu. Hele birinci perde- de sahneye ilk girişi; ölüm teh- didi altındaki bir korku- larının bütününü veriyordu. Hem de bütün mübalağası, bütün kontrolsuz- luğu ile. Birazyukardada — söylediği- miz gibi gözlerini bol bol açıyor, elin kolunu oynatıyor, evvelden tanıdığı- mız bütün numaralarını- tekrarlıyordu, Galiba bunda haklıydı da. Çünkü yı ni bir sahnede, yeni arkadaşlar ara- sında, belki bıraz da yeni bir seyirci karşısında oynuyordu. Özkulun oyu- nu, ikinci ve üçüncü perdelerde bi- raz daha sınırlı bir yol takip etti. A- ma ne yazık ki karşısında — kendis nin tamamen aksine kontrollü, yo- gun, mükemmel bir oyun veren Vas- fi Rıza Zobu vardı. intihar etmeyi Vasfiı Rıza Zobu, karar vermiş, meşhur romancı "Ala- in" i hayran <olunacak bir olgunluk içinde oynuyordu Her hareketi Ölçü- lü, her mimiği 'hesaplıydı. Karşısın- dakını dinleyişi, konuşma tarzım de- ğiştirebilmiş olması, hepsi hepsi, oyu- nunu çok duşunmuş, en ince teferru- atına kadar hesaplamış bir aktörün kuvvetini gösteriyordu Zobunun, bu oyundaki ikinci işi de sahneye koyuculuğu idi. Bu iş de ilki kadar olmasa bile gene de başa- rılı sayılabilirdi. Yalnız Peroff'un tertemiz, o güzelim dekorunun için- de Turhan Gökerin oyunu olmasay— dı.. Gönül Ülkü, "Denis" in kar "Martine" rolünde başarılı bir tıp çizmişti. Aksadığı tek nokta hocası- nın peşinden sahneye girdiği ve onu tehdit ettiği sahneydi. Gönül ÜUlkü o şaheserlerı sinirli, kızgın bir insan- dan çok, şirret bir kadın gibi oynu- yordu. Oysa; "Martine"in,. şirret ol- madığı, üçüncü perdedeki konuşma- larından hattâ birinci perdede "Ala- in'in ıntıhar edeceğini öğrendiği za- man aldığı durumdan belliydi. Genç güzel Otel sahibesi "Brıgıtte de Muattâ Kavur da rolünün sadeliği renksizliğine rağmen iyi bir oyun çı- kardı. AKİS, 1 MART 1958