YURTTA OLUP BİTENLER Hemen herkes dolgundu ve bu işle- rin böyle gitmiyeceği hakikati her- gün biraz daha iyi ortaya çıkıyordu. İç politikada, dış politikada ve bil- hassa iktisadi politikada başarısız- lıkları hissetmek için muhalif olma- ya asla lüzum yoktu Böyle düşünenler -ki bunlar »sa- mimi Demokratlardı ve D. P. yi se- viyorlardı sık sık toplanıyorlar, ara- larında dertleşiyorlar, bir çare arı- yorlardı. Rayından çıkan tren, yolu- na tekrar nasıl sokulacaktı? Üzerin- de durulan fikir, partinin, icra orga- nı karşısında vazıyet alması, onu mu- rakabe etmesiydi. O j[akdırde vazife, herşeyden çok Genel İdare Kuruluna düşecekti. Sonra, meşhur tâbirle "Adnan Beyin etrafı" vardı. Bir zamanlar Mükerrem Sarolun rolünü şimdi Na- mık Gedik almıştı. Menderes bir çok hâdiseyi Dr. Gedikin vehimli gözle- riyle görüyordu. Halbuki Genel Baş- kanın pencereleri hakikate açılma- lıydı. Doğrusu istenilirse bunda ger- çek payı yok değildi. Ama, bahis mevzuu olan daha ziyade "gözde bulunma" savaşıydı. Dr. Sardlu par- tinin büyük derdi sayıp onun ayagı— nı kaydıranlar, Dr. arolun yerim aldıklarında — tıpki Dr Sarol gibi davranmışlardı. Zaten Dr. Sarol da istihlâf ettiği Ağaoğlundan — başka turlu mu hareket etmişti? Bu bakım- eyin etrafı" artık ıkıncı derecede bir mesele olmaya başlıyordu. Topyekün bir ıslahata ihtiyaç vardı ve şu Bütçe müzakere- leri geçtikten sonra bir şeylerin ya- pılmasına çalışılacaktı. D P. pren- siplerine avdet etmeliydi. Parti mekanizması ele geçirilebi- lir miydi? Yani, ciddi Demokrasiler- de olduğu gibi hükümet "partinin hükümeti" olur ve parti "hükümetin partisi" hüviyetinden — kurtarılabilir miydi? Meselenin esası bu sualde ya- Atıf Benderlioğlu İyi niyet kâfi mi? tıyordu. Bir — Başbakan kimsenin hatırına gelmiyordu. Ama Başbakan, ilk başta şu antidemokra- tik gidişten alakonulmalı D. P. pres- tijini bulmalıyı Samed Agaoglu parti içinde böy- le bir cereyanın mevcudiyetinden ha- berdardı. Sütten ağzı yananlar ncak, cereyanın başında değil de ıçınde bulunanlar Samed Ağaoğ- lunu tanıyorlardı Ağaoğlu kabine dı- şı bırakıldığında, 1954 seçimlerini ta- kiben ciddi muhalefet yapmış, anti- değişikliği demokratik tedbirlere karşı Karaos- manoğluyla birlikte — cephe almıştı. Onun o tarihlerde Ankara Palasta Çelikbaş-Kalafat çiftiyle yaptığı — gö- rüşme biliniyord elikbaş- Kalafat çifti kabıneden bulunmasına ragmen "Adnan Beyin etrafı"na karşı mücade- ledeydi. FFakat sonradan Ağaoğlu : İşletmeler Bakanlığı kendisine ve- rilince bambaşka bir zihniyetle mü- cehhez olarak politika arenasına a- tılmıştı. Hepsi bu değildi. Menderes IJI. kabinesi Grupta bilinen tarakayla devrildiğinde Samed Ağaoğlunun da dahil bulunduğu bir "Bakanlar Gru- bu" isyan etmişti. Böyle şey olur muydu? Başbakan kendilerini feda edivermişti. "Bakanlar Grubu" top- lanmış ve ortaya bir de Kuran çıka- rıp el basarak yemın etmişti: Men- deresin — kabinesine girmiyeceklerdi. "Bakanlar Grubu" Osman Şevki Çi- çekdağ, Emin Kalafat, Samed Ağa- oğlu ve Sıtkı Yırcalıdan müteşekkil- di. Fakat kabine kurulunca, hakkın- da tahkikat açılacak olan Sıtkı Yır- calının dışında, bir Osman Şevki Çi- çekdağ bakanlığı reddetmişti. Ağaoğ- , lu ve Kalafat, yalnı güzel sözlerini değil, Çiçekdağa "Çiçekdağım" diye - ettirdikleri ve ettikleri yemini de u- nutmuşlar ve kırmızı plâkalı arabala- rında kalmışlardı. Benderlioğlu, Çi- çekdağın en yakın arkadaşı sıfatıyla bu hikâyeyi herkesten 1yı bılıyordu V sonradan Kalafat ve Ağaoğlu bunun "politika" olduğunu ılerı surmuşler— di. Doğrusu ya, politikayı böyle anla- yanlar bakan olabiliyorlardı ama, parti içinde bir harekette peşlerin-; den kimse gitmiyordu. Çiftlikteki yemek una rağmen bir çok samimi De- mokrat. Ağaoğluna bir defa da- ha şans verdi. Nitekim döviz komite- sinden uzaklaştırılan ve demiir tevzii Çiftlik Merkez Lokantasından bir görünüş Siyast buhran Kazanlarının kaynadığı mutfak AKİS, 16 ŞUBAT 1958