miyar, döviz kazandırma kabiliyeti olmalıydı. Kalkınma cezbesi içinde İk- tidar, tabii ki iktisadi kalkınmanın elifbası sayılacak bu basit hakikati bile unutmuştu. Muvakkat döviz bol- luğuna aldanıp ithalât lisansı usulü- nü yarıyarıya azaltmak gibi bir gaf- let gösteren İktidarın bu ikinci gaf- leti göstermemesi imkânsızdı. Dış ti- caret bakımından — döviz kaybından başka bir faydası olmıyan tekstil, şe- ker sanayii gibi branşların aşırı bir şekilde geliştirilmesi son derece isa- betsiz yatırımın örnekleriydi. İkti- darın üçüncü bir gafleti enflasyonist siyasetiyle iç talebi körüklemek ol- muştu. Enflâsyonun sayısız mahzur- ları bir tarafa, klâsik ihracat malla- Y içerde istihlâke sevk — ediliyordu. 1950 den beri zirai istihsalin, bir hay- li artmasına rağmen bu mahsüllerin ihracatı düşmekteydi. Hattâ, Ziraat memleketi Türkiye buğday, et vs. İt- hal etmek zorundaydı. Bunun sebe- bi nüfus artışı kadar, enflâsyonun iç talebi körüklemesinde de aranmalıy- dı. İçerde mal satmak, ekseriya ih- racattan daha kârlıydı. Kısacası hi- kâye dönüp dolaşıp enflâsyona geli- yordu. Döviz kaynaklarını kurutan, dolayısıyla iktisadi kalkınmayı kös- tekleyen enflâsyon, herşeyden evvel halli gereken bir meseleydi. Bütçe ge- rekçesi ömür bir şekilde bu durakla— mayı izah ediyordu: Duraklama "ta- lebi frenlemek üzere alınmış — olan tedbirlerin" neticesiydi!Halbuki dert zamanında kullanmamaktan, yani başı boş bırakılan enflâsyondan ileri geliyordu. Enflâsyonun mahzur- arı bu kadarla da bitmiyordu. Enf- lâsyon yatırımlar için zaruri tasar- ruf kaynaklarım da kurutuyordu. Tasarruf mevduatı içinde vadeli mev- duatın nisbeti 1950 de B 22 iken, 1956 da 9© 10 düşmüştü. Bu durum- da vadesiz mevduatın artması pek mânâ ifade etmemekteydi. Zira para- sını cebinde veya bankada bulundur- ması, bir adamın istihlâk ıtıyatlarını katiyen değiştirememekteydi Enflâsyon bundan başka tasarru- fu, ev, arsa, altın — spekülasyonuna yöneltmekteydi. Tüccarı stok yapma- ya sevkediyordu. Sanayiin, maliyet- lerini Korumak yolunda bir gayret göstermesine İlüzum —bırakmıyordu. Her mal satılınca iptidat atölyeler ve her köşe başında bakkal veya 'ma- nav dükkânları mantar gibi yerde bit inekteydi Mahzurları saymakla bitmiyen enflâsyon, yoldan çıkan iktisadi kal- kınmaya yeniden sağlam bir şekilde başlayabilmek için yol üzerinden ilk önce kaldırılması gereken bir engel- i. Bu sebeple Bütçe Müzakereleri şu mevcudiyeti bir türlü kabul ettiri- lemiyen enflâsyonun etrafında döne- Bir "püriten" ma bu levhayı çizecek olan İsmail Rüştü Aksal yalnız itidal sahibi değil, aynı zamanda hakşinas bir in- sandı da.. Bu bakımdan Sezarın hak- kım Sezara vermekten — çekinmiye- cekti. Zaten C. H. P. nin son Mali- AKİS, 15 ŞUBAT 1958 ye Bakam bütün hayatınca böyle ol- muştu. Kendisi Bakanken, partisi İk- tidardayken li arkadaşlarıyla Samed Ağaoğlularla, Cihad larla konuşurken -o tarihlerde öteki arkadaşları, Emin Kalafatlar, — Ne- dim Ökmenler P. nin mevcudıyetı— ni sadece kulaktan duymuşlardı- on- ların haklı oldukları noktaları teslim derdi. Onların Demokrasi mevzuun- dakı güzel fîkırlerıne katılırdı Zaten D. P. iktidarı aldıktan bir kaç sene sonra demokratik yoldan dönünce fi- kir değiştiren eski arkadaşlarıyla o yüzden selâmı sabahı kesmişti. An- lamıştı ki onların arasında bir çoğu n kalk, ben oturayım" oyunu oy- namışlardı Halbuki kendisi, hakika- ten demokratik rejim için çalışmıştı. Şimdi, - 50 arasında çok ateşli r tarzda insan haklarının müdafi- liğini yapanların "canım, bizi tedbir almaya siz zorluyorsunuz" demeleri* ne tahammül edemiyordu. Bunda ken- disine hak vermemek kabil miydi? O İsmail Rüştü Aksal ki bakanlığı sıra- sında devlet ile partiyi birbirinden tamamile başka mefhumlar olarak telâkki etmiş, mesela partisine ait bir araziyi takdir edilen düşük kıy- metten daha pahalıya hazine namına satın almayı sureti katiyyede reddet- tiğinden H. P. müfritlerinin hü- cumlarına maruz kalmıştı Ama o- nun nazarında bir Maliye Bakanı ha- zinenin menfaatim düşünürdü. Ken- disinin, akrabasının veya partisinin değil. Zaten devir de öyle devirdi. Bu bakımdan İsmail Rüştü Aksal, hükümete zaman zaman apandisit krızı gibi arız olan "salah gayretle- ri"ni övmemezlik etmeyecekti. Hat- tâ bunları teşvik edecekti. Zira akıl için tarik Ur olduğu gibi, iktisadi sı- kıntılar için çare de o kadar çok de- ğildi. İktidar, iki defa bizzat çizdiği yolda ilerlemeye fiilen başlasa, me- selelerin çoğu kendiliğinden halledi- lecekti. İlâç hastanın elindeydi. Hakikaten geçen yılın sonlarına doğru Menderes IV. hükümeti güzel bir reçete daha hazırlamıştı. Meş- hur Randall'ın ziyareti sırasında or- taya atılan enflasyonla mücadele tedbirleri yenıden dosyadan çıkarıl- mıştı. Emisyona baş vurmaktan vaz- geçılecegı kredılerm kontrol altına a- ınacağı vs vadediliyordu. Bu islahı nefsin ilk delilini 1958 Bütçesi teşkil edecekti. İşte C.H.P. sözcüsü, Turgut Reis Sokağındaki evinde gunlerdır yeni bütçedeki, ıslahı nefis alametle- rini aramaktayd ütün hüsniniyeti- ne rağmen bu iyi niyet emarelerını bulamamıştı. İktidar, 1986-67 sında bütçe gelirlerinin 1966de de ay— nı hızla artacağı farzedilseydi, büt- çeyi 4.8 milyarın üstünde bir rakam- la bağlamanın mümkün i olacağım soylemekteydı Halbuki uslanan İk- ar 446 milyarda durmuştu! Bu kestırme hesabın doğru olması için bâzı ufak tefek faraziyelerin — ger- çekleşmesine ihtiyaç vardı. — Evvelâ, geçen yıl bütçesi denk — olmalıydı. Bundan başka artış, vergilerde en u- fak bir değişme olmadan vuku bul- Okuyucu mektupları Kıbrıs — hakkında ecmuanızın devamlı okuyucu- suyum.. Hâdiseleri yakından takip ediyorum. Rejim buhranın- dan daha çok üzüldüğüm — nokta Kıbrıs meselesi. a Birleşmiş Mıl]etlerdekı son tehlikeli durumu diye terenler sabrımı taşırdılar Daha ne zamana kadar bu pasıf davranışımız devam edecek? Ten On iki adalar, yahut Batı Trakya mı? Yoksa bır Türk katliamı daha yaralılsın diye mi bekliyorsunuz? Bes yıl önce gençliği "hayalperest— lik" le itham edenler bunu mü bek- liyorlar? ; . İ. Şenduran - İzmir Mecmua — hakkında rtık Ankara Radyosundan soz açmaz oldunuz. Halbuk zamanlarda bu radyonun tenkıt e— dilecek o kadar çok tarafları görül- mektedir ki bu iş için bir Radyo sayfası ayırsanız yerinde olacaktır. Radyonun siyasi davranışı bir ya- na bazı sanatkârların seslerini a- kord — edişleri mikrofonda — işitil- mektedir. Bu acayip hallerden sa- kınmak söyle dursun özür diledik- lerini bile kimse duyamıyor Ankara Radyosunun çok şeyden mahrum oldugunu bil ıyorduk fakat kibarlı- ğına ne oldu? Yoksa bu oksurukler yayınları tekzıp mi ediyo Kemal Ilgın - Ankara Muhalefet hakkında B P. nin selahiyetli sözcü ve yazarları D, P. İktidarının dış politikada ve Kıbrıs — meselesinde Muhalefete söz hakkı tanımadığın- dan acı acı şikâyet etmektedirler. Batı demokrasileri ayarında mu- halefet yapmak isteyen ve bir de gölge kabinesi bulunan C. H. P. bu hususlarda derli toplu ve esaslı bir programa sahip midir? — İktidarın başındakiler bu programdan — ha- berdar mıdır? Eğer C.H.P. li idarecilerin prog- ramlarını iktidarin başındakiler din- lemek istemiyorsa, onlar da plânlarını hakiki iktidar olan Türk milletine açıklıyamazlar mı? A. Sabri Akselioğlu - Samsun Üniversite — hakkında ikir adamını, basını, münevve- Tİ susturmakla dllere kilit vurmakla, zevahir muvakkaten kur- tarılabilir, fakat balçıkla sıvanamı- yan güneş misali hakikatler berta- raf edilemez Üniversite meselesinde öğretim üyelerine tehditkar ve tecavüzkâr bir dille hücum edenler hakikatlere niçin sırt çevirirler anlıyamadım Şevket Doğan - Ankara 15