YURTTA Millet Gelmeyen kötü haber u haftanın ortasında Türkiyede pek gole insan, radyosunun başın- da, endişeyle bir kötü haberi bekli- yor Osman Bölükbaşı tahliye e- dılmıştı Hem de, ne tahliye!. C.M.P. Genel Başkanının avukatları müek- killerini muhakeme eden mahkeme- nin başkanının taraf tuttuğunu bil- dirmişler ve kendisini reddetmişlerdi. Dosya en yakın Ağır Ceza Mahkeme- si olan Keskin Ağır Ceza Mahkeme- sine gitmişti. Keskin heyeti toplanmış ve bahis mevzuu başkanın tarafsızlı- ğından hakikaten şüpheye — düşmek için ciddi sebepler bulundugunu ka- bul etmişti. Bunun üzerine Ankara Mahkemesı o başkan olmaksızın top- OLUP BİTENLER almıştı. Budakoğlu adaletının değişik olacağı kanaati yurdun her tarafına süratle yayıldı ve inanılması güç bir sevinç doğurdu. İktidarın hoşuna git- meyecek kararlar alan hakimler, gali- ba artıkcani gibi takip edilmiyecekti. Bakanlar onlar hakkında, radyolar- da okunan tehditler savurmayacak- lardı. Derhal tekaüde sevkedılmelerı de bahis mevzuu deği Nitekim, Dıyarbakırda seçimlerin bozulması gerektıgı lehindeki il se- çim kurulu kararına katılan haki- min de nakledildiği veya — tekaüde sevkedıldıgı haberı duyulmadı. Hal- vvel meselâ Kasım Gü- legın beraatını isteyen bir savcı he- men nakledilmişti, Bölükbaşınm tah- liyesini isteyen savcı hemen nakledil- mişti, Cemil Saitin tahliyesini kabul eden sorgu hakimi hemen nakledil- O Adil | Hayret! lanmıştı. Heyete, Bölükbaşının daha evvelki tahliye talebi lehinde rey ver- miş olan ve o tarihten beri tarafsız- lığından şüphe edilen başkan tara- fından Bölükbaşı davasına çıkarıl- mayan Âdil Sanal başkanlık etmişti. Mahkeme enel Başkanının tahliyesine ittifakla karar vermiş ve sman Bölükbaşı hapisten — süratle çıkarılmıştı. imdi, acaba Adalet — Bakanının Keskin hakımlerını veya Ankara ha- kimlerini şiddetle itham eden, hakla- rında üstü hafifçe örtülü ithamlar taşıyan bir demeci radyoda okunacak mıydı? Pazar geçti, pazartesi geçti, salı geçti, çarşamba geçti.. ayır, bir beyanat yapılmamıştı. — Halbuki Adalet bakanlığına Göktürk Tan kombinezonunun hakim — bulunduğu günlerde böyle bir tutum tabii hal S ; nal Hâlâ yerinde oluruyor mişti. Adaletin üzerindeki kaba bas- kı kalkıyordu Fakat haftanın güzel sürprizi bun- lardan ibaret kalmadı. Yeni kabine- nin ilânından bu yana meselâ rad- yo gazetesinin kraldan fazla kral ta- raftarı sesli spikerinin ağzından Mu- halefet aleyhine bir tek kelime çık- madı. Gerçi P. Grubu tebliğleri -C.H.P. Grubu tebliğlerine yer veril- mediği halde- gene okunuyordu. İk- tidarı öven sözlerin de arkası henüz gelmemişti. Ama Muhalefete karşı girişilen seviyesi düşük kampanya durmuştu. Gene pazar geçti, pazar- tesi geçti, salı geçti, çarşamba geç* ti.. Radyoda Muhalefet ne vatan ha- inliğiyle, ne başka suçlarla itham o- lunmuyordu. Yırcalı Radyosunun da Zorlu ve Yardımcı Radyosundan de- ğişik lisan kullanacağı anlaşıldı. İh- timal ki radyonun bir Parti değil, Devlet Radyosu haline getirilmesi yo- lunda daha da ilerleme kaydedile- cekti. Bunlar iyi alâmetlerdi. Büyük kitleler tarafından alkışlandı. Ancak sinirler sükünet — içinde kalmakta devam edecek miydi? Baş- larından Demokles -ya da Göktürk- kılıcının kalktığını hissedip — vicdan hürriyetlerine kavuşan — hakimlerin kararları hep aynı olgunlukla karşı- lanacak mıydı" Mahkemelerden arka arkaya "siyasi sanık"lar lehinde ka- rarlar çıkması pek âlâ mümkündü. "Yanlış kararlan Adalet Bakanı de- ğil, daha yüksek mahkemeler tashih eder" prensibi her şeye rağmen tat- bik edilecek miydi ve savcılar ken- dileri için "İktidar tarafı" . "Muha- lefet tarafı" olmaması — gerektiğini, vazifelerinin meselâ basım takipten ibaret bulunmadığım anlayacaklar mıydı? Daha mühimi vardı. Adalet Bakanı, Adalet istiklâlini Göktürk- Tan kombinezonundan farklı mana- da anladığım sadece müsamaha gös- termekle değil, büyük bir cesaretle mevzuata da el atmak suretile -he- men olmasa bile, pek kısa bir istik- balde, ortaya koyacak mıydı? Radyo için de aynı sualler hatıra geliyordu. Önümüzde çok çetin bir "Hükümet programı üzerinde tartış- ma" meselesi vardı. Muhalefetin va- tanperverce konuşması beklenebilir- di ama, yumuşak konuşması bahis mevzuu bile değildı İki tarafın, bü- yük hatipleri çatışabilirterdi. Radyo düelloyu tek taraflı mı, taraflı mı aksettirecekti? Muhalefetin söy- lediklerim duyabilecek miydikT Yo sa mikrofon, sadece İktidara mı tah- sis edilecekti? Bu, Yırcalı Radyosu için büyük bir imtihandı. Doğrusu istenilirse, aklı başında kimseler aşırı şekilde 'acele etmiyor- lardı. Herkes, işleri iyiye "götürecek olanlara gereklı zamanı -ama sadece gerekli- vermeye hazırdı. Ne var ki tutulduğu hissedilen yolda durakla- ma, gerileme olmasın ve hedef "mev- zuatı tadil" bulunsun. Zira Demok- rat İktidar dağın arkasında kaybo- lan eşeğimizi bize buldurup buldurup elimizden tekrar o kadar çok almış- tı ki, şöyle yürekten, endişe duy- maksızın bir oh çekebilmek herkesin harcı olmaktan çıkmıştı. Gerçi, bu haftanın sonunda pek çok kimse "en ehemmiyetli hâdise olarak Mecliste İktidar ile Muhalefe- tin verdiği meydan muharebesini gö- rüyordu. O meydan muharebesi vazi- yeti kara bulutlarla kaplı saydıra- bilirdi. Ama, aslında Mecliste olup bitenler, bir çıbanın — deşilmesinden başka mana taşımıyordu ve zaruriydi, O yapıldığına göre memleket, ce- rahati akıtmış oluyordu. Ta ki bir yanda İktidar, ötede Muhalefet bunu böyle anlamak olgunluğunu göstere- bilsinler...