Okuyucu Mektupları hakkında 7 Ekim 1957 seçimlerini kaza- D. P., bu neticenin büyült 'bir zafer olduğunu ilân etti. Evet, bu D. P. nin ender kazanılan za- ferlerinden biridir. Fakat bu za- fer, bir secim zaferi değil bir kal- kındırma zaferidir. Söyle ki: Kal- kınan C. H. P., kalkındıran ise D. P. dir. Seçimler Mustafa Özhanoğlu - Ankara eçimlere tekaddüm — eden ünlerde tam manasıyla hbe— ral bır parti olan son günlerde aldıgı dersiniz? Liberal derken, alandaki bası bos ve bir tutuma sahip olduğunu belirt- mek istiyorum. Yoksa liberal keli- meşinin D. P. nin semtine bile uğ- ramadığını bilmeyen kalmadı. E- vet.. Bu partinin programında li- beralizmin bir prensip olarak be- nimsendiği kayıtlıdır. Devlete çok pahalıya mal olan fabrikaları per- vasızca husust teşebbüs sahipleri- ne devretmekte mahzur görmiyen liberalist bir parti, şimdi n luyor 180 derecelik bir dönüş yaparak C. H. P. nin devletçiliğini çok gerilerde bırakan güdümlü bir ekonomiye — taraftar — görünüyor,? em de nasıl? Kimsenin akıl sır erdiremediği, polis tedbirlerine bas vurarak... D.P. nin milli irade karşısında şaşkına döndüğünü çok işitip çok görmüştük ama, bu son tedbirler gösteriyor ki şaşkınlıgın yerini basiretli ve keyfi hareket- lerden uzal m de plânlı ve programlı bir idare almadıkça, bu kararlara ne iktisadi parti kaderini değiştiremiyecektir. Tacettin Erginer - Yozgat Muhalefet hakkında H. P. nin derin bir kıs uy- kusuna dalmak üzere bulun- dugunu da doğrusu bilmiyordum. ni ya illetin kendilerinden beklemekte oldugu vazifeyi bihak- kın yerine getireceklerdi? ma şaşmamak lâzım.. Çalışıp ta ne ya- pacaklar? Nasıl olsa 1962 de ikti- dar onları beklemiyor mu.? D. P. nin bu kötü idaresi nasıl olsa mil- leti C. H. P. ye meylettirmek i- çin yeterli bir sebep teşkil etmi- yor mu? Ediyor, edıyor ama bu milletin artık gözü — açılmıştır. Kendi reyiyle seçtiği insanlardan ne beklediğini çok iyi bilmektedir.. Meclisteki koltukların rahatlığının bir bedeli olduğunu — yalnız seçim sıralarında hatırlamak, bir politi- kacı için affedilir bir hata olmasa rek. Mehmet Kaşıkçı - Elbistan Yunanlıların tehlike dedıklerı şuy- du: NATO Akdenizde füze kullana- bilecek birliklerin talim merkezi ola- rak -füze üssü değil- bir yer arıyor- du. Akla da Sardunya veya Girit gel- mişti -kati bir karar yoktu-, İşte sa- dece, bu tasavvur NATO'nun kahra- man mensubu Yunanistanı yerinden oynatmıştı. O Yunanistana ki, baş- ta Amerika, bir ço O - devleti Kıbrısı vermek sevdasındaydı. Sürpriz olacak mı? akikaten son günlerde, siyaset dünyasında gözler, NATO'nun Pa- riste Hükümet Başkanları seviyesin- de yapacağı toplantıya çevrilmişti. Bu toplantıda büyük müttefiklerin Kıbrıs mevzuunda bir emrivakie te- şebbüs etmeleri, son derece mulhtemel- di. Bizim Dışışlerı Bakanlığı böyle bir ihtimali göz önünde tutuyor muy- du, havayı istihbar etmiş miydi ? Bi- lınmezdı Zira b iden âdetlerimi- zin olmadığı delillerle sabitti. Mende- res, Yugoslavyaya gitmiş, — nutuklar soylemış, Vazıyet almış, hemen aka- binde, "Çito ya yanaşmıştı da, bizim Dışışlerı Bakanl ğı bunu ajans- ların bültenlerinden ogrenmıştı Bu sefer de böyle olması, hiç gayrimüm- kün değildi. Ama aslında sürpriz ih- timalinin bulunduğunu unutmamalıy- dık. Başta Amerikalılar, Kıbrıs mev- zuunda bir neticeye varılması için ısrar edebilirler, hattâ — neticeyi de delegelerimize takdim — edebilirlerdi. Tedbirini şimdiden almalıydık. Zira şu satırların yazıldığı sırada, Amerika NATO müttefikleri arasın- daki ihtilâfların bir an evvel halledil- mesi hususunda ısrar ediyordu. Bu hususta İngiltereyi de ikna etmiştii Tunusa silâh veren Amerika ve In— giltere, bir müddet için bir NA yesini kızdırmaktan çekınmedıklermı bilfiil ispat etmişlerdi. Kıbrıs için de Türkiye ve Yunanistanı muvakkaten öfkelendirecek bir hal çaresımn tat- ike konması imkânsız değildi. "NA TO'nun selâmeti bunu icap ettiriyor” denilebilirdi. Hal çaresi her halde taksim olmayacağından, bizim Yu- nanistandan daha fazla öfkelenmek sebebimiz bulunacaktı. İngiliz işçilerinin durumu ngiliz İşçi Partisi İcra Komitesi de geçen Kaftanın sonlarında, Kıb- rıs meselesi ile 11g111 bir tebliğ ya- yınlamıştı. Bu tebliğ iğ, muhteva ba- kımından, ortaya yeni birşey koymu- yordu. İcra Komitesi, tıpkı şimdiye kadar olduğu gibi, bu tebliğde de, Muhafazakâr hükümetin kararsızlık içinde bulunduğunu belirtiyor, Kıb- rıstaki Rum ve Türk cemaatleri ta- rafından seçilecek temsilcilerle yapı- lacak görüşmeler sonunda geçici bir Kıbrıs hükümetinin kurulması ve a- zınlıkların haklarının nasıl korunaca- ğı mevzuunda bir karara varılmasını istiyordu. Gene aynı komıteye göre, bu görüşmelere girişmeden önce İn- giltere hükümetinin Ada işlerinin ted— virinde başlıca mesuliyetin Rumlar düştüğünü, fakat Türk ekalliyetinin meşru haklarının da korunması icap ettiğini teslim — eylemesi — lâzımdı. Bundan başka, görüşmeler sonunda kurulucak, geçici Kıbrıs hükümeti, "self-determinatjon" prensibinin de- mokratik bir şekilde 'tahakkuku yo- lunda luzumlu olan ilk adımı teşkil edecekt Bunlar, İşçi Partisi tarafından ilk defa söylenen sözler değildi. İşçi Partısı idarecileri, otedenberi Kıbrıs ta "şelf-de termination" prensibinin tatbikini istemişler ve Hükümet üze- rinde bu yolda tazyıkler yapmışlardı Bu beyannamenin A.T.O. toplantısının arifesinde — yayınlanmış olmasından ileri geliyordu. Halbuki Yunanistanın ne olduğu, Allahtan ki bu haftanın başında Gi- ritlilerin telaşıyla bir kere daha or- taya çıkıyordu. Aynı zamanda orta- ya çıkan, biz Türklerin Kıbrısı Ati- nanın eline teslimden niçin bu kadar ürktüğümüzün sebebiydi de.. NATO'- nun menfaati Kibrisin emin, sağlam müttefikler idaresinde bulunmasıydi Parise gidecek heyetimiz bunu belir- tir, öteki heyetler de bunu anlarsa pek iyi olurdu. Her halde kat'i halli, bi- zim seçimlerimizin sonuna tehir edi- len Kıbrıs meselesi, önümüzdeki gün- lerde mühim bir gelişme kaydedecek- ti ve Dışişleri Bakanlığımızın bunu artık görebilmiş olması çok şayanı temenniydi. İstanbul Esti nesim-i nev bahar B u haftanın başında bir sabah, İs- tanbulun yeni valisi yatagırıda gözlerini açtığında buyuk bir "Ooo0" çekti. Acaba yanlış mı görüyordu? Ama hayır, gördüğü — doğruydu. İs- tanbula kar yağmıştı. Dışarısı bem- beyazdı. Mümtaz Tarhan, ensesinden içeri bir kar tanesi kaçmış gibi titriyerek çabuk çabuk giyindi. İstanbul vali- lerini en çok endişeye düşüren gün, nihayet gelmiş, kapıya dayanmıştı. Yeni Vali gibi, pek çok İstanbullu da, o sabah yataklarında gozlerını a- çip dışarı baktıklarında bir "O.." de- mişlerdi. Zira henüz pek çok İstan- bullu ya odununu temin edememişti, ya da kömürünü. Gerçi, giden vali gi— dereyak verdiği bir beyanatta; "bu kış, İstanbulun odun ve kömür ihti- yaçları için stoklar hazırladım da öyle gidiyorum, bu bakımdan müste- rihim" demişti ama, bunlar giden va- linin her kışın başında tekrarladığı klâsik sözlerdi. O, bu sözleri söyler- ken pek çok İstanbullu oduncu ardi- yelerinde yahut kömürcü dükkânları- nın Öönünde kuyruklarda sıra bekler- ken titreşip dururlardı. Bütün İstan- bullular gibi yeni Vali de bunun böy- le olduğunu biliyor olmalıydı ki, taktan kalkar kalkmaz, çalışmaları- na başlamak için hemen vilâyete git- ti. Yeni Valinin Vilâyete gelmesi bir hayli kolaydı. Nihayet altında -pek AKİS, 7 ARALIK 1957