BİR YILIN BAŞINDA Bundan — tam bir yıl evvel, bu hafta pek de üzülmeksizin uğurladığımız 1956'yı karşılarken, memleketimizin tek hayati dâvası olduğumda zer- rece şüphe bulunmayan Demokratik rejim meselesi ışıklı bir yola gir- mişe benziyordu. 1955 bu rejime taraftar olanların olmayanlara karşı verdikleri büyük savaş yılıydı. Yılın sonunda manzara, birincilerin mu- harebeyi kazandıklarını gösteriyordu. Harbin bitmiş olduğu elbette ki kimsenin hatırına gelmiyordu. Böyle mücadelelerin tek savaşla sona erdirilemeyeceği aşikardır. Ama totaliter sistem taraftarları bir mağ- lubiyete uğramışlardı ve yelkenleri suya indirmiş görünüyorlardı. Bu yüzdendir ki A İ 1955 yılının son sayısında şu temenniyi ileri sürü- yordu: "Ümit edelım ki 1956 başladıgı gibi bitsin. Ümit edelim ve bu- nu el bırlıgı ile temine çalışalım". Temenninin gerçekleşmiş olduğunu söylemek, bugün son derece güçtür. 1955'de Demokratik rejim yolunu aydınlatan, İktidar partisi Mec- lis Grubunun silkinmesi olmuştu. Bu silkinme, muhtelif sahalarda 1954 seçimlerini takiben girişilen sindirme tedbirlerine karşı o sahaların her birinde celadetle karşı koyan insanların çıkmış olması neticesiydi. On- ların mücadeleleri, onlara reva görülen haksızlıkların aksülameli, on- lardan gelen cesaret -meşhur tâbirle- vatan sathında Demokratik rejim içinde yaşama ateşini bir anda körüklemiş, bu ateş tabiatiyle İktidar partisinin Meclis Grubuna sirayet etmişti. O günlerde Grup içinde esen hava. Demokrasilerdeki İktidar Grupları içinde esen havadan zerrece farklı değildi. Ama karşı taraf, kızılsa da takdir edilmemesi imkânsız bir taktikle vaziyete tekrar hâkim olmayı bilmiştir. Evvelâ Grup, icra kuvvetine karşı kendi haklarının korunmasında, murakabe vazifesinin lâyıkı veçhile ifasında liderlik yapabilecek kuv- vetli şahsiyetlerden mahrum kalmıştır. Böyle şahsiyetlerin "Sonbahar temizliği "“nde parti dışı bırakddıkları hakikattir. Ama eş çapta olanlar- dan. Parti içinde kalanlar da vardı. Onların hareketsizliğidir ki, onla- rın atı alanlar Üsküdarı geçtikten sonra davranmaya kalkışlarıdır ki Grubu, bir tâbir olarak, eli kolu bağlı halde tekrar icra kuvvetinin kucağına atmıştır. Yoksa hissi harekete biraz irade katılabilseydi, he- yecana şuur eklenebilseydi 1956 yılının sonunda Demokrasi yolunda inanılmaz bir mesafe almış olacağımız muhakkaktı. Kaçan fırsata esef etmekten başka bir şey yapılamaz. una mukabil karşı taraf, hiç beklemediği anda önüne çıkan teh- likeden ibret almasını bilmiştir. Bir çok nutukta, alenen, "geçen son- bahar hadiselerinin tekrarına müsaade edilmeyeceği" ifade olunmuştur. Hakikaten bunun tedbirleri de bir yıl boyunca birbirini takip, etmiştir. Grup içinde kuvvet kazanıldıktan sonra asıl sebebin, yani 1955 yazında duvarların örülmesine girişilmiştir. uzerınde hakımıyet tam olarak kurulmuştur tadır. Düşününüz, bir yıl evvel alayıvâlâ ile. tempolu ri arasında alaşağı edilen siyasi şahsiyetler bugün, sadece eski mevki- lerine getirilmekle kalmamakta, üstelik bu şahsiyetler aynı Gruba avuçları kızarıncaya kadar alkışlatılmaktadır İktidar Gruba havasında bir yıl içinde vakfı, bulan bu tahavvül el- bette ki hüzün vericidir. Üstelik son derece mühimdir. Zira 1958'e ka- dar memleketteki hiçbir değişikliğin bu topluluktan başka bir yerden gelmesi bahis mevzuu değildir ve olamaz, olmamalıdır. Ama 1956'nın, totaliter idareye dönüş taraf tartarının muzaffer görünen edasıyla ka- panmasına rağmen bu zafer, aynı zihniyetin 1954'ün sona erdiği za- rranki muzafferiyetine pek ama pek benzemektedir. Şiddet, tedbirle- rinin birçok zayıf karakteri "uslu münevver" haline getirdiği ortada- dır. Ancak demokrasi dâvam,için kaybolan birin yerine beş yeninin çıktığını görmemek de imkânsızdır. Jericho'nun boruları öttüğü zaman bütün duvarların nasıl yerle bir olduğunu tarih kitabı okumuş olanlar bilirler. Zafer kazanan kumandanlar içinde Pyrrhus'ün de bulunduğu ise herkesin malümudur. Türkiyede Demokratik yolda ilerlemeyi en- gellemek isteyen zihniyetin her zaferi, bir Pyrrhus zaferi olmaktan başka mahiyet asla ve asla taşımayacaktır. Bu bakımdan 1957 e. Demokrasi taraftarlarının, imanlarından bir- şey kaybederek girmelerine hiçbir sebeb mevcut değildir. Bilâkis! Evet, bilâkis. Zira, yükseltilen duvarların dahi kâfi görülmediğinin delilleri ortadadır. Ne var ki duvarcılar, bu işin bir duvar meselesi olmadığını görüp anladıklarında borular çoktan çalmış olacaktır. Kabahat kendi- lerinde olduğuna göre, arkalarından bir tek damla göz yaşı döken da- hi bulunmayacaktır AKİS AKİS, 5 ARALIK 1957 YURTTDA OLUP BİTENLER di. Başkan söz vermeyecegmı lııldı- yuldu. Fakat Ziya P. Meclis Grubu iç tüzük gereğince Başkanın bu şekilde hareket edemi- yeceğini ısrarla belırtıyorlardı Refik Koraltan tekrar "Sö miyorum" diye bağırdı, ona Ziya Termen "Söz vermeye mecbursunuz" diye — muka- bele etti. Hür. Partili milletvekili, bu ayağa kalkmış ve ü ilerlemişti. Başkan “Söz vermiyorum, yerinize oturun", Ziya Termen "Söz vermeye mecbur- cümlelerini tekrarladılar. Hür. P. milletvekilleri "İç tüzük hü- kümlerine göre Başkan böyle hare- ket edemez" diye hıykırıyorlardı. Fa- kat Refik Koraltan yeniden "Söz yer Ziya Termen Hak arama Uğrunda miyorum" dedi ve ilâve etti: "Yerini- ze oturun, size ilk ihtarı yapıyorum". nı reye koydu. Bir kısım mil- letvekilinin eli havaya kalktı. Refik Koraltan "Çıkın dışarı" deyip yeni- den sözlü sorulara donmek istedi. sıralarındaki Muhalefet mil- letvekilleri tüzüğün ayaklar altına alındığını iddia ediyorlardı. Bu sırada Meclis İdare âmirlerin- den Ahmed Kocabıyıkoğlu ve Nusret Akının Ziya Termenin yanına geldik-