YURTITDA OLUP BİTENLER arifesindeki — mahiyetini kaybetmişti. Her yerde, larak, birbirine — bilhassa selelerle ilgili — hususlar düşmüş hizipler, — daha tamamiyle teşkilât o- maddi me- dolayısıyla doğrusu sa- hışlar vardı. Bunlar, etrafındaki eti çoktan kaybetmiş — çekirdekler gibi cansızdılar. Bu gidişle yeni et bağla- mayacakları da muhakkaktı. Bu el- bette D. P. nin, bazı Muhalefet ha- tiplerinin iddia ettikleri gibi "vatan sathı"ndan kaybolduğunun işareti ol- maktan çok uzaktı. Sandık başına gi- dildiğinde ene, milyonlarca rey sağlıyacaktı. 1950'de C.H.P. rey- lerin hemen, hemen yarısına yakın kısmını almamış mıydı? Ama Mec- lisi bir "Demokrat gül bahçesi" hali- ne getirmek!. Buna inanmanın imkâ- nı yoktu. Millet D. P. den tamamiyle ayrılmıştı. Parti olarak İktidara kar- şı duyulan hislerin, 1950 İktidarına karşı o tarihte duyulan hislerden zer- rece farkı mevcut değildi. Arada bir tek fark bulunuyordu: O tarihte her- kes "Demokrata vereceğim" diyordu. Bugün, öyle bir Muhalefet mevcut değildi ve İktidarın bütün avantajı da ondan ibaretti. Kuvvet şurubu u bakımdan, birçok Demokrat er- kâniçin Muhalefetsiz Meclis bir ideal olmakla ber aber bu yolda yapı- kuvvet şuru- bu mahıyetındeydı Ama umumi efkâ- rın böyle garıp sozleı' karşısındaki ak- sülâmeli D faydadan çok zarar iras ediyordu. Artık herkes anlamış- tı ki Demokrasi çok partili Meclis demektir, Demokrasi İktidarın karşı- sında kuvvetli Muhalefet demektir. P. yi, göz tutan başka bir teşek- kulun bulunmadığı — mucip sebebiyle desteklemek niyetini el'an muhafaza Anıtlar Derneği Kongresi Bombalı siyanet melekleri 10 edenler dahi, onun karşısına sağlam bir Muhalefet çıkarmaya kararlıydı- lar. Halbuki dikensiz bahçelerin has- retiniterennüm edenler ender birkaç “"muharip Demokrat" a ümit vereceğiz diye D.P. nin bugünkü zihniyetine şid- detle aleyhtar olanların miktarını büsbütün arttırıyorlardı. Bunun D.P. Genel Kurmayını derin derin düşün- dürmesi lâzımdı. Ama doğrusu istenilirse D. P. Ge- nel Kurmayı diye birşey, geçen Son- bahar Temizliğinden bu yana büsbü- tün ortadan kaybolmuştu. Parti İçin- de bir gelişi güzellik hüküm sürüyor- du. En nikbinler "Menderes ne yapar eder, seçimleri kazanır" diye rehave- te dalmışlardı. Tıpkı 1950'de C.H.P. de bir çok kimsenin "İnönü ne yapar eder, seçimleri kazanır" diye düşün- dükleri gibi.. Hakikaten 1958 seçim- lerine yaklaşıldığı şu günler & D.P. nin güvendiği, 1950'de C.H.P. nin gü- vendiklerine pek benzemiyordu. As- lında D.P. nin bir tek avantajı var- dı: Karşısında 1950'nin Muhalefetinin şanslarına sahip bir rakibinbuluna- maması! Bu ise, elbette geçici bir a- vantajdı. Dikensiz gül zihniyeti, D. P. ye rey sâğlıyacak bir zihniyet olmaktan çok uzaktı. Dış İşleri Teşkilâtta değişiklik imdiye kadar Dış İşleri Bakanla- 2 Yı tarafından yapılan beyanatları bir adam hazırlardı. Zayıf ince, zeki gözleri pırıl pırıl parlayan bir zarif adam: Muharrem Nuri Birgi. Geçen hafta Cuma günü Başbakan Adnan Menderes Dış İşleri Bakanlığı Genel Sekreteri tarafından hazırlanan met- ni beğenmedi ve Ethem Menderesin beyanatını bizzat hazırladı. Hüküme- tinogün Cihad Babanın belirttiği veçhile —"randevusuna bir saat geç kalmış olması" nın hakiki sebebi buy- du. Ethem Menderesin önündeki kâ- ğıtların değişik boyları ve Bakan ve- kilinin zaman takılması da bundan ileri geliyordu. Beyanat, Muharrem Nuri Birginin beğenilmeyen ilk eseri değildi. Dış politika işlerini bizzat tedvir eden Adnan Menderes son zamanlarda Ge- nel 'Sekreterin birçok şeyini beğen- mez olmuştu. Hele . Birleşmiş Millet- lerde cereyan eden bir reyleme mev- zuunda Başbakan ile Genel Sekreter arasındaki anlaşamama, ihtilâta yol . Bu arada Muharrem Nuri kendisine Washington Büyük elçiliğinin — teklif olunduğuna şahid oldu. Muharrem Nuri Birgi seneler- denberi dışarı çıkmamış, içerde ter- fi etmiş, en yüksek makamlara ora- da liyakat kesbetmişti. Birçok kimse için Genel Sekreter Dış İşleri Ba- kanlığının "sine guo non"su idi, on- suz işler yürümezdi. Fakat Muhar— rem Nuri Birgi itizar beyan etti: Washington'a gidemezdi, zira valde- sini oraya götürmek müşküldü. Bu- nun üÜzerine, Londrada mutabık ka- Muharrem Nuri Birgi Yolcu lındı. Plâna göre, Suad Hayri Ürgüp- lü Washington'a gidecekti. Başbakanın iltifatına — artık maz- har olmayanlar arasında Orhan Er- alp da vardı. Yüksek kademedeki bü- tün heyetlerimizin bu başarılı tercü- manı bir müddetten beri Adnan Men- deresin refakatine alınmıyordu. Or- han Eralp zaten elçiliğe hak kasbet- mişti; Stokholme tâyini çıktı, bir- kaç gün sonra da İsveçle elçilikleri- mizin karşılıklı olarak Büyük Elçili- ğe çıkarılması üÜüzerine kendisine bu paye verildi. Fakat Dış İşleri Bakanlığında da- ha başka tâyinler — bekleniyordu. A- çık, dünya kadar elçilik vardı. Bun- ların ikisine yapılacak tâyini, gaze- telerin dedikodu muharrirlerinin yaz- dığına göre "tanınmış iş adamı" Tü- tüncü Doruk yılbaşı gecesi Hiltondaki Karagöz barın civarında açıklamıştı. General — Behçet Türk- men Bağdat, Bursa Valisi Şam elçisi oluyorlardı. Tahminlere gazeteler de katıldılar. Fakat asıl mesele Muhar- rem Nuri Birginin yerine kimin ge- leceğiydi. Makamın bir numaralı ta- libi Melih Esenbeldi. Bir ara Nured- din Vergin Üüzerinde — durulmuştu. Şimdi Settar İlkselden bahsediliyor- du. Mesele henüz tam manasıyla ka- rarlaşmış değildi. Buna mukabil u- zun zamandan beri bekleyen terfiler nihayet yapılmış ve hariciyeciler fe- rahlamışlardı. Ama elçilikler ve elçi- liklerde münhaller gittikçe — artıyor, Dış İşleri Bakanlığında da sabırsız- lık barometresi aym nisbette yükse- liyordu Ne var ki münhal olan ve doldu- rulması gereken bir başka makam daha mevcuttu: Bizzat Dış İşleri Ba- kanlığı! AKİS, 5 ARALIK 1957