İKTİSADİ VE MALİ Yılbaşı Gidenin Ardından 956 yılı, birçok hâdisenin hatırası ile bizi başbaşa bırakarak, tarihe karıştı. 1956'da her sahada birbirini kovalayan kimi gülünç, çoğu üzücü hâdiseler gibi iktisadi ve mail saha- da olup bitenler de halkın dikkatini çekmekteydi. Bütün dünya için söy- lenebilecek bu söz memleketimiz için bilhassa doğruydu. 1956 yılına girdiğimiz günlerde ik- tisadi sıkıntı feryatları çoktan gök- lere yükselmeğe başlamıştı. Şüphe- siz memlekette bir kıpırdanma, bir canlanma başlamıştı. Daha doğrusu zaten vardı. Birçok yeni iş sahaları- nın açılması, o güne kadar kullanıl- ölçülerinden biri idi. 1953 yılından sonra, bilhassa zirai mahsullerdeki azalış yuzunden milli gelir seviyesin- de bir düşme olmuş ve 1956 yılı ba- şında henüz eski sevıyesıne ulaşama- mıştı. Buna rağmen milli gelir sevi- yesi on sene öncesine göre bir hayli yüksekti. Bunlar, lehte soylenebılecek nokta- lardı Fakat ale eyhte mak da mkündü. Nitekim 1956 yılı başla— dıgında böyle konuşanlar hiç de değildi. Memleketin her tarafınd_an Muhalefetin kuvvetlenmesinde, İk- tidar Partisinin hergün biraz daha itibardan düşmesinde iktisadi ların büyük tesiri vardı. seler tarafından — şiddetle hissedilen iktisadi sıkıntıya bir de vatandaş hak ve hürriyetlerinin kısıntıya uğratılma Şeker fabrikalarından birinin içi Bir yatırım mayan kaynaklardan faydalanılması o güne kadar sözde bir iş sahibi ola- rak yarı aç, yarı tok sürünen bazı kimselerin yeni iş yerlerinde iş bula- bilmeleri hep sevinilecek — şeylerdi. Bu noktada bütün vatandaşların bir- leştiklerini görmemek mümkün de- ğildi. Herşeyi inkâr etmek âdetinde olan birçok muhalif bile bu canlılı- ğın farkında olduğunu, İktidar Par- tisi mensuplarına olmasa bile, söyle- mekten çekinmiyordu. Turkıyenın hayatında 1948 yılından sonra büyük ölçüde bir değişme başlamıştı. 1948 yılından 1953 yılına kadar milli gelir seviyesinin boyuna ve süratle yükselmesi heyecan verici birşey- di. Milli gelirin yükselmesi iktisa- di bünyedeki düzelmenin en iyi AKİS, 5 ARALIK 1957 sı yüzünden uğranılan iç sıkıntısı ek- leniyordu. Üstelik hak ve hürriyetler rin kısıntıya uğratılmasının mazere- ti olarak iktisadi kalkınma, iktisadi istiklâl savaşı sözü edilmiyor muy- du, vatandaşı hafakanlar basıyordu Bu ne pahalı iktisadi kalkınmaydı? Gerçekten kalkınma siyasetimizin aleyhinde soylenebılecek" pek çok söz vardı. hedefin iyi çizilme- miş olması soylenebılırdı Kalkınma diyorduk. Fakat kalkınmadan ne an- ladığımız pek belli değildi. Her defa- sında kalkınmayı bir başka türlü ta- rif etmek pekâlâ mümkün olabiliyor- du. Hedef açıkça belli olmadığı gibi, bu sisler içindeki hedefe giden yo- un da iyi seçilmediği sanılıyordu. Hükümet plândan, programdan hoş- SAHADA lanmadığım ka defa — söylemişti. Plân, işleri, agırlaştırıcı bir kırtasıye— cilikti. Halbuki "cezbe içindeki" poli- tikacılarımızın dakika — kaybetmeğe tahammülleri yoktu. Birşeyler yapıl- malı, bir an önce yapılmalıydı. Ya yanlış, ya isabetsiz olursa? Bu düşünülecek şey miydi? Hükümet iktisattan anlardı şüphesiz. Hem son- ra hiçbir şey yapmamak daha mı iyiydi? İşte böyle bir hava içinde bırşeyler yapılmıştı. Yapılıyordu. Fa- t bazı işlerin, sebebine bir türlü akıl erdırılemıyordu Meselâ yeni şe- ker fabrikaları kurulması hangi he- saba uygundu. Hepsi için yeter pan- car yetıştırılebılse hepsı tam randı- manla çalışsa, böylece şeker istihsa- limiz birkaç misli artsa fazla şekeri ne yapacaktık? İhraç edeceğimiz söylenecekti. Fakat bizim 70-80 ku- ruşa mal olduğu söylenen şekerimizi kime, hangi fiyatla satacaktık ? Sat- masına satardık şüphesiz. Ama belki maliyetinin yarısına satardık. Arada- ki farkı da çeşitli yollarla vatanda- şın sırtına yüklerdik. Ondan sonra da coğrafya kitaplarımıza Türkiye- nin bir şeker ihracatçısı olduğunu iri harflerle yazdırırdık. Meselâ Tür- kiyeyi bir buğday ihracatçısı yapmak ıçın sarfedilen gayretlerı anlamağa mkân yoktu. ürkiye yükte ağır, pahada hafif bugdayı satmaktan pek birşey kazanamazdı. Fiat bakımın- dan Türk buğdayı iyi cins Kanada buğdayına göre aşağı yukarı iki de- fa pahalıydı. Maliyetinden çok aşağı fiatla satılan buğday memlekette, enflâsyoncu baskıyı — arttırması ba- kımından, çok pahalıya mal oluyor- du. Ziraat sahasında himmet bekle- . yen ilk iş hayvancılık, boynu bükük duruyordu. Halbuki şeker fabrikacı siyaseti hayvancılık siyaseti ile bir- likte yürütülse herhalde çok daha iktisadi olurdu. Köylüyü kalkındıra- cak gelir kaynaklarının başında ahır hayvancılığının geldiği nedense göz- den kaçırılıyordu. Birkaç yılın İktisadi siyaseti so- nunda, 1956'nın ilk aylarında, ulaştı- ğımız netice memlekette kalkınma sözüne karşı bir kin duyulması ol- muştu. Çünkü kalkınmanın finans- manı enflâsyonu körükleyici bir tarz- da yapılmıştı. Yatırımların hayat pahalılığı yaratacağı, bilinen bir şey- dir. Yatırımın artması gelirin artma- sı demektir. Gelirin artması fiatları arttırabilir. Fakat bu artışın da akla uyar bir seviyeyi aşmaması gerekir. Halbuki artık milli gelir seviyesinde bir düşme kendini gösterdiği halde flatlar, bulutlara tirmanma yansına çıkmışlardır. Yatırım siyasetinin ka- çınılmaz bir neticesi olarak kabul e dilmesi imkânsız olan bu aşırı yuk— selış, gelirleri çok az miktarda artan a hiç artmayan kimseler için ha- yatı son derece güçleştiren bir sebeb tir. İşin acı tarafı, Türkiyede bu sı- nıfın, yani gelir sevıyesınde fiat ar- tışlarını kargıiiriyacak bir — yükselme 19