YURTTA OLUP BİTENLER şünülebilir. Yeşılkoye bir otomobil on eş liradan aşağı gidip gelmez. Ger- çi memleket kalkınmaktadır, vatan- daş görülmemiş bir refah içindedir, mahallelerimizin her birinde on beş milyoner vardır ama gene de yük ta- şıyarak geçimlerini temin edenleri- mizin taksilerle Yeşilköye gidip geldik liri' devre henüzj erişmediğimiz mu- hakkaktır. Evet, taksılerın parası" ? Bu suali soranlar . içindeki hi- ziplerin tam teşkılatlı, ustelık döner sermayeli olduklarını bilmeyenlerdir. "Rey sahibi şahıs"lar, sahip oldukla- rı reylerin sahıplerını her bakımdan desteklerler. Böylece, "taksi parası" diye de bir mesele kalmaz. öyde, tıpkı New York'taki Bırleşmış Milletler Teşkilâtı delege- leri gibi yükçüleri de bir sürpriz bek- liyordu. Evet. Ankaraya giden bir Menderes vardı ama bu, Adnan Mende res değil, Ethem Menderesti, Genel Başkan ise, Park Oteldeydi. idare edenler, her şeyden haberdar gorunuyorlardı Taksilere "Park " emri verildi. Saatler biraz daha fazla yazacaktı ama, ne gam! Yolda, nümayişin tam olması için Babıâliden geçilmesi kararlaştı. He- yetler bütün gazeteleri dolaştılar. Hareketlerinin basına iyi aksetmesi lâzımdı. Fotoğrafçı da gönderilmeliy- di. Muhabirlere bütün havadisler an- latılacaktı. Gazeteler elbette ki fırsa- tı kaçırmadılar. Fikirlerini yazamı- yorlardı; bari bizzat Demokratların çıkardıkları hadiseleri — yazarlardı. Böylece kafile biraz daha büyüdü ve ikinci defa olarak gürültülü bir kala- balık Park Otelin kapısına dayandı. Park Otel hakikaten heyecanlı bir muhit haline geliyordu. Yükçüleri Adnan Menderesin refa- kat polisi karşıladı. Daha doğrusu ön- ledi. Evvelâ gulumseyerek ellerini ya- nına açtı. Sonra, gür beyaz kaşlarım düzeltmeye başlad "— Ba bakanı nasıl görebilirsiniz? Meşguller Kalabalıktan sesler yükseldi: "— Siz ona söyleyin, Rüstem Pa— şalı Demokratlar gelmiş dersiniz..' — Biz Yeşılkoye kadar onu ara- maya gittik" — Görünceye kadar burada bek- leriz" Taşlı polis memuru, gelenlerin bek- lemelerini tembih ederek içeriye git- ti. Yükçüler hakikaten uzaklaşmak niyetinde değillerdi. Bilâkis, kapının önünde, beraberlerinde getirdikleri gazete fotografçılarına poz vermek- le meşguldüler. İçlerinden bir çoğu, oteli tetkik ediyordu. Fakat kapıcı- lar içeri girmelerine mani oluyorlar- dı. Biraz sonra memur avdet etti ve seçilecek bir heyetin Hususi Kalem Müdürü tarafından kabul edileceğini bildirdi. Heyet seçildi. Fakat ötekiler uzaklaşmaya hevesli gorunmuyorlar— dı. "Genel Başkanı görmeliyiz" di- yorlardı. Bu sırada Emniyet müdür- lüğüne telefon edilmiş, hem Emniyet Müdürü, hem de Hazır kuvvet celbe- dilmişti. Hakikaten ciplerle ve sair vasıtalarla polisler, amir almış ala- rak Park Otelin önüne geldiler. Ote- "DEVLET PARTİSİ" lin ecnebi müşterileri bu meraklı sah— neleri heyecanla seyredıyorlardı yet Hususi Kalem Müdürünün huzu— rundayken emniyet kuvvetleri talih- siz delegeleri birer birer topladılar. Direnenler doğruca karakola götürül- düler. Bazıları hakkında Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri kanunu gereğin- ce takibat yapılacaktı Hususi Kalem müdürü, — "Beyfendi"nin — meseleyle meşgul olacağını söyledi. Fakat iş, il başkanlığını alâkadar ederdi. Ayrılan ayrılana ir samanlar halkın sevgili partisi olan Demokrat partinin, bilhassa 19'ların tek emirle atılmasından bu yana aldığı manzara ayrılanların ya- nına her gün bir yenisini katıyordu. Partinin kongrelerine gelenler hem seyrekleşiyor, hem de gittikçe Rüs- tem Paşa kongresinde olduğu gibi hi- zipçi şahısların adamları halini alı- yordu. Böylece fikir seviyesi iniyor- du. Attan fikirle uğraşanlara "kita- bi" dıy en ve munevverın bu memle- kette "bir avuç olduğunu söyleyerek onu bir ayak bağı sayan zihniyetin hakim bulundugu partıde başka tür- lüsü olamazdı. Sanki D.P. ilme, dü- şünceye, müstakil şahsıyete harp i- lân etmişti. Sanki kültür, D.P. prog- ramında mevcut değildi. "Münevver" in İktisadi İstiklâl Savaşı masalları- na haklı olarak kulak asmaması D.P. sözcülerinin asabını bozuyordu. Bun- ların ilk iddiaları "zaten münevver denen nesne"nin "Atatürke de ayak bağı olduğu" idi. Böylece nem kendi liderlerini Atatürke benzetiyor, hem onların hareketlerine sözüm ona meş ru mazeret buluyorlardı. Halbuki bu memlekette herkes bılırdı ki Atatürk memleketi, o "bir münevverle kurtarmıştı Ustelık harp nasıl ko- mutanlarda kuvvetli askerlik bilgisi isterse. İktisadi Kalkınma da lider- lerde kuvvetli iktisad bilgisi isterdi. Atatürk Erkânıharp idi. Ya, D.P. i- çinde İktisadi İstiklâl Savaşının ko— mutanları" Hem D.P. aynı '" avuç” münevvere dayandıgı için l950 zaferım kazandığı ne çabuk unutul- Münevverlerin kıymet ve kud- retını kelle başına usulüyle yapılan hesaplar vasıtasıyla — ölçmeye kalk- mak, hataların en büyüğüydü Her yerde her hareket butun tarih boyun- ca uc"un eseri olmuş, şuur- suz kalabalıklar ise sadece 6 Eylül nevinden marifetler vermişlerdi. İşte gecen haftanın sonunda Elâzığ' milletvekili Suphi Ergene bu mülâha- zalarla D.P. Genel Başkanlıgına isti- fasını gönderiyordu. Bir hafta evvel de İzmir Mılletvekılı Cihad Baban Partiden ayrılmıştı. Bu yüzden bir çok kımse şöyle diyordu: Hafta başına 1 milletvekili ü- zerinden D.P. grubu ne zaman 270'e iner?" 270 Meclis ekseriyetinin 1 noksanıy dı. Ansa bu tabii sadece bir latifeden ibaretti ve D.P. Grubunda böyle bir temayül katiyyen yoktu. Bilâkis ay- rılanlar istisna teşkil ediyordu ve "anti - münevver” zümrenin tanınmış