MUSİKİ Caz Piyano çalan ilâh hele son otuz yıl Zzar- Cğz musikisi, ında, o kad çok birinci sınıf piyanist — yetiştirmiştir ki bunlardan en üstünün hangisi olduğu hususunda bir anlaşmaya varılamıyacağı sanılır. Bununla beraber -belki şaşırtıcı bir- şey- bu hususta bir anlaşma vardır. Son derece müşkülpesent ve kıskanç olan profesyonel musikişinaslar bile u noktada anlaşmış sayılırlar. Us- ünlüğü münakaşa dışı tutulan bu caz piyanist!. Art Tatum'dur Tattım, hiç şüphesiz, caz musıkısı— nin tanıdıgı en büyük Virtüözdü. Bü- yük klâsik piyanistler, pıyano cazının en mükemmel icra edilmiş örneklerini dinlemek istedikleri zaman gidip Ta- tum'u ararlardı. Tanınmış caz piya- nistleri bile. taze fikirlere ve hariku- lade bir piyano tekniğinin vereceği şevke ve ilhama ihtiyaç hıssettıler mi, Tatum'u dinlerlerdi. Onun caz dun— yasındaki yerini, hasetsız ve gıptasız, aksi isbat edilemez bir gerçek olarak kabul ederlerdi. Art Tatum, 1909 yılında, Ohıo eya- letının Toledo şehrınde dog ştu. Pi- noyu mektepte öğrenmi Ve caz musikişinası olarak 1928 yılında Spe- ed Webb'in orkestrasında çalışmağa başlamıştı. Daha sonra "McKinney's Cotton Pickers" grubunda çaldı. 1931 yılında şarkıcı Adelaide Hall onu re- fakat piyanisti olarak yanına aldı ve New Yorka götürdü. Tatum New York'ta, bütün — musikişinasları hay- retler 1çınde bırakıyordu. Şöhret, bu olağanüstü piyaniste biraz geç ulaş- mıştı. Diğer birçok — kaabiliyetli sa- natkâr gibi o da yıllarca gölgede kal- mıştı; fakat artık her çaldığı yerde fırtınalar koparıyordu. Kısa zamanda Art Tatum ismi dünyanın dört köşe- sine yayıldı. Görmeyen gözler amamen kör sayılacak kadar göz- leri görmeyen Art Tatum, musiki- de bütün öğrendiklerini kulaktan al- mıştı. Bu durum, üstün kaabılıyetle— rini daha da iyi belırtıyordu Baş dürücü bir çalgı teknıgıne malıktı ve yük ustaları bile Tatum'a olan hay- ranlıklarını ifade — etmişlerdi. Fakat Art Tatum'un meziyetleri sadece tek- niğine ve virtüozluğuna münhasır kalmıyordu. Yaratıcı tarafı da aynı derecede yükseklik Çalışındaki armo- ni zenginliğine, son sekiz-on yıla ka- ar hiçbir caz piyanistinde rastlan- mamıştı. Tatum üslübuna tesiri olan iki pi- yanist, Earl Hines ile Fats Waller'di. Hines'ın "trompet tarzı" denen ve sağ elin bir trompet solosunu andıran ça- lışı ile sol elin orkestra refakatine benzeyen icrasını birleştiren, üslübu, Waller'in sol el bas ve skorları ile 30 Art Tatum Susan — parmaklar sağ el trilleri ve süslemeleri, hele klâ- sik disiplini haiz denebilecek kadar yumuşak tuşesi. Art Tatum'da bir a- raya gelmişti. Fakat Tatum, asla bir taklitçi değildi. Bu iki tesiri, bilhassa Waller tesirini iyice içine sindirdi. Kı- sa zamanda, yalnız piyanistlere değil, başka çalgıcılara da tesir edebilen bir cazcı meydana gelmişti. Modern piya- nistlerden, Tatum — tesirinde yetişen şöhretler arasında Hank Jones ve Billy Taylor zikredilebilir. Tatum, bütün caz sanatkârları gi- bi, gece klüplerinde çalışmıştır. Fa- kat çaldığı bir lokalde hiç kimse, o- nun piyanosunu dinlemekten başka birşey yapma arzusunu -bazan da ce- saretini- bulamazdı. Çalışı, zaten bü- tün dikkati Üüstüne çekecek kadar gösterişliydi. Tesadüfen, hafif — sesle ahi olsa, konuşanlar oldu mu Tatum fena halde sinirlenir, sert sözlerle ba- ğırarak konuşanları susturur ve çal- mağa devam ederdi. Büyük caz sa- natkârlarının çoğu gibi, mayan bir musikişinastı. ta 52'nci Sokak lokallerinde çalıştığı zamanlar, sabahın erken saatlerine kadar piyanosunun aşından ayrıl- maz, sonra Harlem'deki lokallerden birine gider ve gün ilerlerken onda da çalmağa devam eder, neden sonra evine gidip uyumak aklına gelirdi. 1940 sırasında Tatum'un şöhreti biraz söner gibi oldu. O zamana ka- dar, harikulade bir icracı tanımanın Verdıgı sarhoşluk içinde, her sanat- kârda bulunabilecek kusurları göre- miyenler, kendilerini toplamağa baş- ladıkları zaman bu kusurları izam et- tiler. Fakat 1950'den itibaren sanat- kâr, eski itibarını yeniden kazanmağa başladı. Gerçi efsaneleşmiş bir cazcı, eşine belki daha yıllarca rastlanma- yacak bir dev caz piyanistiydi. Fakat artık onu, piyano çalan bir ilâh ola- rak görenler ve ona tapanlar kalma- mış gibiydi. Bunun yerini, bir mabud karşısında değil, fakat bir sanatkâr huzurunda duyulan, takdirkâr fakat tenkitçi, hürmetkar fakat uyanık davranış almağa başladı. Geçen hafta Los Angeles'de Art Tatum, 47 yaşında ve yeniden şöhre- tinin zirvesinde olduğu bir sırada, gözlerini hayata tamamen kapadı. O— lüm sebebi, "üremi"ydi. Konserler İki asırlık yenilikler Konser bittiğinde, Devlet Konserva- tuarının meraklı Ööğrencileri sah- Gebel Trio'su Ankara'da Kulakların alışık olmadığı sesler AKİS, 17 KASIM 1956