CEMİYET Yeşilköy hâlâ İstanbul'un en hare- ketli noktası. Vızır vızır tayyare- ler inip kalkıyor, transit yolcu salo- nuna kalabalıktan girilmiyor. Gaze teciler ve foto muhaibirleri oradan hıç ayrılmıyorlar. Adnan Menderes ve maiyetinin Tahran'a gidip gelmesı ortalığı büsbütün karıştırdı. Bu ar. da, Başbakanın teşyii sırasında bır vatandaşın "Yaşşa, ikinci Fatih!" di- ye bağırması Menderes'in mutad te- bessümlerinden biriyle 'karşılandır Fa- kat istikbal merasiminde yine aynı ."Yaşşa, ikinci Fatih!" diye fer- i ahali etrafına toplandılar ve dersini iyi — öğrenmiş bir çocuğa aferin der gibi gülerek, bu vazifeşinas vatandaşın sırtını sıvaz- ladılar * ski Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Amerikadan bir mektup aldı Zar- fın uzerındekı adres şuydu: "General - Ankara - Türkiye" Mektup el yazısıylaydı ve şöyle deni- yordu: "Muhterem efendim, Ben bir küçük kızım. Size bir de resmimi gönderiyorum. Amerika Bir- leşik Devletlerinin güney batısında çölde otururum. Başka memleketler hakkında bılgıler ediniyorum ve sizin memleketinize karşı büyük alâka du- yuyorum. Annem yerini haritanın ü- zerinde posterdi. Diğer memleketlere, bilhassa Avrupa memleketlerine ait bir bebek kolleksiyonum var; fakat sizin memleketinizinkine malik deği- lim Çok meşgul olduğunuzu biliyo- ma eğer bana bir bebek gönde- rebılırsenız çok sevinir ve sise çok teşekkür ederi Samimiyetle. " Wilco adresini de yazmıştı: u Küçük kız, "Miss Judy Wılcox - 515 E Thomas - Phoenıx Arizona - U.S. Şimdi İsmet Inonu kuçuk ahbabına gönderilmek üzere bır güzel bebek a- rıyor. Tabii bizim milli kostümümüzü taşıyan bir bebek olması şart.. B irleşmiş Milletlerin toplantısında bulunmak üzere New York'a git- mekte olan Pakıstan Dış İşler nı Firuz Han n Yeşilköyı de 1kı sa at kalıp yoluna devam etti. Bu mud— det zarfında Menderi Türk gazetecileriyle neşeli neşelı ko— nuşan bakan, kendisine ikram «edilen Türk kahvesını reddetti ve gulumse— yerek "Fransız kahvesı içerim" dedi. Yenı İngiliz Basın Ataşesi Patrick O'Rogan şerefine İstanbul Kulü- bünde bir kokteyl parti verildi. Her- zaman böyle yerlerde birbirinin kıya- fetinden başka birşey konuşmayan sosyete hanımlarımız bu sefer yeni ataşenin kendileriyle ciddi bahislere girmesi neticesinde dünya meselele- riyle birkaç dakika müddetle alâka- lanmak zorunda kaldılar. Mr. O'Ro- gan türkçeyi selefi kadar iyi öğren- meğe azmetmiş, hattâ önce en uzun ve zor kelimelerden başlamağa karar vermiş. Bu kararma rağmen şimdilik en iyi bıldıgı ve en güzel telâffuz et- tıgı kelime yok" Sebebi sorulunca "Ne yapayım," diyor, "en çok duy- duğum kelime bu da ondan". * Karısıyla beraber Amerikada bulu- nan Ulvi Yenal tetkiklerini bitire- rek memlekete döndü. Yenal ailesi se- yahate çok meraklı. Bundan evvel de karı koca Ankara vapurunun Norveç gezisine iştirak edeceklerdi; son anda çıkan bir aksilik yuzunden Ulvi Ye- nal kalınca şimal diyarlarına mecbu- ren tek başına giden hanımı pek ü- Pakistan Dış İşleri Bakanı Firuz Han Yeşilköyde "Lütfen AKİS, 17 KASIM 1956 Fransız kahvesi!.” Judy Wilcox İnönü'nün küçük ahbabı zülmüştü. Bu sefer de kızları Gönülü Amerıkaya götürememeleri büyük bir üzüntü mevzuu oldu. Maamafih ora- dan getirdikleri mebzul cicilerle Gö- nülün gönlünü aldılar. x ı stanbul'da çıkan bir mecmua bütün günlük gazeteleri atlattı: Bu mec- muanın muhabirleri Kıbrısta bir Türk polisinin katilini kaçark n yakala- dıktan sonra Eoka'nın korkusundan memleketimize gizlice sığınan Emi- ne'yi buldular ve resmini kapağa ba- sarak hâdiseyi — gürültüyle yaydılar. Korkusu büsbütün artan Emine izini nasıl kaybettırecegını düşünüyor. lli bin sterline kiralanan tayya- reyle ve birçok Arap prenslerinin refakatinde Yeşilkölden transit geçen güzel Mısırlı Prenses Faysal, basın- dan kaçmak hususunda Greta Gar- bo'ya tas çıkarttı. Bir resmini çeken foto muhabırlerıne prenses müthiş si- nirlenerek "Bir daha bir tek resmimi çekerseniz, ömrüm oldukça memleke- (tiınıze ayağıma basmam!" diye bağır- * Anlaşılan Şehir Tiyatrosunun güzel sanatkârı Nedret Güveni e biri muzıplık yapıyor. Zira Nedret Gü- enç, Küçük Sahne aktorlerınden Sadrı Alışık'a sık sık gönderilen ve üzerinde kendi ismi bulunan buket- lerle bir alâkası olmadıgını bıldırdı Nedret Güvenç şöyle diyor: "— Bu soylentı tamamen asılsızdır. — Biz- leri he man, yalan olmayan ha- berleri, ciddi ve entellektüel yazıla- rıyla hitap eden mecmuasına bunun Ur yalan olduğunu bildirmeyi vazife saydım 27