İKTİSADİ VE MALİ SAHADA hakkın bir tecellisi olacaktı. Zaten bugün dünyanın iktisaden geri kalmış memleketlerinin kalkınmaları için de en iyi yol gene komünizm idi. Devlet bütün iktisadi hayatı düzenliyecek, herkesten kabiliyetine göre iş isteye- cek, herkese ihtiyacına göre pay vere- cek, zaten sınırlı olan iktisadi kay- nakların israf edilmesini kesin olarak onleyecekt Komüni zmın 1ktısad1 cephesı kısaca buydu. Sıra sine geliyor- du. Demokrası yolu komünizme gitmek çok zordu. Çunku sosyal ha- yata hazır yiyıcıler hâkimdiler. Bun- ların elinde maddi, manevi büyük imkanlar vardı. Seçim mekanizması- na istedikleri gibi kumanda ediyor- lar, istemedikleri kimselerin parlâ- mentolara girmesini, hükümet içinde vazife almasını önlüyorlar, hiç değil- se güçleştiriyorlardı. Bu yüzdendir ki işçilerin hazır yiyicilere hâkim olma- ları için gerekli biricik yol işçi ıhtıla— li idi. Boyle bir ihtilâl sonunda kur lacak yeni düzen de hiç şüphesiz ba— tılı demokrasiden çok başka olacaktı. Yeni düzene karşı gelebilecek bütün kuvvetler ezilecek, bütün sesler kısı- lacaktı. Seçim sistemi belki mevcut olacaktı. Fakat karşısında bir tek partiden başkasını göremeyen seç- men için "seçmek" diye bir şeyin ye- ri olabilir miydi ? Parlâmento olacak- tı. Ama idarecilere istikamet verecek, onları murakabe bir kuvvet olamayacak, tam tersine, belki de i- dareciler ona kumanda edecekti Ba- sın hürriyetine yer yoktu. Gazeteler emirle yazacaklar dunyada olup bi- tenlerin ya hiç sözünü etmeyecekler, ya da istedikleri gibi - yani rejime uygun şekilde - yorumlayacaklardı. Düşünceye gem vurulamazdı ama, o- nun belirtilmesine engel olmak çok kolaydı. Düşündüğünü yazmak, dü- şündüğünü söylemek yasak olacak- tı. Ancak rejimi övmek için kilolarca mürekkep harcamakta her yazar ser- best, ancak rejimi övmek için, her vatandaş gırtlağının bütün ü kullanmakta hür olabilirdi. mokrasilerindekine benzer bir radyo, korkunç bir şeydi. Bu bakımdan ona da yer yoktu. Adalet ve idare çarkla- rı merkezin emrinden kıl kadar şaşa- mazlardı. İnsanlar bütün bunların kendileri- ne sağlayacağı menfaatları ilk anda göremezlerdi. Gerçekleri, görüp anla- maları zaman işiydi. Bu yüzdendir ki komünizme karşı cephe almaları mümkündü. Bunu önlemek, komünist düzeni kurup yaşatmak için yukar- daki siyasi düzenin, büyük — ölçüde, baskı ile desteklenmesi gerekecekti. Bu maksatla gizli polis teşkilâtları kurulacak, bu maksatla o teşkilât or- talığa dehşet saçacaktı. Karşı düşün- cede olanlar insafsızca ezilecek, ezi- yete uğrayacak, yok edilecekti. Fer- din ne değeri olabilirdi? Fert varsa toplum için vardı. Topluma karşı ge- len ferdi toplum yok edec Zaten demokrasidir, hurrıyettır, haktır, hukuktur diye zırvalayıp dur- 22 nın ne mânası vardı? Bütün insan davranış]arının temeli iktisadi — idi. Bütün sosyal hadiselerin kaynağı ik- tisadi idi. İnsan için tek hedef daha fazla maddi imkâna kavuşmak, daha iyi evde yaşamak, daha iyi yemek, daha İyi giymekti. Bunlara kavuşul- du mu, saadete de kavuşulmuş de- mekti Dünya sosyalizminin öncüsü Rusya kırk- yıldır, bu yoldaydı. Kırk yılda çok şey değişmiş olmalıydı. Hürriye- tin adını bile duymamış nesiller, kırk yılda elde edilmiş olması lâzım gelen elişmenin — meyvalarını zevkle yiyor olmalıydılar. Halbuki durumun hiç de oyle olma- dığını anlamak için sadece "Demir- perde'"nin mevcudiyeti bile yeter bir delildi. Hakikaten Rusya bugün dün- yanın ikinci sanayı devleti idi. İstih- salinin kırk yıl öncesine göre çok bü- yük ölçüde arttığı şüphesizdi. Bu ar- tıştan herkes ihtiyacına göre bit pay aldığına, hak, hukuk, hürr 1yet gibi boş sözlerin de fertler için mana 1 ol- madığına göre neden Rusya "mesut insanlar cennetinin" kapılarım dün- yanın "bahtsız" insanlarına açmak istemiyordu ? ünkü komünizm, bütün diktatör- lükler gibi, ancak silâh zoru ile ayakta duran bir düzen olmaktan ileri gideme misti. Belki işçi sınıfı toprak sahibi- nin, sermayedarın, müteşebbisin bo- yundurugundan kurtulmuştu ama bu defa boynuna daha amansız bir bo- yunduruk takılmıştı: Beki hazır yiyi- ciler ortadan kalkmış, fakat toplum- daki ikilik yaşamağa devam etmişti. Çünkü bu defa çalışanlarla sömüren- ler yerine, idare edilenlerle idare e- denler 1kılıgı geçmişti. Eski düzende emeğinin bir kısmını başkalarına kaptırdığı için bahtsız olduğu ileri sürülen işçi sınıfı bu defa hem emeği ni, hem hürriyetini, insanlık gururu- nu üstelik hem de canını idare eden- lerin emrine vermek zorunda kalmış- tı İşte son zamanlarda Orta ve Doğu Avrupada ortaya çıkan kanlı hadise- leri bu dununun sonucu olarak mâna- landırmak yerinde olacaktı. İşçi dev- letine karşı ayaklananların gene iş- iler olması pek çok kimse için bir ders olmalıdır. Ne Poznan ilktir, ne de Macaristan son.. Macaristan çok kanlı, fakat o kadar da canlı ret dersi vermiştir ki artık insan için maddeden başka herşeyin hiçbir şey olduğunu samimi olarak savunmak, "K ve B" için bile mümkün olmıya— caktır. Orta Doğu Tıkanan Kanal Orta Doğu hadiseleri bir kere daha gösterdiği gibi bu bölge, dünya iktisadiyatının en ehemmiyetti da- marlarından biriydi.Bunun askeri se- bebleri, İktisadi sebebleri vardı. İk- tisadi sebeblerin başında da bölgenin petrolce zengin oluşu geliyordu. İn- gilterede ve öteki Avrupa memleket- lerinde kömür damarları gün geçtik- çe azalmakta, kömürün yerine yavaş yavaş petrol geçmekteydi. Orta Doğu dünyanın ikinci derecedeki petrol müstahsiliydi. Bugün birincilik Birle- şik Amerikadaydı. Fakat yarın iş tersine dönecekti. Çünkü Orta Doğu- daki bilinen petrol ihtiyatı dünya petrol ihtiyatının dörtte Uçünü teşkil ediyordu. Batı Avrupanın petrol 1htıyacının dörtte üçünü Orta Doğu sağlıyordu. Bu miktarın yarıdan fazlası tanker- lerle Süveyş Kanalından geçiyor, geri kalanı da borulardan Doğu Akdeniz limanlarına sikiyordu. İngilterenin petrol ihtiyacını daha çok Ara rımadasının doğu kıyı- sındaki Küveyt karşılıyordu. Bölge- AKİS, 17 KASIM 1956