UNUTULAN Ankara radyosu, u. Ele alın an atürkün ölüm — yıldönümünde A makalelerinden parçalat okudu bilir. misiniz? Hakimiyet! Arkadan, etti. Bu arada Havadıs unutulmadı Gece ise gene Za Yazıyı okuyanlar, bu ceklerdir. T ürk milletinin büyük talihi, şüp- hesiz Atatürk gibi bir evladını en buhranlı, en sıkıntılı bir Anında bağrından yaratmış olmaktır. Baş- tan başa istilâya uğramış, başken- ti yabancılara aman demiş, hükü- meti onlarla birlik olmuş bir yurdu kurtarıp düşmanı denize döken bu ahramanın gösterdiği asıl mucize ise savaş meydanlarında kazandığı zaferler değildir. Türk milleti tari- hin her cağında, hattâ Imparator— luğun çöküntü devirlerinde bile, i- yi döğüşmüs. askerce başarılar el- de etmiş, karşısındakilerin hayran- lığını uyandırmış bir millettir. Ata- türkün gösterdiği mucize, Türki- yeyi üç yüz yıldanberi adım adım gerileten sebeblerin kaynağını bu- lup bizi o zararlı kaynaktan uzak- laştırması olmuştur Atatürke gelinceye kadar, Tür- kiyeyi idare edenler, toplumun ya- şayışına aid akıl dışı bir takım ge- leneklerin yıkılması, çağdaş medeni yete ayak uydurulması lüzumuna inanmıyorlardı. Böyle bir zarureti sezenler tek tük çıksa bile, dâvanın güçlüğü karşısında harekete ce- saret edemiyorlardı.. Atatürk o zarureti gören ve ce- saretle gerçekleştirmeye davranan adamdır. Cumhuriyetin ilânından sonra beş altı yıl içinde arka arka- ya yürürlüğe konan seri halindeki devrimlerin hedefi, devlet idaresin- de olduğu gibi, toplum hayatında da vatandaşı maddi-mânevi her türlü baskılardan kurtarmak, Şah- siyetin serbestçe gelişmesi için ge- rekli şartları gerçekleştirmek, bir başka deyimle yurdumuzda aklın hâkimiyetini sağlamaktır. — 1945 yılında Sanfransisko'da ilân edilen İnsan Hakları Beyannamesi, A- tatürk devrimleri sayesinde bizim ölümünün yıldönümü gibi bir güne kadar intikal ettirilirse milletin kimin tarafını kendiliğinden, hatta şuuraltı birhisle tutacağını kestirmek için kâ- hin olmak şart değildir. Dış mesele- lerin doğurduğu vahim buhran sıra- sında dâhi, vatandaşların bugünkü tahmınlere nazaran yarısının görüşü nü aksettiren Muhalefette Iktıdarla bir araya getirilmesi teşebbüsüne ge- çilmemesi hayal sukutuna yol açmak tan geri kalmamıştır. Bu, DP. nin ba- sında bulunanların öteki partılerın ba AKİS, 17 KASIM 1956 sualm cevabını YAZI o günkü gazetelerin ilk gazetenin adı neydi Onu meşhur Zafer takip Cumhuriyet'de duyulan hislere — ter- tek yazı oydu. Bun milletçe canlandıran kendilerinden kolaylıkla vere- göğsümüzü gere gere çekinmeden imzaladığımız, hattâ benimsediği- miz bir Vesika sayılabılırdı O Bü- yük Adam bizi çağdaş medeniyet dünyasına o kadar yaklaştırmıştı. Fakat ne yazık ki. O'nun yürür- lüğe koyduğu devrimleri biz aynı cesaretle yürürlükte tutamadık. içimizde Atatürkü — kıskananlar, kendilerinde bir ikinci Atatürk! tik vekmedenler, Ondan başka. Ondan üstün bir şeyler başarmak sevda- sına kapılanlar görüldü. Devrim prensiplerinden. bir tekine olsun toz. kondurmamanın gerçek hürri- yete varmak için şart olduğu unu- tulup. Çok partili demokrasi haya- tı .başladıktan sonra safra atar gi- bi tavizler verildi. Rey avcılığı uğ- runa şeyhlere, hocalara başvuruldu. Hürriyet adına eski mahalle mek- tebiertne göt yumuldu, kadın tek- rar kara çuvallara sokuldu. Fakat bütün bunların geçici ol- duğuna inanmak zorundayız. Ata- türk kuşağı insanlardan elbette bir Atatürk iradesi bekliyemezdik. On sekiz yıldanberi yurdumuzda olup bitenlere baktıkça, Atatürkün, ça- ğına kıyasla ne kadar ileri bır fe- dam oldugunu şimdi daha iyi go— rüyor. 'nun yarattığı — mucize karşısında daha çok hayranlık du- yuyoruz. Zaten büyük eserini Türk Genç- liğine emanet etmekle O yarım hepimizden iyi gördüğünü ispat etmemiş midir? Safları yıldan yıla kabaran, kafası ve yüreği devrim ışığı ile aydınlanan Türk Gençliği büyük emaneti elbette yalnız ko- rumakla kalmıyacak, onu meyva veren bir ağaç gibi gelişti- recek, hem de en kısa bir zamanda istisnasız bütün vatandaşlara mal etmesini bilecektir. NADİR NADİ şında bulunanların şahsiyetleri altın- da kalmak endişesinin — mevcudiyeti ihtimalini hatıra getirir. Belki her- kes, ilk adımı herkesten bekliyor. A- ma türk müilleti alicenaplık, daha doğrusu normal münasebetler yolu- nun açılmasını elbette ki hakiki sa- hibi olduğu kudreti emanet ettiği zümreden, yani İktidardan beklemek- tedir. Bunun da birinci şartı, şahsi hislerin hakimiyet altına alınmasıdır. Zira elem duyan, millettir. YURTTA OLUP BİTENLER Hükümet Bakan vekilleri Bu haftama ortasında, New York'- taki Birleşmiş Milletler Teşkilâtı- nın karargâhında bir çok 'delege ken- di kendine "Aferin Türkiyeye! Teş- kilâtın bu şenaat toplantısına büyük ehemmiyet Veriyor" diye düşünüyor- du. Hakikaten çalışmalara başlayan 11. Genel Kurul her taraftan alâka görüyordu. — Ajansların bildirdiğine göre toplantıya rekor sayıda Dış İş- leri Bakanı katılacaktı. BBu sayının kırkı bulacağı şimdiden tahmin olu- nuyordu. Genel Kurulun gündeminde Süveyş ve Macaristan meselelerinin bulunduğunu bilmek ve dünyanın va- ziyetine bir göz atmak aza devletle- rin çalışmalara niçin büyük ehemmi- yet verdiklerini anlamaya yeterdi. Türkiyeyle alâkalı olarak nikbin hisler taşıyanlar, bizzat Menderesin geleceğim duymuşlardı. Delegasyona Başbakanın başkanlık etmesi, her halde Türkiye için bilhassa Orta Do- ğu vaziyetinin Hayati addedilmesi neticesiydi, aynı zamanda Kıbrıs me- selesi de vardı. Yunan Başbakanı Karamanlis, New York'a kadar gel- mişti ve davasını bizzat müdafaa e- diyordu. Böylece Genel Kurul çalış- maları Türkiye için iki defa ehemmi- yetli oluyordu. Menderesin geleceği. Türk delegasyonunu teşkil edecek şa- hısların isimlerinin ilânı üzerine a- ğızlarda dolaşmaya başladı. Fakat havadis, Manhattan'daki binada sü- ratle tekzip olundu. Evet, bir Mende- res gelecekti ama bu, Adnan Mende- res değildi. Nikbinler, Türkiyeyi gene takdir etmemezlik etmediler. Gelecek olan, her halde Dış İşleri Bakan vekili Et- hem Menderesti. Gerçi Ethem Men- deresin yabancı bir lisan konuşmadı- ğı duyulmuştu ve Dış [şlerı Bakanla- ri arasında aynı durumda olan bir başkası sımdı kımsenın pek hatırına gelmiyordu. Ama tercümanlarla me- sele halledilebilirdi. Bakan vekili da- hi olsa, Ethem Menderesin toplantı- lara bizzat katılması hiç — şüphesiz ew York ile Ankara arasında fu- zuli danışmaları, heyetimizin tered- dütlerini, karışık emirler çıkmasını önlerdi. Oyle ya, prensip itibarile. ve- kil dahi olsalar Dış İşlerini Dış Işlerı hakanları idare etmezler miydi? An- cak, Ethem Menderesin de heyete dâ- hil olmadıgı kısa zamanda ortaya çıktı. Hem, delegasyona Selim Sarpe- rin başkanlık edecegı bildirilmemiş miydi? Dış İşleri bakan vekili gel- seydı başkanlık kendisine ait olurdu. Peki, o halde bu Menderes kimdi? Zira heyetin arasında Menderes is- mini taşıyan birinin bulunduğu mu- hakkaktı Meraklar uzun sürmedi. New Yorks Ankaradan gönderilen heyet azaları arasında — Başbakanın oğlu olan ve Dış İşleri Bakanlığında küçük bir memur bulunan Yüksel Menderes Hurrıyet âbidesinin üzerinden geçe- New York şehrine ayak bastı.