yüzünden, seri "mandolin var!" bir renk alıyordu. "Mi chiamano Mimi" de entonasyon bozuldu. Bazı tonları nefesle karışıktı. Bu büyük mahzur- ları izale edebilirse soprano Tekebaş, ilerki temsillerde, müzikal tegannisi ve solgun Mimi'ye yakışan yapmacık- sız oyunu sayesinde bu rolün hakkını verebilir. Diğer taraftan Şadan Can- dar, hernekadar partisinin aradığı vokal malzemeye malikse de, refakat- te bir orkestra olduğunu unutan, faz- la rapsodik, tempo bakımından ıstık— rarsız, ritm duygusundan mahrum tür söyleyışle ımkanlarından faydala- namadı. Canlandırdığı Mimi daha çok, hastalık numarası yapan bir sos- yete hanımına benziyordu. Her iki gece de oyunu öÖldüresiye can sıkıcı olmaktan bir dereceye ka- dar kurtaran, Musctta lardı. İlk gece Suna Korad, partisini her zamanki titizliğiyle söyledi. Sesi parlak ve ay- dınlık, oyunu güvenliydi. İkinci gece Atıfet Usmanbaş, birinci sınıf bir aktris olarak sahneye çıktı. Büyük bir itinayla hazırladığı anlaşılan oyu- nunda Zerafet, cazibe ve iyi zevk vardı. Topluluklar zayıf evlet Operası temsillerinde ferdi başarılar ve — başarısızlıklardan daha mühim olan şey, topluluk ruhu- nun gıtgıde kaybolmaga başlamasıy- dı. Yeni "La Boheme" temsilinin, bir amatör temsili havasına klaş düşük kalitesi, bilhassa topluluklar— daki kargaşalık, orkestra ile sahne- nin uyuşmazlığı ve müsamaha sınır- larım aşan müzikal hatalar yüzün- dendi. Halbuki bu operaya çok emek sarf edilmişti. Netice ise bir ilk prova şaşkınlığından farksızdı. İkinci gece hataların daha da fazla olusu, "en- semble"ların daha da bozulması, işin vahametini arttınrıyordu. Puccini'nin eserleri, orkestra şefin- den büyük bir kesinlik istemezler. Bi- lâkis bu kaygan musiki, eli hafif, tempoları yumuşak ve yuvarlak hat— ların kıvrımlarını serbestçe belirtebi- len rahat, aka olmayan şefler arar. İlk gece, neredeyse Ferıt AL- nar'ın böyle bir şef olduğu duşunule— bilecekti. Bazı aksamalar da "bir k zadır oldu" deyip hoş — görülebilirdi. Fakat ikinci gece kazalar, hoş görme sınırlarını kat kat aştı. O kadar ki, sahnece orkestranın hiç prova yap- madığı akla gelebilirdi. Koro ile or- kestra arasında beraberlik yoktu. Bu anlaşmazlık her iki gece de, çocuk korosu sahney, çıktığında bilhassa belli oldu. Solıstler sanki orkestrayı duyamıyorlardı "Ensemble"larda, — ne entonasyon e de ritm bakımın dan, bırbırlerınden da haberdar değil- diler. Son perdenin basındaki Marcel- lo-Rodolfo düeti, ıslıklarla karşılan- malıydı. Zaten dinleyiciler de temsili çok soğuk nezaket alkışlarıyla karşıladı- lar. Devede kulak kalan bir iki ferdi başarı, oyunun umumi gidişindeki sakatlıkları, hele bir türlü eserin duy- gulu havasının aksettirilemeyişini te- lâfi edemez 52 KİTAPLAR PATRONLAR (BERNARD OUESNEY) (Andre Maurols'in romanı. Çeviren: Yiğit Okur. Varlık Büyük Cep Kitap- ları 29. Ekin Basımevi. İstanbul, 1956. 144 sayfa, 200 Kr.) Andre Maurois ancak birkaç roman yazmış bir muharrirdir. Ama iti- raf etmek gerekir ki özlü romanlar yazmıştır. Yazdığı romanların her bi- ri ayrı bir değer ve mükemmellikte- dir. Yiğit Okur tarafından temiz bir Türkçeyle ve "Patronlar" adıyla di- limize çevrilen ve asıl adı "Bernard Çuesney" olan roman, Maurois'in en meşhur eserlerınden bırı ir. "Patronlar"m hikâyesi şudur: Fran sa'da bir sanayi bölgesinde birbirle- rine kıyasıya rakip iki fabrika sahibi aile vardır. Bunlardan birisi Ouesney ailesidir ki, yün dokuma işlerinde bir fabrika sevk ve idaresinde kurtlaşmış hinoğ- luhin bir büyük baba ila Antoine Cuesney ve Bernard Ouesney adlı iki torun bir de Lecourbe adında bir da- mattan teşekkül eder. Karşı , taraftaki rakip ailenin ise büyük baba ile yaşıt, aynı derecede kurnaz ve işini bilir bir reisi vardır: M. Pascal.. Aslında iki aile arasındaki reka- bet iki reis arasında 35 yıldır süre- geliyordu. Torunlar ve damatlar buna Sonradan katılmışlardı Sene 1919 dur. Fransa Birinci Dün- ya Harbi yüklerini üstünden henüz atmıştır. Büyük sanayi kendim yem yeni toplamaktadır. Harp yılları bir hayli sıkıntılı geçmiş ve ezeli düşman iki aileyi bile birbirine yaklaştırmış- tır. Bu arada Ouesney ailesinin asker- de olan iki torunundan Antoine, Cep- hede yaralanmış ve terhis edilerek sanayi mıntıkasına gelmiş, harbin iki aileyi birbirine — yaklaştırması saye- sinde de ezeli düşmanları Paskal ai- lesinden bir kızla evlenmiştir. Savaş bitince de Ouesney'lerin kü- çük oğlu yüzbaşı Bernard baba oca- ğına döner. Ama, baba ocağının bu- lunduğu sanayi mıntıkası ufak ve sı- kıntılı bir kasabadır. Hemen aılenın bütün fertleri fabrikadan, dokuna kumaşlardan başka bir şey dü mezler. Hele ıhtıyar Achille Ouesney - in havatının bütü manası fabrika- nın işleyişine baglıdır. “DEMET Aylık Eğitim ve Öğretim Derrisi Tsparitn'da Güller Bölgesl Küy üı»mımı-ııh-rl nc.rnezııııı gıkn- Üğretimenli ı'lıvn.ıınnı ııvnııır Bayım; Sö, yıllığı dö0 kuruğtuar. ORUTUNUZ, Genç Bernard her ne kadar ailenin bir uzvu ve fabrika hissedarlarından birisi olarak fabrika işlerinden bir kısmım üstüne alırsa da bu işlerden hiç haz etmez. Boğulacakmış gibi bir sıkıntı duyar. İlk günlerde fabrika işlerine ve fabrika havasına bir türlü alışamaz. Bir tek dert ortağı vardır: Pascal'ların Françoise kızı re yengesi olan Gen Bernard'ın Pariste bir de sev- gilisi yardır. Bu yüzden sık sık Pa- ris'e kaçamak yapar. Ama yaptığı her kaçamak sonunda da Büyük ba- baları Achille bunu onun burnundan getirir. Bernardın büyük kardeşi ve Fran- çoise'nin kocası olan Antoine da fab- rika işlerine dört elle sarılmıştır ama, işini sevmemektedir. O âlim tabiatlı bir insandır. Karısı Françoise ise bu fabrika şehrinde sıkıntıdan bunal- maktadır. Ne yapacağım bilmez. Da- mat Lecourbe'ye gelince doğru o- nun elinden pek iş gelmez. Zaten as- lında bütün sevkü idare ihtiyar Ac- hille'dedir. Derken günün birinde Ouesney'le- rin fabrikasında bir grev patlak ve- rir. Bernard ilk defadır ki iş şuuruna varır. İşçilerle, o çok sevdiği, her zaman kolladığı işçilerle karşı karşı- ya kalır. Patron olmanın mesüliyetle- rini anlamaktadır. Delice bir gayret- le greve karşı gelmeğe çalışır. Fabri- ka günlerce çalışmıyacaktır. Tapaca ğı hiç bir iş yoktur. Ama gene de fab rikasını bırakıp — Parise sevgılısının yanına gıdemez Onu iyiden iyiye ih- mal etmektedir. Fabrikasına olan aş- kı, beşeri askından daha ön plâna geçmıştır Sevgilisi ise Paris'te bir fabrikanın kendisine tercih edilişinin azabı içinde kıvranmaktadır. Bernard'ın yengesi de aynı buhran içindedir. Cuesney ailesinin erkekleri fabrikadan kumaştan satıştan başka bir şey düşünmemektedirler. tek başına kalan bir kadım mek, çileden çıkarmak için kafidir. Ustelık ihtiyar Achille, OCuesney' lerle Pascal'lar arasındaki husumeti de yeniden canlandırmıştır. Françoise kendi kendine hayli bo- caladıktan, hatta bir aralık kayınbi- raderinin kollarına düşecek gibi ol- duktan sonra kocasını bu fabrika iş- lerinden çekip sıyırır. Bernard ise artık her şeyini fabri- kaya verir. Yavaş yavaş Büyük baba- sının elindeki bütün selâhiyetleri ken- di üzerine aktarır. Artık hakiki pat- ron odur. Bir zaman, haline kızdığı ihtiyar Achille'e ideal bir halef olmuştur. İ- ki patron ailesi arasındaki rekabet devam etmekte, işçi patron münase- betleri, iktisat kanunlarının sanayi hayatında oynadığı roller, kendim işi- ne vermiş erkekler, yaşamak ve se- vilmek isteyen kadınlar arasındaki anlaşmazlıklar süre gitmektedir. Ha- man bu kava içinde, fakat dört başı mamur bir roman olarak sona erer. AKİS, 10 KASIM 1956