SİNEMA Capt'n Bay - Bay" acayip, anlaşıl - maz bir. komediydi. İşin en tuhafı mizansenini Almanya'nın harp sonra- sı sinemacılarının en değerlilerinden olan Helmut Kautner tertiplemişti. akat Kautner'i meşhur eden Afrika halkıyla alay eden, bu garip komedisi eğil Almanya'nın harp sonrası me- selelerini ele alan filmleriydi. ardan, ne öbür değerli Alman re- jisörü Wplfgang Staudte'nin eserle- rinden bir haber yoktu, Fransa milletlerarası festivallerde "Jeux Interdits - Yasak Oyunlar" -Rene Ctement-, "Thörese Raguin" -Marcel Carne-, gibi filmlerle mükâ- fat kazanırken, Jean Renoir ve Rene Clair gibi tanınmış Fransız re]ısorlerı birbirinden güzel eserler çevirirken, Türk seyircisi Sacha Guitry'nin di- daktik, tatsız tuzsuz "Napoleon"u ve Eddie Constantine'in zevzeklikleriyle oyalanıyordu. Bir zamanlar Reyoğlu'- nun her sineması bir iki Avrupa filmi gösterir, Saray, Lüks ve Şan sinema- larında daima Avrupa fîlmlerı oyna- tılırdı. Lüks ve Şan sinemaları geçen yıllarda programlarına Fransız sine- masının değerli eserlerinden birkaçını koymuşlardı. Ama bu mevsım onların da bi ir Amerikanizma"ya alan- dıktan, büyük ithal şırketlerınden arta kalan Amerikan filmi artıklarıy- la geçindikleri anlaşılı ordu. Film Demirağ'ın uyan gittiği soyle— ithalinde Turgut dırdığı ümitlerin boşa nebilirdi. İngiliz savaşseverliği inemalardan yalnız Saray, devam- l1 olarak Avrupa filmi göstermek- tedir. Oynattığı İngiliz filmleri de bugünkü İngiliz sinemasının aynası olabilecek durumdadır. Harp sırasın- da harbe dair dokümanter gerçekli- ğe varan değerde filmler yapan İn- gilizler harp sonrasında canlılıkları- nı korumuşlar, David Lean ve Caro Reed gibi rejisörler sayesinde mü- kemmel eserler yaratmışlardı. Son zamanlara kadar İngiliz sinemasını karakteristik komediler temsil edi- yordu. Fakat — bugünkü durumuyla İngiliz filmleri Avrupa — sinemasının en cılız mahsulleri halındedir. Teknik imkânların gelişmesine rağmen eski araştırıcılık, samimiyet ve derınlık kalmamıştır. Amerikalı bağımsız re- jisör John Huston Londra'nın Estree stüdyolarında "Moby Dick" gibi bir şaheser yaparken, İngiliz sinemacıları kalitesiz harp fılmlerıyle uğraşmak- tadırlar. İkinci Dünya Harbinin so- nundan bu yana, on yıldan fazla za- man geçmiş olmasına rağmen İngiliz- lerin "Cehennem - A'Town Like Alice" yahut "Kara Oba . The Black Tent" gibi propaganda filmleri hazır- lamaları garip kaçıyor. Bu yıl çevri- len İngiliz filmlerinin de mühim bir kısmı savaş hikâyelerinden meydana gelmektedir. Dünya sinemacılığının harp mevzularını bıraktığı yahut sa- dece dehşetlerini teşhir etmek için ele aldığı bir sırada, İngiliz sinema endüstrisinin bu davranışı pek garip senmemelidir. İngiltere'nin dünya ha- diselerinde son takındığı tavır bu tu- tumun sebebini apaçık ortaya koy- maktadır Yayınlar Bir sinema kitabı inemalarımızda her yıl — yüzlerce film gosterılıyor bunları milyon- larca insan seyrediyor. Filmin neşesi kahkahalara, kederi gözyaşlarına se- Sacha Guitry'nin ' Napolyon u Bir 30 Abdurrahman Çelebi bep oluyor. Buna rağmen sinema lonundan çıkarken artık hiçbir şey kalmamıştır. Seyircisi, futbol seyirci- sinden katkat çok olan sinema ayni alâka, ayni ciddiyetle karşılanmıyor. XX, srın bu en canlı, en tesirli sana- hakkı olan degerını cemiyetimizde daha kabul ettirememiştir. Endüstri devrinin bu karakteristik sanatına hâlâ bir eğlence gözüyle bakılmakta, eğitim ve propaganda gücünden isti- fade edilmemektedir. Türkiyede yer- leşmiş bir sinema endüstrisi ile belir- li bir sinema anlayışının olmayışı, si- nema edebiyatının eksıklıgınden doğ- maktadır. Batı ülkelerinde sinema o- kullara ders olarak kabul edilirken. bizde sevişen iki insanın hareketli resimlerini çekmek fikrinden ileri geçmemektedir. Bir sinema nazariya- tımız olmayışı dünya sinemacılığının çok ama çok gerilerinde bulunmamı- zın başlıca sebebleri arasındadır. Si- nema tarihine dair Fransızcadan çev- rilmiş bir kitap ile telif bir senaryo tekniği kitabından başka dilimizde hiçbir eser yayınlanmamıştı. Bu sa- natı tanımadan, anlamadan sevmek, tatbik etmek bugün "Türk filmi" diye seyrettiğimiz — gariplikleri —meydana getirmektedir. Sekiz ay önce Ankarada yayınlan— maya başlayan ayhk"Sinema" mec- muası cesaret isteyen bır işe giriş- mişti. Yalnız sinemayı ele alan bir sanat dergisi çıkarmaya ilk defa teşeb büs ediliyordu mua mahdut imkânlarına rağmen kitap yayınla- maya da girişti. Ekim sonunda yayın- lanan Nijat Özön'ün "Sinema Sanatı" adlı kitabı bu mevzuu inceleyen ilk Türkçe eserdir. Çeşitli gazete ve mec- mualarda Adnan Ufuk Imzasıyla ya- nlar yazan Nijat Özön'ün "Sinema Sanatı" adlı kitabı, küçük boyuna rağmen büyük mevzuları kuvvetle dİ- zah etmektedir: Sinema sanatının Ö- zellikleri. filmin dramatik yapısı gö- rüntünün düzenlenişi, kameranın an- latım gücü. montaj esasları. ışık, ses, oyun gibi temel bahisler şematik, de- nilebilecek bir doğruluk ve açıklıkla anlatılmaktadır. Bir filmografi örne- Brief Ehcounter" adlı filmin bölümle- rinin listesi, senaryo yazarlarına yol gosterebılecegı gibi, ayni fîlmın dra- matik ve sinematografik çözümlen- mesinde film tenkitçilerimizin dikkat etmeleri gereken hususları ortaya koymaktadır. Nijat Özön kitabının sonuna sinema sanatının gelışmesın— de başlıca adımlan gösteren bir ta lo eklemiştir. Bu tablo, sinema tari- hini en kısa yoldan iyi bir şekilde hü- lâsa etmektedir Bu güzel ve değerli kitabın göze çarpan tek eksikliği resim yokluğu- . İyi resim basmaya teknik im- kânsızlıkların mani olduğu düşünü- lürse, bu y klugun sebebi izah edile- bilir. Nı]at Özön'ün "Sinema Sanatı" adlı bilmediğimiz bir mevzuu aydınlatan ilk eserdir. Bilhassa sine- ma endüstrisi profesyonellerının bu eserden faydalanmalar bekleni AKİS, 10 KASIM 1956