Opera La Boheme evlet değil, 1 Kasım'da açılmış sayıl- malıdır. Zira halk, bir ay müddetle geçen mevsimin artığı "Satılmış "Ni- şanlı" ile oyalandı. Nihayet geçen hafta, mevsimin ilk "yeni" operası "La Boheme'in temsiline, iki haftaya yakın bir gecikmeyle, başlanabildi Puccini'nin bu ünlü eserinin, gençliğe, aşka ve vereme dair, göz yaşlarıyla yıkanmış hazin bir mevzuu vardır. Fakat asıl hazın olan, livre tercüme- sinden orkestrasına kadar, Devlet Operasının bu eseri takdim edisindeki kayıtsızlıktı. Turkıyenın tek operası, ne yazık ki, her yenı temsilde birkaç basamak daha aşağı inmiş olarak halkın karşısına çıkıyor. "La Bohem" t Operası sah- nesindeki haliyle, lıvrelerını Türkçeye çevirme meselesını bir defa daha or- taya koydu. Üç kişinin -merhum Nu- rullah Taşkıran, Halil Bedi Yönetken ve Ulvi Cemal Erkin- başbaşa vere- rek yaptığı tercüme, edebi değerden mahrum olması bir tarafa, Türk dili- nin tabii vurgularına aykırı prozodi yanlışlıklarıyla, Puccini'nin musikisi- nin ritmlerini ve akışını bozan nota eklemeleriyle doluydu. Bugüne kadar bizde yapılmış opera tercümelerinin yeniden ele alınması, daha doğrusu, batı memleketlerinde olduğu gibi, oy- nanacak her opera için yeni baştan Türkçe livre yazılması, bu işi de mu- sikişinasların değil, dil ve musiki bi- len şairlerin, kalemi kuvvetli yazar- ların yapması gerekmektedir. Bir başka mesele de, şarkıcıların opera sahneye koyması ve bunun fe- na neticeleriydi. Gerçi, "şarkıcı opera sahneye koyamaz" diye bir kaide yok tu. Fakat bu işi üstüne alan her şar- kıcı, vazıfesının sadece, ismini reji- sör dıye afişlere koydurtmaktan iba- ret olmadıgım bilmeliydi. "La Bohe- için afişlerde ve programda Er- tugrul İlgin ile Hilmi Girginkoç'un i- simleri vardı. Ertuğrul ilgin halen Türkiye'de bulunmadığına göre, an- laşılan, Hilmi Girginkoç, meslekdaşı- nın Carl Ebert'in yardımcısı olduğu zamandan kalma, reji notlarından faydalanarak eseri sahneye koymuş— tu. "Anlaşılan" diyoruz, çünkü prog- ram broşüründe, reji çalışması hak— kında hiçbir bilgi verilmiyordu. a Boheme'in sahne konuşunda E- bert'in, İlgin'in ve Girginkoç'un te- sirleri ve rolleri ne nisbette, ne dere- cededir? Salondaki bir seyirci için, bunu tayin etmek, imkânsızdır. Ulrich ler çok iyiydi ve 0 boyle olabileceğini hayal ettiriyordu. Fakat muhakkak olan birşey, Ebert ve İlgin Ankara'da bulunmadığına ve çalışmalar Girginkoç'un kontrolü al- tında cereyan ettiğine göre, rejisörün kendini gösterebilme yolunda büyük AKİS, 10 KASIM 1956 Operası bu yıl 1 Ekim'de; Atıfet Usmanbaş Bir Kurtarıcı bir fırsat kaçırdığıydı. Girginkoç, o- yuncuların, sahnede keyiflerinin iste- diğini yapma hakkına sahip müstakil elemanlar olmadıgını bir rejisörün elindeki belki en mühim alzeme ve meselâ birinci ve ikinci temsiller ara- sında O derece büyük oyun farkları gördüler ki, çalışmalara rejisör elinin hiç degışmemış olduğunu duşun ek- te haklı olabilirdi. l—[alb ki Girgin- koç'un, ne istediğini bilen bır sahneye koyucunun yapması gerektiği gibi, yuncularını bir koregraf tıtızlıgıyle çalıştırması gerekirdi. İki temsil ara- sında en ufak bir mimik, bir kol hare- keti, sahnede yer alış, oturuş, kalkış firkı olmaması, lazım gelirdi. pılmamıştı. Neticede herkes, estiği ve kaabiliyetlerinin müsaade ettiği gibi oynuyordu Meselâ ilk tem- silde Rodolfo (Doğan Onat) bırıncı perde aryasını söylerken Mimi'yi koşede bıraktı; sahne önüne geldı halka hitap etti. İkinci gece aynı rol- deki Nihat Kızıltan şuphesız ki çok daha akıllıca bir oyun tutturdu yanın Mimi'yi muhatap tuttuğunu u- nutmadı. Musetta (Suna Korad) pa- bucu çıktıktan sonra Marcello'ya tek ayağı üstünde sekerek koştu. İkinci gecenin Musetta'sı Atıfet Usmanbaş, iki ayağım kullandı. Rejisör Girgin- koç operanın aynı zamanda bir tiyat- ro olduğunu unutmuş, ne teferruattı ne de esaslar üstünde durmamıştı. Hareketlerin nizamlanmamış olması ikinci akşam, ilk perdede bir "felâke- lesine fazla yaslana arkaya yuvarlanmamak için sobaya tutundu. Yaslanışı biraz daha sert ol- saydı, soba ve boruları devrilebilir, borular pencereden dışarı çıktığı için belki pencere dekoru da yıkılırdı İlk gece, üçüncü perdede, nahif ve h talıklı Mimi, koskoca bir ağacı sar- sabiliyordu. Hele son perdede, Mimi odaya girdiğinde, pencere önünde du- ran yatağın kaktırılıp sahne önüne getirilmesini izah edecek -baş rolde- ki sanatkârları halka yaklaştırmak- tan başka- bir sebep yoktu. Soba yan- mıyordu ki Mimi'nin ısınması düşü- nülsün! Şarkıcılar ve oyuncular ejisör' Hilmi Girginkoç'un Devlet Operası sahnesindeki ilk çalışma- sı, tam bir başarısızlık örneğiydi. Bu- na mukabil şarkıcı Hilmi Girginkoç, asil sesi ve müzikal tegannısıyle Col- line rolüne, bılhassa alto" da, mana ve duygu' kazandırdı. rolde Ayhan Barak, hasta olduğu hal- de sahneye çıkma cesaretini göster- mişti. Aryasında mutad ritm aksa- malarına rağmen, Trahatsızlığım sez- dirmedi ve bütün temsil boyunca ge- rek sesi, gerek sahnesi doyurucuy- İ Rodolfo'da Doğan Onat gene, kaâ- bılıyetsız bir aktördü. Buna mukabil, tegannisini muayyen bir seviyenin altına düşürmemeğe çalışan, imkân- larım en iyi neticelere varmak için kullanma gayretini gösteren, partisi- ne titizlikle çalışmış, ciddi bir şarkıcı olduğu bellıydı Tiz tonlarında gayret vardı, fakat hepsi hedefini buldu. Ni- hat Kızıltan operadan uzak kaldığı yıllarda ne b_irşey kaybetmiş, ne de kazanmıştı. İlk perdede sesi berrak, oyunu duygulu, telâffuzu vazıhtı. Fa- kat "Che gelida mania!", söyleyişine bayağılık veren, bir avayen gitarı andıran kaydırmalar yüzünden mah- voldu. Sanatkârın başlangıçtakı vait- karlıgı bir türlü gerçekleşeme und ki erkekler hakkında az çok Övü özler. cak bu sanatkârlar ıçın soylenebılır Otekıler en müsa- mahakâr dinleyiciyi bile ümitsizliğe düşürecek kadar zayıftılar. Schau- nard'da Selim Ünokur'un gerçi hacım lı, zengin bir sesi vardı. Fakat bu se- si kullanabılmek için gayret ve istek- ten mahrum görünüyordu. Marcello gibi bir rolün sahibi Nevzat Karate - kin boğuk ve dumanlı bir sesi olan, tekniğini geliştirmemiş, yıllardır ıler— eme göstermiyen bir şarkıcıydı. Ev sahibi Benoit rolünde Muzaffer Gür- güneş, ilk gece, komedyen vasıflarım azçok müzikal sesler çıkararak des- tekledi, Fakat ikinci gece opera sah- nesine yakışmayan tuluat gösterile- rine girifti ve notaların yerini se- vimsiz haykırmalar aidi. Bu davranı- şın sorumlusu da. rol sahibi olduğu kadar, rejisördü. Alcindoro'da Orhan Çoker inandırıcıydı. Daimiler ve Musetta'lar imi'lerin ikisi de tatmin edici o- lamadılar. Sabahat , Tekebaş'ın Tremolo derecesine varan dar titreme