K Terbiye Konuşma sanatı urası muhakkaktır ki, bir cemi- yette güzel kadından ziyade hoş sohbet kadın alâka çeker. Hatta öyle güzel kadınlar vardır ki konuşmak bılmedıklerı için ve donuklukları yü- zünden herkesin gözünde yavaş ya- ilk bıraktıkları tesiri kaybeder— u da gayet tabiidir. Çünkü in- san konuşurken ruhunu ve yaşıyan canlı tarafını diğer insanların hizme- tine koymuştur. Yüz ve vücut hatları insanın heykel tarafıdır, ve muayyen bir müddet sonra artık pek kimseyi alâkadar etmez olur. Güzelliğe de çirkinliğe de o kadar çabuk alışılma- sının sebebi işte budur Fakat konuşmasını bilmek bir sa- nat değil midir? Bunu beceremiyen kadınlar susmakla — isabet etmezler mi? Hayır!. Konuşmasını bilmek yal- nızca bir Allah vergisi değildir. Ko- nuşma kabiliyeti tıpkı bir canlı insan gibidir. Gıda alırsa, beslenir. Onun gı- dası geçmişe ve bugüne ait hikâye- lerdir, bir insanın diğer insanlara kar şı gösterdiği alâka sevgi ve Öğren- mek, bilmek aşkıdır. Kendi kendimizden uzaklaşmak abahın 7 sinde kalkan bir ev kadı- nı tasavvur ediniz. Bu kadın eğer yardımcısı da yoksa öğleye kadar hiç nefes almadan ev işleri ile uğraşacak, didinip duracaktır. Öğleden sonra da bu ev kadınının muhakkak bir takım işleri olacaktır: Utü, dikiş, alışveriş gibi.. Ziyarete gıtmek ve misafir ka- bul etmek de onun için ekseriya bir Okuyan kean Sohbete — hazırlık 24 A D |I| N Okuyucuya İstanbuldan Meliha Öz isminde bir okuyucum bana bir mektup yazmak zahmetinde bulunmuş, di- yor ki: "AKİS'in kadın sayfasın- da zaman zaman yerli ve ucuz gi- yimi teşvik edici yazılarla karşı- laşıyor ve bunlardan çok ıstıfade ediyoruz. Ancak aynı AKİS'in nı kadın sayfasında Paris modası— nın en lüks en fantezi teferruatla- rını bulmak ta kabil. Bir taraftan lüksü tenkit ederken, diğer taraf- tan iştah açıcı Jlüks elbiselerin reklâmını yapmak bizi lükse teş- vik etmek değil midir?" Bu sevgili - okuyucuma hususi bir mektupla cevap verebilirdim. Fakat aynı suale birçok defalar muhatap olduğum içindir ki dü- şüncelerimi bu sutunda yazmayı daha doğru buldu Elbette ki, gaye memlekette yerli ve ucuz giyimi yerleştirmek için çalışanlara yardım etmek ve bugün büyük şehirlerimizde gerek erkekler, gerek kadınlar arasında göze çarpan aşırı bir lüks merakı ile mücadele etmektir. Fakat öyle zannediyorum ki, her mevzuda 01— duğu gibi, burada da 'taassup" zararlıdır, sevgılı okuyucum. Moda Paristen çı artık dünyaca kabul edılmış bir hakikattir. Her mevsim başı hatlar değişir ve bu moda cambazlıgının ipleri Parisli birkaç büyük terzinin elindedir.. Ne diğer Avrupa —memleketleri, hatta ne de Amerika Paris'in bu imtiyazını elinden alabilmişlerdir. Fakat yeni modanın en son hatla- Tını öğrenmek muhakkak lükse kaçmak demek değildir. Bu hatla- ra sadık kalarak, kendi kumaşla- rımızla ne güzel, ne ucuz modeller yaratabiliriz. Geçen sene Ankara- da bir defile tertip eden İzmirli hanımların kazandığı muvaffaki- yetın sırrı bu değil midir? Onlar köyün, falanca mıntıkanın bezi, çarşafını nenımızın çok iyi tanığımız Sü- erbank kumaşlarını almış. b lardan nefis kıyafetler meydana çıkarmışlardı. Yalnız bu yerli ve ucuz kumaşlar üzerinde kafa yo- rup çalışırken ve adeta kreasyon- lar yaratırken o senenin modagma da. prensip itibariyle tamamile sa- dık kalmışlardı. O sene beller dü- şüktü, yatak çarşafîarından yapı- lan elbiseler de bele kalça üzerin- vazifesidir. İşte bu kadın eğer zihnen hep bu iş ve vazife çenberi içinde ya- şar, okuyara kendisini, tamamile değişik mevzularla oyalamasını bile- Mektup Jale CANDAN den takılmıştı. Halbuki gene bu Türk Kumaşı ile Ucuz Giyim Der- neğinin bu yaz İzmirde tertip etti- ği bir defilede beller tamamile yu- karıya çıkarılmış ve son Paris modellerine uyularak, düz kemer- ler yerine verev biçilmiş kemerler kullanılmıştı Ama kumaşlar ge- ne bizim kumaşlardı, tabii işçilik te, buluş ta.. Maksat kendi güzel şeylerimizle — başkalarının — güzel şeylerını bırleştırerek ortaya gü- zel bir r çıkarmak değil midir? Aşırı bır taklıtçılık nasıl — zararlı ise, aşırı ve mutaassıp bir kendi kendine yeterlik te o derece zarar- lıdır. Ama bu yalnız moda için nü böyledir? Zannetmiyorum. Bu her mevzuda, her iş için böyle olmalı- dır. Meselâ diğer — memleketlere kıyaslamalar yaparak kendi ken- dimizi küçümsemek nasıl bir kompleksten ileri gelirse aynı şe- kilde, —yalnız kendimizi beğenir pozlar takınmak ve en ufa surlarımızın dahi başkaları fından görülmesine tahammül e- deraemek aynı kompleksin netice- sidir ve kötü bir fikir taassubun- dan doğan bu hal, inkişafımıza mani olur. Geçen çarşamba günü Ankara Dil ve Tarih - Coğrafya Fakülte- sinde mesleki ve teknik öğretim hakkında bir konferans veren Londra Polytechnic okulu tedrisat müdürü Mr. Jones memleke- tindeki ilk, orta ve yüksek eğitim usullerini anlatırken bazan başını sallıyor ve: "Maalesef, diyordu, henüz bunu ait bir kanun memleketimizde yü- rürlüğe girememiştir veya şu ka- nun, laykı ile tatbik edilememek- tedir." diyordu. Sonra İngiliz ted ris usülleri ile diğer Avrupa ted ris usülleri hakkında kâh onun kâh bunun lehınde kıyaslamalar yapıyordu. Milleti ve dünyaya propagandasını yaptıgı tedris usül- leri ile iftihar ediyordu. Ama bu nun kıyaslamalar ve tenkitler yap- masına mani olmuyordu. Konuş- masında milli taassubun en ufak bir eserini görmeye imkân yoktu. Modada olsun, en ciddi mevzu- larda olsun vapacağımız şey şu- ursuz bir taklıtçılıkten kaçınmak iyiyi alıp kötüyü atma En baş- ta atmaya mecbur oldugumuz bir şey de. ferdin ve cemiyetin inkişa- fını önliyen fikir taassubudur. mezse, kendi dar muhitinden kafası- nı kaldırıp biraz da dünyada olup bi- tenlere bakmazsa, neticede mahdut görüşlü, mahdut düşünceli bir kadın AKİS, 10 KASIM 1956