Brigitte Bardot Avrupalı listeler halinde ilân etmeye başlıyor- lardı. Bazı seyirciler bu listelerde Avrupa filmlerine az yer verıldıgını görerek üzülüyorlardı. Avrupa fil lerinin aranmasını temin eden reji- sörlerinin hususiyetleri ve sanat go— i kadar, yıldızlarının "cazibe" Avrupalı yıldızın cazibesi ne- den ileri geliyordu? Bu meraklı su- alin cevabını arayan tanınmış Ame- rikalı gazeteci Joe yams, bütün Avrupayı dolaşarak, Gına 1le Sophia ile. Brigitte Bardot ile ve daha bir çoğu ile konuşarak umumi bir neti- ceye varmıştı Joe Hyams, Avrupalı cazibe krali- çelerini önceleri son derece sert bir şekilde tenkit etmış fakat sonunda umulmayan bir neticeye — varmıştı: Avrupalı yıldızın cazıbesını yaratan, Avrupalı kadına has davranışlardı. Amerikalı gazetecilerin müşahedele- Amerikadaki bir güzellik müsabakasında Avrupanın en güzel kadınları bile nazarı dikkati celbet- meyebilirdi. Fakat salona geçilirse' iş değişiverirdi. Avrupalı kadın — tavır ve hareketleriyle hemen Amerikalı hemcinslerine üstünlük gösteriyor ve anlaşılmaz bir cazibe — kazanıyordu. Amerikalı kadın itinalı saç tuvaleti, acık gece elbisesi ve omuzundaki vi- zon etolüyle bir salonda ya kapıyı bizzat açıyordu, ya sigarasını kendi yakıyordu, yahut lokantada yemeği- ni kendisi ısmarlıyordu. Böylece de erkekler gibi hareket arzusuyla ilk bakışta erkeklerde — uyandırdığı ha- yalleri insafsızca yıkıyor, kadmlıgı— nın büyüsünü hiçe indiriyordu Bir Avrupalı kadın, asla kapıyı i açmıyor, sigarasını yakmıyor ve ye- meği kendi 1smarlamıyordu. Bütün bunları yakınında bulunan erkekler- den bekliyordu. O tam manâsıyla ka- AKİS, 8 EYLÜL 1956 dın kalıyor ve bütün kadınlık silâh- larım kullanıyordu. Onun nazarında erkek bir dev, kendisi de yardıma muhtaç, narin bir mahlükt Avrupalı kadınla konuşmak ekse- riya kolay oluyordu. Zira Avrupalı kadın, karşısındaki erkeğe kendisi- nin alakaya değer olduğunu göster- meye çalışıyordu. Amerikalı kadın ise sadece alâkadar olmakla iktifa e- diyordu. Bütün Avrupalı yıldızların birleş- tiği bir nokta vardı: Hiç biri psika- naliste gitmiyordu. Mesuttular hayatlarından, mesleklerinden şikâ- yet etmiyorlardı. Amerikalı meslek- daşlarını perişan eden ruhi buhran- ların yabancısıydılar. — Saçlarını bo- yamıyorlardı. Nadiren — permenant yapıyorlar ve Amerikalıların zıddı- na asla peruka kullanmıyorlardı. Av- rupada kadınlık endişesi, moda ve ra- hatlıktan evvel geliyordu. Avrupalı yıldızlar az kozmetik kullanıyorlar, mümkün olduğu kadar tabit görün- mek istiyorlardı. Makyajlarında en büyük ihtimamı — gözlerine gösteri- yorlardı. Av rupalı yıldızlar kusurlarını giz- lemeyi çok iyi biliyorlardı. Halbuki Amerikalılar yeknesak bir mükem- meliyetin peşinde koşuyorlardı. Bir Avrupalı yıldın hususiyetleriyle göze çarpmaktan korkmuyordu. Ameri- kalı için vaziyet tamamile aksineydi. Avrupalı yıldız. güzelliğinden do- layı gurur duyuyor ve nadiren este- tik ameliyatlara başvuruyordu. Bir güzellik standardı mevcut bulunmu- yordu. Avrupalı yıldız, bir başkasına benzemeyi felâket — sayı- yordu. Halbuki Amerikalılar bir ko- yun sürüsüne benzemeyi seviyorlar- d 1. Avrupalı yıldız erkekler için, Ame- rikalılar ise diğer kadınları kıskan- dırmak için giyiniyorlardı. Avrupa- l1 bir yıldıza nasıl olup ta erkekleri teshir ettiği sorulunca: "Çünkü ben bir kadınım ve erkekler bunu bilir ler" diyordu. Amerikalı yıldızın ce- Ava Gardner Amerikalı vabı ise şuydu: "Çünkü ben güze- Bu sözler, Avrupalı yıldızla Ame- rikalı yıldız arasındaki farkı açıkça gösteriyordu. fark, — erkeklere arşı davranıştan ileri geliyordu. A- merikalı kadınların başlarına buyruk olma arzularının zıddına Avrupalıla- rın gayesi, evlenmek ve evli kalmak- Bütün hareketlerinin maksadı sa- dece erkeklerin — hoşuna gıtmekten ibaretti. Avrupada erkek bir "kral"dı. Kadınlar da her hareketleriyle erke- ğe "kral" olduğunu hatırlatıyorlardı. Avrupalı kadın aşk için — yaşıyordu ve bunun için de yaşamayı seviyordu. Avr palı yıldızın cazibesinin sırrı bu "yaşama aşkı"nın içinde gizliydi. MENTAL 'üıtıü&f gada