DÜNYADA OLUP BİTENLER silcilerdir. Londra Konferansının baş- langıcında da çeşitli delegeler tara- fından belirtildiği gibi, bu konferan- sın herhan i kesin bir karar almak vebu kararı Mısır'a zorla kabul et- tirmek selâhiyeti yoktur. Bu bakım- dan temsilcilerin görevi plânı sadece Nâsır'ın önüne koymaktır. Geçen haftanın en çok merak edilen mev- zusu, Nâsır'ın bunu bile kabule ya- naşıp yanaşmayacağıdır. Gerçekten, onsekiz devlet tarafından görevlendi- a'daki Mısır Büyükelçiliği- ne Nasır 1le bir görüşme yapmak ü- zere Mısır'a davet edilmek istedik- lerini daha konferans biter bitmez bildirdiğihalde bu talebin cevabını müracaatından ancak beş gün sonra, geçen salı günü alabilmişti. Menzies'in müracaatı ile Nâsır'ın kabülü arasında geçen günler içinde yapılan tahminler Nâsır'ın Beşli Ko- mite ile görüşmeyi — reddetmeyeceği yapılacak görüşmelerin sadece isti- şari mahiyette olacağı ve bunların hiçbir surette Mısır'ı bağlamayacağı hakkında teminat vermişti. Bundan başka, Nasır, hiçbir hukuki ve kesin sonuca Varılmayacak bir görüşmeyi reddetmekle, dünya efkârı önünde de güç duruma düşecek ve kimseyi ko- nuşmalarında o kadar ısrarla belirt- tiği iyi niyetine inandıramayacaktı. Nasır geçen salı günü —Avusturya temsilcisi Menzies'e yolladığı cevap- ta Beşli Komite ile görüşmeyi kabul ettiğini bildirmiş ve bu cevap üzeri - tırların yazıldığı sıralarda, görüşme- erhenüz kesin safhaya girmemiş bulunuyordu. Beklenmedik bir tepki şli Komite ile Nasır arasında ya- ıilan görüşmelerin — başarısızlığa ulaşması halinde Onsekizlerin takip edecekleri yol kimse tarafından ba- his konusu edilmiş değildi. Bunun u- nutulmuş bir nokta olduğu düşünüle- mezdi. Nâsır'ın red cevabı karşısında takıp edilecek müşterek yol, böyle biryol olmadığı, olamayacağı için meskut geçilmişti. Gerçekten Süveyş Kanalı buhra- nının çıktığı gündenberi Batılı Devlet lerarasında tam bir hareket birliği ulunduğu söylenemezdi. Birleşik A- merika Devletleri, İngiltere ve Fran- satarafından takınılan sert tavrı beğenmiyordu. Amerika — Birleşik Devletleri, seçim yılında, milletlera- rası bir çatışmaya gidecek tutumlar - dan kaçınmak zorundaydı. Londra Konferansında her tarafı memnun edecek bir yol bulmak için yaptığı çalışmalara da gerek Mısır'ı gerek İn- giltere ve Fransa'yı silâhlı bir çatış- madan alakoymak ümidiyle girişil- mişti. İngiltere ve Fransa'ya gelince, 16 y ae K BÜYÜKLER BAŞBAŞA Ingı]tere ve Fransa bir harp tehlikesinden olduğu kadar, iki üklerin -Ame buzların erimeye yüz tutması — Avrupayı hem sevındırmekte hem de korkutmaktadır Maurice Duli)/ er- ger'nin aşağıdaki XV ashington ve Moskova arasın- iğer daha az büyük dev- letleri oyun dışı bırakarak müza- kereye girişme temayülü ve temas- larda Amerika tarafından gösteri- len yumuşaklık, 1941-1945 Tahran- Potsdam politikasına - yani Avru- panın hiçe sayıldığı ve İngilterenin Amerıkanın lıderlıgı önünde boyun eğdiği dev - bir dönüşün baş- langıcını teşkıl etmektedir. Soğuk harp zamanında, Amerika Rusyaya karşı son derece sert dav- ranıyor, Amerikayı itidale sevket- mek ve frenlemek vazifesi Batılı müttefiklerine düşüyordu. Soğuk harbe tekaddüm eden devrede ise urum tersineydi: Amerika uzlaşı- cı ve uysal davranırken, müttefik- leri - bilhassa İngiltere - Amerika- yı beyhude yere uzlaşmazlığa teş- vik ediyorlardı. Tahran Konferansı bu bakımdan çok manâlıdır ve Yalta ve Potsdam kararlan, Tah- ran konuşmalarının son derece ta- bit neticeleridir. Başbaşa kalmanın tehlikesi mumi menfaat cihetinden, İki Büyüklerin doğrudan dogruya anlaşmaya dönüşü mesut bir hâdi- se olarak kabul edilebilir. İki Bü- yüklerin anlaşması Dünya sulhu i- çin zaruridir. Fakat bu başbaşa ko- nuşmalarda İki Büyüklerden biri diğerini oyuna getirirse, gelecek- teki ciddi anlaşmazlıklarm tohu— mu da ekilmiş olacaktır. 1941 1945 konuşmalarının akibeti boyle olmuştu: Amerikanın uyuması, Av- rupanın yarısını Sovyet nüfuzuna açık bırakmıştı. Bilâhare kendi kararlarının neticelerinden korkan Amerika, pek farkına varmadan zımnen tasvip ettiği genişleme si- yasetinden dolayı Rusyayı takbih etti. Zira Rusya, umumiyet itiba- riyle kendisine tanınan nüfuz böl- geleri hudutlarını aşmamıştı ve so- ğuk harp, Stalinin bu hudutları çiğnemesinden değil, Amerikalıla- rın bu taksimin Ruslar için ne de- rece müsait olduğunu iş işten geç- tikten sonra farketmesinden doğ- muştu. Halen buna benzer bir durumun Doğuda hasıl olmasından korkulabıhr Amerika, hiç arzu et- mediği halde, bu bolgeyı Rus'nü- fuzuna kaptırabılır Böyle bir du- rum Washington'u sertliğe sevke - decektir. Sertlik soğuk harbe, so- ğuk harp sıcak harbe dönebilir. Bir hayal aha az büyük devletlerin mü- dahalesi, Amerikan siyasetinin yazısı bu ruh haletini aksettirmektedir. Maurice DUVERGER tecrübesizlikten doğan bir takım aksaklıklarını telâfi edeceği için, şayanı arzudur. Zira Amerika 1941'e kadar Dünyadan uzak ya- şamış ve bir dış politika ananesine sahip olamamıştır. Diğer taraftan daha az büyük devletlerin müda- helesi, kendi menfaatları icabıdır. Buyukler arasındaki — doğrudan doğruya anlaşmalar - umumiyetle sulhu kuvvetlendirirse de bu, ek- seriya daha ufak devletlerin men- faatları pahasına mümkün olmak- , Batılılar arasındaki tesanü- dün İngilterenin, Fransanın ve di- ğer Atlantik Paktı devletlerinin milli menfaatlarını mudafaaya kâ- fi geleceğine inanmak, —Süveyş güneşinin — erittiği bir — hayaldir. oğu Avrupa halk demokrasileri de Doğu tesanüdünün tek taraflı çalıştığını tecrübeyle öğrenmiş bu- lunmaktadırlar. Bu yüzden, Dün- ya meselelerini lkı Buyuklerın başbaşa halletmelerine mani olmak gerekmektedir Peyklikten kurtulmak Dogrusu bu, Aartık çok güç gö— zükmemektedir. Durum, 15 s ne Öncesine nazaran çok farklıdır O zamanlar harp disiplini, kuçuk- leri büyüklerin arkasına sığınma- ya mecbur etmişti. Bugün her iki blokun içinde peyklikten kurtul- maya doğru bir hareket kuvvet kazanmaktadır. İki blokun dışın- da kalan devletler de arzu ettikle- ri yolu takibe — çalışmaktadırlar. İki Büyükler kendi anlaşmazlıkla- rını halletmek için başbaşa vere- bilirler. fakat kendi başlarına di- ğer devletlerin akıbetleri hakkın- da karar alamazlar. Zaman iler- ledikçe durum, buna daha az mü- sait bulunacaktır. Bununla bera- ber bütün devletler için temel bir karasın ittihazı, İki — Büyüklere bağlı bulunmaktadır: Atom tecrü- belerini ve atom bombası imalini umumi bir silâhsızlanma progra- mı çerçevesinde yasak etme cesa- retinin artık — gösterilmesi şayanı temennidir. Zira atom silâhlan daha bir müddet büyüklerın inhi- sarında kalacak, fakat zamanla ilmi terakki bu silâhların her dev- let tarafından imalini mümkün kılacaktır. Nasır gibi başında ka- vak yelleri nenlerin bu silâhlara sakin olabileceğini düşününce de? ürpermemek kabil değildir. —Was- hington ve Moskova, şimdiden bu meselenin üzerine egılmış bulun- maktadırlar. AKİS, 8 EYLÜL 1956