Süveyş Kanalıyla yakından ilgili bu iki devlet, başlangıçta silahlı bir ça- tışma için hazırlıklara girişmiş bu- lunmakla beraber, meselenin menfa- atlarına uygun bır şekilde halledile- bileceğini düşünerek, konferans sıra- sında tavırlarım — yumuşatmaya ya- naşmışlardı, Gerçi konferansta varı- lan onsekizli karar, kendileri için pek elverişli bir durum — yaratacak' cinsten değildi ama, diğer devletlerin meseleyi barış yoluyla çözmek a- zimleri karşısında fazla inat göste- rememişler, karara katılmak zorun- da kalmışlardı. Bu kararın da Nasır tarafından reddedilmesi halinde işi oluruna bırakabilirler miydi? Bu su- alin cevabı İngiliz ve Fransız halk efkârında "Hayır" olarak belirmişti. Bu durum karşısında anlaşmak el- bet mümkün olamazdı. Bir yandan Amerika silahlı 'bir çatışmadan kaçı- nıyor, diğer yandan Fransa ve İn- giltere Nâsır'ı yola getirmek için as- keri müdahaleyi —lüzumlu görüyor- lardı. Bu bakımdan Nâsır'ın Londra- da varılan onsekizli kararı reddetme si halinde tutulacak yolu sükütla geçiştirmekten başka çare yoktu. Bu yol, o sıralarda bahis Mmevzuu edil- seydi, belkı onsekizli kararı bile al- mak mümkün olmaz, Batılılar kendi aralarında birbirine duşerlerdı Her üç devletin de işine gelen hareket tarzı şuydu: Önce bir karara varmak, bu kararı Nâsır'a bildirmek, Nasır bu kararı görüşmeye yanaşırsa müzake- releri devam ettirmek, kararı görüş- meye yanaşmazsa veya yanaşır da görüşmeleri istenmedik bir çığıra so- karsa o günkü duruma göre hareket Ancak geçen hafta Fransanın Kıb- rıs'a askeri kuvvetler yollaması, Nâ- sırın Londra kararını - görüşmeye yanaşması veya yanaşıp da görüşme- leri kendilerinin istemediği bir çığıra sokması halinde, İngiltere ve Fran- sa'nın durumu ancak silâhlı bir mü- dahale ile duzelebılecegını düşünmek- ten vazgeçmediklerini' göstermiştir. Fransa, bu hareketine sebeb olarak, Doğu ÂAkdeniz'de bir atışma — vuku bulduğu takdirde bu bölgedeki teb'a- sının güvenliğini - korumak emelini gostermektedır ncak bunun Mısır üzerine bir baskı yapmak gayesine matuf olduğuna şüphe yoktur. Fran- sa'nın Süveyş meselesinin kendi is- tediği gibi halledilmesiyle elde edece- ği kazançların başında ekonomik ka- zançlar kadar, siyasi kazançlar da gelmektedir. — Bunların en başlıcası Nâsır'ın Kuzey Afrika'da gittikçe bü- yüyen prestijini kırmak ve böylece, Kuzey Afrika milliyetçiliğine büyük bir darbe indirmektir. Bu, bakımdan Fransa, bir zamanlar Orta Doğu'da askeri paktlar yapıp askeri Üsler ku- rarak Doğu — Akdenizin güvenliğini tehlikeye duşurdugu ıçın Ingıltereyı tenkit ederken, şimdi büyük bir te- zat pahasına da olsa, onun yanında yer almaktan kaçınmamaktadır. AKİS, 8 EYLÜL 1956 Kıbrıs Tedhişçiler azıttı ütün dünya efkârının nazarları- nı — Süveyş'e çevirdiği, günlerde Kıbrısta da dikkate değer bazı geliş- meler cereyan ediyordu. Gelişmeler Londra Konferansının toplanmak üze- re olduğu sıralarda, Kıbrıs tedhişçi- lerinin barış istekleri ile başlamıştı. Tedhişçilerin barış istedikleri bütün adada dağıtılan beyannamelerden an- laşılıyordu. Beyannameler EOKA'nın aşkanı Grivas'ın imzasını taşıyordu. Grivas - kendine taktığı isimle Dig- henis -, EOKA'nın girişmiş oldu- ğu hareketlere daha fazla kan dökülmemesi için son vermek kara- rında olduğunu bildiriyordu. Başlangıçta bu kararın ne kadar samimi olduğu kestirilememişti. Be- Sir John Harding Oyuna gelmedi yannamelerin Grivas'ın kaleminden çıktığına şüphe yoktu, fakat EOKA'"- nın çete reisi barış isterken samimi miydi ? Bazılarına göre, İngilizlerin giriştiği azimli temizleme hareketin- den sonra Grivas'ın elindeki kuvvet- ler çok azaldığı için EOKA'nın faa- liyetine devam —etmesine esasen im- kân yoktu. Bazılarına göre de Maka- rios'un adadan sürülmesinden sonra en kuvvetli desteğini kaybeden ted- hişçiler, dâvayı kazanmalarının güç- leştiğini anlayarak kendileri için en elverişli olan hal tarzını hiç olmazsa müzakere yoluyla elde etmek yolunu seçmişlerdi. Nihayet bir kısım yo- rumcular a şöyle söylüyorlardı: Tedhişçileri barış istemeğe sevkeden âmiller, herşeyden önce, politik amil- lerdir. Hakikaten, şımdıye kadar, Yunanistan'la bırleşmek 1steyenler arasında milliyetçi veya komünist DÜNYADA OLUP BİTENLEB diye bir tefrik yapılmıyor, ortak bir gaye uğrunda, — bütün ada halkının tek bir cephe halinde birleştiği iddia ediliyordu. Ancak su sıralarda, Doğu Akdeniz'de, bariz bir Sovyet nufuzu kurulmak üzereydi. Öyle bir Sovyet nüfuzu ki Yunanistan bile kendini bu nüfuzun tesiri altına girmekten kurtaramamış, Süveyş kanalı kum- panyasının devletleştirilmesi mesele- sinde, açık olarak, Doğu bloku için- de yer almaktan çekinmemişti. Bu, bütün dünya efkârında, Yunanista— nın Kıbrıs meselesinde de Rusyanın tesiriyle hareket ettiği intibaını u- yandırıyordu. Böyle bir intibaın u- yanması Kıbrıslı tedhişçilerin — işine gelmezdi. Çünkü Kıbrıslı tedhişçile- rin büyük bir kısmı milliyetçi insan- lardı, komünistlerden pek hoşlan- mazlardı. Şimdiye kadar da, bu me- selede Sovyet Rusyanın parmağı ol- madığını söylemekten bir an bile ge- ri kalmamışlardı. Böyle bir intibaın uyanması kendilerini dünya efkârı önünde güç duruma düşürürdü. Bun- dan başka, mesuliyetin büyük kısmı- nı Sovyet Rusyanın omuzlarında gö- ren İngilterenin ilerde bu mesele tek- rar dünya siyaset sahnesine atıldığı zaman muhatap değiştirmesinden de korkuyorlardı. Bu intibar silmek i- OKA idarecileri, şu sıralarda tutulabilecek en uygun yolun tedhiş hareketlerine bir müddet için son vermek olduğunu duşunmuşlerdı Bu bakımdan Grivas'ın kararının bir oyun olmadığına' 1nanmak gerekirdi. EOKA'cıların barış teklifi bütün dünyada bu yorumlara uğrarken Kıbrıs Türk topluluğu başkanı Dr. Fazıl Küçük — şöyle — söylüyordu: "EOKA ile bir barışa varılabilmesi için, herşeyden önce, tedhişçilerin Si- lâhlarını bırakmaları gerekir" O zamana kadar bu mevzuda söy- lenen en doğru söz de buydu. Tedhiş- çilerin bu kararlarında samimi olup olmadıkları bir takım fikri spekülâs- yonlarla değil, — müsbet hareketlerle anlaşılabılırdı Eğer EOKA'cılar sami- mi iseler silâhlarını teslim ederler, samimi değilseler, gayeleri sadece zaman kazanmak ve dünya efkârını oyalamak ise silâhlarını teslim et- meye yanaşmazlardı. Nitekim Kıb- rıs Valisinin -Dr. Fazıl Küçük'ün sözlerine uygun olarak- tedhişçileri silâhlarım bırakmaya — davet etmesi üzerine bunların takındığı tavır, EOKA'nın gayesinin ne olduğunu bü— tün açıklığıyla ortaya koymuştur. EOKA'nın nihayet bir barış iste- diğini bildirmesi üzerine bu daveti cevaplandıran Kıbrıs Umumi Sir John Harding, İngiliz Hükümeti- nin bu isteği iyi karşıladığını, Kıbrısta gerçek bir barışın kurulabil- mesi için tedhişçilerin silâhlarını teslim etmelerinden başka çıkar yol olmadığını söylemiştir. General Har- ding, bu teklifi yaparken, hiç şüphe- siz, EOKA'cıların buna yanaşmaya- cağım da biliyordu Eğer eski günlerde olsaydı ve İn- giltere kendisini Orta Doğu'da eskisi 17