YURTTA OLUP BİTENLER Hükümet "Muhteşem Menderes!" Hükümet listesinin Buyuk Millet Meclisinde okunduğunun ertesi günü, sabahleyin, yeni Devlet Bakan- larından Şem'i Erginin telefonu çal- dı. Şem'i Erginin telefonu, Bakan ol- duğu duyulduğundan beri mütema- diyen çalıyordu. Ama bu sefer arayan Prof. Fuad Köprülüydü. Yeni Dışiş- leri Bakanı yeni Devlet Bakanından 0052 numaralı muhteşem Cadillac'ın kendisine gönderilmesini istedi. Söy- lediğine göre bu araba Dışişleri Ba- kanlığı için alınmıştı ve Fatin Rüştü Zorlu onu Devlet Bakanı değil, Dış- işleri Bakan Vekili sıfatiyle kullanı- yordu. Şimdi kendisi asil olarak bu makama avdet ettiğine göre Cadil- Arabaya, lac'ın iadesi gerekiyordu. Arif Demirer Bakanlığın göz yaşları Dışişleri Bakanlıgının 0007 numaralı plâkası takılac 'Şem'i Ergının hafîfçe gulumsedı— ği görüldü. Hakikaten bir g ev- vel, Meclisten çıkarken 0052 numa— ralı Cadillac'a binmişti. Makam ara- basının o kalacağım sanıyordu. Üs- telik Prof. Fuad Köprülünün de öyle lüks araba meraklısı olmadığını bi- liyordu. Ama Dışişleri Bakanının a- ile huzurunu kaçırmamak için lâzım gelen emirleri verdi, meşhur Cadil- lac'ı Prof. Fuad Kopruluye gönderdi. Bu sırada Köprülüler yenıde Hari- ciye köşküne taşınmak, için hazırlık yapıyorlardı. İşte (Dördüncü Adnan Menderes kabinesinde ilk faaliyet bu oldu. Hayal ve hakikat Gerçi — Zafer gazetesinde — küçüklü büyüklü muteber kalemler, kabi- ne buhranı sırasında gazetelerde çı- kan ve hükümetin teşekkülünü ilgi- lendiren haberleri altalta yazıyor ve sanki bunların topu yanlışmış gibi bir hava yaratmaya çalışıyorlardı. Onlara bakılırsa Adnan Menderes en ufak bir güçlükle karşılaşmamış, her şey son derece rahat, kolay ve sakin geçmiş, bakanlıklar uzun tefekkür sonunda dağıtılmıştı. Ama hakikat bu değildi; Dördüncü Adnan Mende- res kabinesi bir takım karşılıklı ta- vizlerin neticesiydi Gazetelere akse- den isimlerin çoğu bakanlık için dü- şünülmüş, sonradan vaz geçilmişti. Kabineye giren bazı başka isimlere ise, teklif sen dakikada yapılmış, bunlarm bir kısmımdan güçlükle mu- vafakat cevabı alınmıştı. Meselâ Mu- ammer Çavuşoğlunun — Bayındırlık Bakanlığına getirilmesi, — kabinenin teşekkül tarzının tipik bir nümune- siydi.. Muammer Çavuşoğlu da bir takım sabık bakanlar gibi - meselâ Emin Kalafat, meselâ Samed Ağaoğ- Demokrat Partide ve — arkadan memlekette işlerin iyi gitmeme- ye başlamasından bu yana zihinle- re sık sık takılan bir sual, son ka- bine buhranı sırasında günün me- selesi olarak ortaya çıktı: "Pekli Adnan Menderes değil ama kim?" Bunu, on gün müddetle pek çok de- mokrat tarafsız, hattâ —yabancı kendi kendine merakla Bir kısım kimseler aday kim olur- sa olsun, Adnan Menderesten fazla güven vereceği neticesine varmış- tır. Belki Başbakanlığa — gelecek şahsiyet, halefi kadar kuvvetli ol- mıyacaktı; ama bunun bile faydası vardı. Zira rejim böylece şahıs re- jimi olmaktan çıkıp müessese reji- mi haline gelecek, yani normal yo- la girecekti. Başkaları, Demokrat Partiyi Adnan Menderesten gayri- sinin ilerdeki seçimlerde muzaffer kılamıyacağı kanaatine bağlı kal- dı. Ona bir şans daha verılmelıydı Zaman kaybedilecekti ama, em hareket edilmiş olacaktı. Halbukı eğer ortada bir, ama bir tek alter- natif bulunsaydı, yani Başbakan- lık makamına üzerinde mutabık ka- lınacak bir başka aday çıksaydı dertlerimizin yarısı kendi kendine halledilecekti. Şef sistemlerinin, kabine kurma bahsınde bir takım kolaylıgı vardır. Kime "sen başbakansın" denirse o şahıs başbakan olur. Nitekim 1945 in ötesinde kalan devirde bunun pek çok misalini görmek kabildir. Fa- kat demokratik idaredelere başba- kanlar kendi kendilerini yaratırlar. ondan sonra da itinayla yetiştirir- . Bir demokraside devlet adam- lığı kolay değildir., Her hareketin üzerinde durup duşunmek hal için istikbali feda etmemek, adımları dikkatli atmak lâzımdır. Bir Baş- sormuştur. lu, meselâ Celâl Yardımcı (bakan ve- kiliyken çocuğunu Tresmi otomobille mektebe gönderen sat) - yeni hükü- mete katılmıyacağmı katiyetle be- yan etmişti. Adnan Menderesin Mec- lis gurubundaki hareket tarzını ve umumi politikasını tasvip etmiyordu. Gerçi, bu hareketi tenkid için kullan- dığı kelimeler - Muammer Çavuşoğlu son derece çelebi bir zattır - Celâl Yardımcının (Bakan vekiliyken çocu- ğunu resmi otomobille mektebe gön- deren zat) kullandığı kelimelerden farklıydı. Ama Muammer Çavuşoğlu samimi olduğundan evinde telefon başında kalbi heyecandan ata ata kendisine gene de bakanlık teklifi ya- pumasını beklememiş, kalkıp İstan- bula gitmişti. İstanbuldaki adresini de hiç kimseye vermemişti. Işte bu yüzdendir ki buhranın son günü Başbakanın Hususi Kalem Mü- dürü Muzaffer Ersü kendisini bul- makta güçlük çekmişti. Başbakanlık- Başbakanlar bakan adayı her şeyden evvel em- nıyet ve itimat vermelidir. Pek çok insanın şahsi meziyetleri bulunabi- lir, pek çok politikacı devlet adam- lığı vasıfları gösterebilir. Ama ha- reket tarzını iyi ayarlayamazsa bü- tün avantajlarına rağmen buhranlı günlerde dahi bir alternatif teşkil edemez. Tıpkı bizde olduğu gibi.. 50 den bu yana hakikaten ü- mid veren sıyaset adamlarını gör- memiş değiliz. Ama bir kısmının küçük hesapları, bir kısmının gün- delik ihtirası, kompleksi, otomobil ve makam merakı bazılarının ise "parti tesanüdü" nden anladıkları yanlış mâna, nihayet diğerlerinin çaplarının kıfayetsızhgı her birini başbakanlığa giden yoldan teker te- ker ayırmıştır. Bunda bizzat cemi- yetimizin bu gibiler önüne dıktıgı maniler, "rakip yaratmama" gay- retleri elbette ki rol oynamıştır. An- cak hakiki devlet adamı odur ki, bir demokraside, buna rağmen şahsi- yet olarak ortaya çıkabilsin. Bir zamanlar Sıtkı Yırcalı müs- takbel bir başbakanın pek çok vas- fını nefsinde topluyor gorunuyordu amed Ağaoğlu pek ükümet başkanlığına namzet olabilirdi. Kül- türlüydüler, iyi — konuşuyorlardı. Parti içinde kuvvetliydiler. Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu ve Fethi Çe- likbaş vaktiyle ümid — vermişlerdi. Birincisi teşkilât, ikincisi gurup ta- rafından hararetle tutuluyordu. Fa- kat iktidarlarının beşinci yılında, bu beş yıl zarfındaki hataları yü- zünden avantajlı vaziyetlerini kay- betmişlerdir. Her biri, hakikaten tenkid ettikleri bir kısım icraatın mesuliyetine karışmaktan, ona şu veya bu sebeple katlanmaktan ken- dilerini kurtaramamışlardır. Batı- daki devlet adamlariyle farkları da AKİS, 17 ARALIK 1955