halde eksik kalacak bir cephesini ta- mamlayan, musiki sanatını ciddiye alan her memleketin baş tacı edece- ği bir teşekküldür. Cemıyetın küçük orkestrasının şefi Thomas — Seher- man'ın gayesi, haksız - veya haklı olarak ihmal edilmiş eserleri halka tanıtmak, bundan başka her millet- tım vermektir. Küçük Orkestranın KUTLANAN MÜZİSYEN. Jean $ nülle tenkid edemiyeceklerini düşü- nerek, eseri notere tevdi eden, an- cak ölümünden sonra açılmasını vasiyet eden bir adamdı. Gazetecinin, bu Fınlandıyalı bü- yük kompozitörün müziği ve şah- siyeti hakkında oldukça geniş bil- gisi vardı. ömrü bir asra yaklaş- mış bulunan bu dev müzisyen, hü- kümetin bağladığı tahsısatla Te- konserlerınde Gounod'nun Faust Ba- le Musikisi değil, fakat unutulmuş senfonılen, Çaykovski'nin Patetik Senfonisi değil, fakat adları pek sık anılmayan bırıncı veya Ikıncı senfo- nile: noff'un İkinci Piya- no Konsertosu degıl fakat Vaughan Williams'ın Tuba Konsertosu çalı- nır. Geçenlerde Küçük Orkestra nın New 1 York'ta Town Hall'da verdiği ibelius gelediyseler de; her ne kadar sen- fonileri uzun müddet anlaşılama- mak tehlikesi ile karşılaştı ise de, Sibelius er geç şahsiyetini kabu ettirmişti. Hattâ, onu Beethoven ve Brahms'dan sonra en yü senfoni yazarı telâkki edenler da- hi çıkmı Bestekar ağır fakat derın bir Meşhur Sibelius Bir millet üstüne titriyor dn Bır çok krıtıkler nazarında, as- n büyük beste- karı addedılmekteydı Evet, Vaug- han Willlams vardı, Hanson vardı, Nielsen, Stravınsky vardı ama, bunların hiç biri, nevi şahsına has bir müzik yaratmak bakımından Sibelius kadar geniş bir alâka top- hyamamışlardı. Her ne kadar, a- sır başında Debussy impressio- nisme'i ile, sonraları Stravinsky modern anlayışı, Schoenberg de a tonal müziği ile onun şöhretini göl- AKİS, 17 ARALIK 1966 rinliklerine dalar, yüce dağlar, es- rarlı ışık huzmeleri arasında kendi musiki dünyasına kapanırdı. Başladığı hukuk tahsilini genç yaşlarında bırakmış ve kendisini tamamiyle müziğe vermişti. Viya- naya gitti, İki sene tahsil gördük- ten sonra Helsingfors Konservatu- arına dönerek dokuz sene musiki nazariyatı hocalığı yaptı. Bu sıra- arda bestele! dıgı ilk eserlerinde - a Kuğusu - 8: memleketinin efsanelerinden, mi- 90 MUSİKİ bir konserde programın bilhassa me rak çeken tarafı, bu konserto idi. Vaughan Willlams, bas tuba gibi göl gede kalmış, hatta modern orkestra- da yerini yavaş yavaş bariton tüba- ya terketmeğe başlamış bu "antika" alet için konsertosunu, Londra Sen- foni Orkestrası için yazmış ve eser ilk defa geçen yaz Londra'da icra e- dilmişti. Küçük Orkestra böylece, bu garip konsertoyu Amerika'da ilk de- tolojisinden faydalanmıştı. Muhay- yilesi son derecede geniş olan Sibe- Hus ıçın milli Fin destanı "Kale- vala" hudutsuz ilhamla doluydu. İşte, programlı müzik sahasında Lemminkainen, — Pohjola'nın Kızı, Tapiola gibi eserler hep bu ilhamın şaheser mahsulleri oldu. Bir gün, bestekârın memleketi düşman istilâsına uğradı. Esaret günleri başlamıştı. Bestekâr bu kara günlerin ezici ağırlığım bü- tün şiddeti ile ruhunda hissetmek- teydi. "Finlandia" adlı meşhur sen- 1 şahsiyetini bütün cepheleri ile aksettiren bu eserde - bilhassa Dördüncü Senfoniden itibaren - Si- belius gittikçe yepyeni bir anlayışa yöneliyordu. Temlerin teferruatın- dan kurtuluyor, tek muvmana, hat- tâ tek temaya bağlı kalıyordu. E- sasen senfoniyi "kısımlar arasında çok derin bir tematık bağ" şeklin- de tarif etme Sibelius senfonılerının en bariz tarafı, bestecının bu eserlerin her birinde - ve manda hepsin- de - kendi senfonık anlayışına has bir üslüp kullanmasıydı. Şimdiye kadar bestelemiş olduğu yedi sen- fonide de, malzemesi tematik frag- manlardan ibaret olan öyle bir "mantık" vardı ki, bir bakıma hep- sini aynı noktaya irca etmek de mümkün olabılıyordu Sibelius, e- serlerinin bütününe hakim olan yenı bir anlayış getirmişti: Müzil te mantık ve iç gözlem! Eserlerını dınleyenler bir yandan kusursuz r fikir silsilesine şahit olurken, ote yanda bir iç âlemde keşfe çı yorlardı. — Sibelius'un muzıgınde kafa ile gönül birleşmiş, bu ezeli problem bir neticeye bağlanmış- Bütün bunları bir anda hatırla- yıveren gazeteci, telâşla ceplerini araştırarak, besteciyi ziyaret et- mek müsaadesini veren kâğıdı bul- mağa çalıştı. Nihayet buldu ve oto- büs şoförüne gösterdikten sonra kendini aşağıya dar attı. Jean Si- belius'un evinin yolunu tutarken gözleri ümitle parlıyordu. Na. Ak. 29