kargalar leş kokusu almış gibi hava- da, u aktan daireler çizerler. Kim bi- lir içerde ne kadar kimsesiz hasta bu insan deposunun soğuk mermer- lerinin temasını vücudlarında hisse- derek urpermektedır Sedyenın için- deki, buraya devrilir. Belki içerde da- ha evvel Allahına ulaşmışlar da var- dır. Burası dünyadan göçenlerin sı- kış vızesının yapıldığı yerdir. Bura- ce geçirecekler, etiketi tamamlıyacak, a lı şekilde ikmâl edecek ve hastahane- lerimizin iki atlı arabası bu emanet- leri- ve posta paketlerını ara yollar- dan kimseye göstermemeğe çalışa- rak ebedi istirahatgâhlarına götüre- cektir. Orada da hazin, sessiz, kim- sesiz, tenha, tek sureli, naıtsız, kasi- desiz, belediye duahanının bulunma— dıgı gud ik bir merasim acak- tır. Cemâat iki, üç kışıden ıl)arettır Iskatçılar, ıbnk testi, güğümle su taşıyanlar bu fal kır cenaze törenleri- e pe ek itibar etmezler. Aşir okuyup yasın çeşnisi veren, çarpık bacaklı, seyrek sakallı, tek gözlü hafızlar da bu cenazelerde bulunmaz. Bütün dua- lar hastane imamının çatlak sesinden sadir olur. Artık iş bıtmıştır Ikı atlı araba hastahaneye d! hafif v ratli döner. Atlar yuklerını boşalttık- ları işin memnun gibidir mam e- fendi de acıkmıştır Hasta artıkların- dan ıskat yemeğe gider. Bir alın yazısı Günün birinde köyden kırçıl sa- , yumuk yüzlü, dışsız bir a- dam lastık papuçlarını çeker, asker paltosunun parlak düğmelerini ilik- ler, ellerine parmaksız yün eldiven- lerini geçirir. Atkısını sarar, yola dü- şer. Az gider. ider. Derelerden, yarlardan, sellerden geç myon- ların üzerinde, vallara yaslanarak trenlerın yüz numarasında çubu, çekiştirerek uykusuz, azıksız, katık- sız yol alır. Kilometreleri bir - deve tahammülü ile aşar. Hastahanemi- zin meşhur kapısına ulaşır. Ona baş Derdinden kimseler anlamaz. Taş dıvarlar yarıl- mir kapılar açılmaz. Döner, gıder mılletvekılme baş vurur. Niha- yet milletvekili önde, köylü dayı ar- kada baş tabibin odasına yönelirler. Artık kapıları açmak ne kadar ko- laylaşmıştır. Herkes ne kadar şirin- Bu hastahanenin elemanları ne kadar senpatik, ne kadar güleç yüz- lü insanlardır. Herkes ne kadar mer- hametlidir. Hepsi de insana bir yar- dım yapabilmek için yarışmaktadır. Baş tabibin o Komedi Pransezin per- desi gibi ağır başlı, vakur kapısı iki kanadile birden açılmı "Mebus bey önde, bizim ıhtıyar arkada içe- ri girerler. Kendilerine oturacak yer- ler bulunam: İhtiyar yere oturmak İstedikçe hademeler kollarından ya- pışarak bir koltuğu mesud etmesini temine çalışırlar. Moliere'in ebedi ko- medisi devam etmektedir. İhtiyarın koltukta falan gözü yoktur. O sade- ce bu koca kâinatın içindeki bir yıl- AKİS, 17 ARALIK 1955 Ziyaretçi bekleyen yavrular Kapıcı dizin bir köşesinde kendisine bir kal- çalık sert bir yer aramaktadır. Kai- desinin şimdiye kadar yaylarla imti- zaç ettiği görülmemiştir. Nihayet bir iskemle bulur, ilişir. Derdi şudur: Oğ- u Hüseyin'i altı ay önce koyden yol- cu etmişlerdir. Hüseyin şehre gelmiş, bir yerde ameleliğe başlamıştır. Ya- tağı, yorganı sırtındadır. Geceleri şehrin dışında tarlalarda yatmakta, gündüz! uvvetine yapılarda çalışmaktadır Ara sıra da köye ısmarlama mektuplar gondermektedır Son mek- tup biraz firaklı yazılmıştır. Hasta- lğından dem vurmaktadır. Sonra da mektupların ardı kesılmıştır bacı, nine, yavuklu, kardeş, çocuk ağlamaktadır Kafkasyayı biryayı, Türkistanı, Yemeni, Galiç- yayı, Çanakkaleyi dolaşmış, gözünü kırpmamış, yıkılmamış ve yrpranma- mış eski kurt.. O da ağlamaktadır. Şehırde hastahanelerin hepsini dolaş- mış, koğuş koğuş oğlunu aramıştır. Bir ümidi bu hastahanede kalmıştır. Hastahanesini bilmez, koğuşunu bil- mez, hastalığını l)ı]mez İşte ihtiya- rın derdi budur. Sertabib ne yapıp yapıp oğlunu bulmalıdır. İçinden bir ses, oğlunun buralarda olduğunu söy- lemektedir. Karantina memuru çağırılır. Ka- yıtlar, künyeler, — derkenarlar, meş- ruhatlar, karantina protokol defter- leri, tomar haline getirilmiş müşaha - deler araştırılır. Bu kar; ınadan bir d çıkarmanın zaten unka akanlıklara her ay mun- tazam ıstatıstıkler gider. Nihayet Hüs n iki ay önce vefat ettiği anlaşılır Belkı de ımamın ucuz dua okuduğu cenaze budur. O zamandan- beri bir torbada saklanan ve vârisine atlatılabilirse ... teslim edilmek, üzere henüz mal mü- dürlüğüne gonderılmemış olan "“mu-: hallefat"” onune dökülür. Topuksuz bir, yün bir yazma mendil, bir avcı yamalı asker panta— lonu, turuncu bir tilli bir çakmak, dede demir yolu saatı ve 247, Şess n, anıt abide, lahıd aramağa lüzum yokt Çunku imam ndi onun gömül uğu eri çoktan uştur. -yadıgarı bir yadigârlarını oğlunun yaz line sarar. Sopasının ucuna takar, sırtlar Milletvekili önde, kendisi ar- kada hastahaneyi terk eder. İşte böy- ledir, bizim hastahanelerimiz... - Hastahanede para Hasta, sağa gitti, sola koştu ve her gittiği yerde epey mi r para Ö- dedi. Hastahanelerımızde otedenberı muhtelif branş muayene ve tedaviler- de para almıyordu. Yalnız şurası mu- hakkak bir hakikat idi ki, alınan pa- ranın halkımızın kese seviyesi ıle bir tutulması imkânsızı as- ta heyeti sıhhiye raporunu alabılmek için - muhakkak bir iş de- ğgildir - muhtelıf muayenelere tâbi tutuluyordu Kan muayenesi, idrar muayenesı vesaire gibi.. Bunların her bırısı için para Ödüyordu ve aşağı arı yüz lira — veriyordu. Diğer memleketlerde hastahanelerin paralı olduğu bilinen bir hakikattir. Burada da böyle olması lâzımdır. Fakat me- mur sını ayrı bir ücrete, köylü sı- nıfını ayrı bır ücrete tâbi kılmamak şartı ile.. Maalesef her işte olduğu gıbı bunda da bir iyi ölçü bulamamı- ŞIZ Dr. E. E. 21