Düzen Ve Yaban Ying ve Yang. Ay ve güneş. Çiğ ve pişmiş. Batıl ve Hak. Kaos ve kozmos. Kadın ve erkek. Bütün geleneksel kül- türlerde bu tür ikili karşıtlıkların ne kadar merkezi bir yer tuttuklarına hiç dikkat ettiniz mi? Sanırım bunun in- sanların tamamiyle ehlileştiremedikle- ri bir dünyada yaşamak zorunda ol- malarıyla bir ilgisi var. Sözgelimi ta- rımı düşünün. Ekili biçili, işlenmiş topraklarla onun ötesi arasında ayrım hiçbir şehirlinin kavrayamayacağı ka- dar mutlaktır: Kozmos ile kaosun, dü- zen ile yabanın ayrımını temsil eder. (Ama belki de eski şehirlerde de sur- ların böyle bir işlevi vardı.) Sanırım bugün bile, bu geleneksel çağrışımla- rından ötürü gündüz ile gece arasın- daki ayrım, hayatımızdaki diğer ay- rımlara kıyasla daha “ilkel”” ve ürper- tici olma niteliğini çoğumuz için ko- Tuyor: Gecenin dehşetli çekiciliği hâ- lâ kadın olmasından, çiğ olmasından, yaban olmasından ileri geliyor. Ama tabii bu ikili karşıtlıklar hep yanyana durur. Örneğin burçlar çem- berinde de ayın kontrol ettiği (dişi) yengeç burcuyla, güneşin kontrol et- tiği (erkek) aslan burcu ardarda gelir. (Temmuz'un yabanlığı yalnız buradan mı ileri geliyor? O aynı zamanda ölüp ölüp dirilen Tanrı Tammuz'un ayıdır; ama bu başka bir yazının konusu.) Yaşasın Güneşin Düzeni Ama “düzen”' artık kirli, neredey- se müstehcen bir kelime haline geldi- ğinden, bu, çoğumuza, bir müjde gi- bi gelmeyebilir. Ama bir an için, ya- ÇOMPU-HOBİ COMPU- şamaya mahküm olduğumuzu unu- tup, geleneksel kültürlerde ““düzen''- in ne anlama geldiğini hatırlayabilir- sek, belki aslan burcu insanlarının o karşı konulmaz çekiciliğini daha iyi değerlendirebiliriz. Doğru; tarih boyunca insanlar hep eşitsiz ve sömürüye dayalı düzenler- de yaşadılar. Ama geleneksel kültür- lerde daima, çalışan insanların bira- rada, kendi irade ve çabalarıyla yarat- tıkları, mülk edindikleri, dar da olsa, bir hayat alanı vardı - ya bir köy ya da bir işlik. Tabif bu dar alandaki dü- zenin yaratılması yalnız kendi çaba- larıyla olmuyordu; niteliğini pek iyi kavrayamadıkları tabiat güçlerinin - güneşin sıcağının, yağmurun bereke- tinin, işledikleri toprağın, tahtanın ya da maddenin dokusunun- desteği ge- rekiyordu. Bunları dönüştürdükçe, kendileri de dönüşüyor, dönüştürdük- leri maddelere benziyorlardı. Yurt, ocak, barınak gibi terimler hep insan- larla dönüştürdükleri dünyayla içiçe yaşadıkları böyle düzenlere işaret eder. Bizimkinin aksine, baskı ve sö- mürü düzenin kendisi değildi, düze- ne dışardan gelirdi. İşte geleneksel insanlar için güneşin merkezinde durduğu, aslan burcun- dan insanlarınsa, şanslıysalar, çaba bi- le göstermeden kurdukları düzen böy- le bir düzendir. Buraya kadar verdiğim örnekler fazla tarihsel kaçmış olabilir. Bir de kendi hayatımdan bir örnek deneye- yim: Aslan burcundan bir arkadaşım var; aramızda onu “Te grand organi- sateur”” - “*muhteşem düzenleyici” di- ye anarız. Onun bulunduğu bir ortam- da iki şey olanaksızdır: Biri yılgın ve bezgin kalmak, ikincisi yapmakta ol- duğumuz herhangi bir şeyin onun çev- resinde dönmemesi. Başka herhangi biri olsa, bu çok sinirlendirici bir şey olabilirdi. Ama aslan burcu insanının merkezi bir konumda olması, onun çevresindekilere kendi iradesini empo- ze ettiği anlamına gelmez. Onun mer- keziliği, insanların özledikleri, aslın- da istedikleri aydınlığı kurmak içindir. Son bir örnek daha vereyim. Nasıl, uykusuz bir geceden sonra yorgun ve bitkinken bile, gündoğumu, insana ağzındaki pası unutturup, bütün ha- yatiyetinin, belki de son bir hamleyle güneşe doğru fışkırmasını sağlarsa, herhangi bir yere aslan burcundan bir insanın girmesinin de öyle bir etkisi olur. Kadınların Yabaniliği Ama mahküm olduğumuz bütün bu ikili karşıtlıklar içinde sanırım en korkuncu, kadın olmakla erkek ol- mak arasında yapmak zorunda kaldı- ğımız tercih. Bunun da çeşitli neden- leri var. Bir kere bütün diğer karşıtlıklar bir sınır durumuna işaret ediyor. Ay, ge- ce, yaban, çiğ olan hep gündelik ha- yatın sınırında tutulan, kısmen de ol- —.. CON odore e 38