Olur mu, ya ? Avrupanın üç büyük merkezi var: Roma, Paris, Londra. Avrupanın üç üyük merkezinde üç Büyük Elçiliğimiz elçi bekliyor. Romaya Fu at Bayramoğlu, Parise Bülent Uşaklıgil tayin edilmiş bulunuyor. Her biri, bir yıldan fazla zaman boş kaldıktan sonra.. Dışişlerinde işler pek yavaş yürüyor olmalı ki, bu Büyük Elçiler de bulundukları yerlerden derlenip toplanıp -biri Tahran, öteki Washington- görevleri başına teş- rif edememişlerdir. Londraya gelince, oraya henüz bir aday düşünülme- miştir bile.. Eee, Feridun Cemal Erkin İngiliz başkentini terkedeli şunun şurasında henüz kaç aycık olmuştur ki? -Üç aydan fazla!- Hele aradan bir sene geçsin. Hele MacMillan da, tıpkı General de Gaulle gibi "Bir Fransanın bulunduğunu unuttunuz" diye serzenişe başlasın.. Eğer Büyük Elçilikleri elçisiz idare etmek imkânı olsa, yahut ora- larda münasebetleri geniş, şahsiyetleri kuvvetli, kordiplomatik içinde kendilerine mevki yapmış maslahatgüzarlarımız bulunsa insan gam yemeyecek. Ama bu hususiyetler, bizim kârımız olan hususiyetler değil- di". Romada, Pariste ve Londrada hemen hiç kimseyi tanımayan, kendi derecelerindeki yerli ve yabancı diplomatları dahi ancak başkalarının kokteyllerinde gören maslahatgüzarlarımız Büyük Elçileri sâdece bir tek yerde doldurmuşlardır: Büyük Elçi ikametgâhlarında.. Zira, İlk iş- leri oralara taşınmak olmuş ve san işleri de bundan ibaret kalmıştır. Düşünmek lâzımdır ki Romada, Pariste ve Londrada Türk temsilcileri, hatta bazen merkezden aldıkları talimatla Dışişleri Bakanlarını görmek istediklerinde güre göre bu Bakanlıkların ikinci, çok zaman da üçüncü sınıf adamlarını görebilmektedirler. Bunda ne şaşılacak bir nokta var- dır, ne de bu, sâdece bizim maslahatgüzarlarımızla alâkalı bir muame- ledir. Hariciye mesleği, belki de derece ve payenin en ziyade geçtiği, gözetildiği, dikkate alındığı meslektir. Bir Büyük Elçinin sâdece sıfatı, pek çok kapının açılmasına yetmektedir. Belki şaşan olacaktır, ama tecrübesiz -ve doğrusunu isterseniz, iç politikadaki tecrübesinde patavatsız- Muharrem İhsan Kızıloğlu tecrü- beli geçinen çok profesyonel hariciyeciden fazla başarıyı. Vatikanda pek lift göstermiş, münasebetler kurmuş, kendisine mevki yapmıştır. Hem, uzun söze ne hacet: Büyük Elçiye İhtiyaç bulunmasaydı, kim büyük elçilik kurardı ki?. Kaldı ki, bugünün konjonktürü içinde Tür- kiyenin ciddi temsilciye ihtiyacı bir değil, bindir. Bonn'da da Büyük Elçi bulunmadığına göre, Batı Avnıpanın Tür- kiye için haritada yeri silinmiş olmalı. Ama, korkulur ki Batı Avrupa Türkiyeyi silmiş olsun! Elçi bekliyen boş masa Talibi çok, adamı yok ve nihayet şişirilen müşahhas 14'ler balonu bize karşı şu anda dışarının tutumunu ingilizlerin meşhur poli- tikasına bağlamıştır: "Wait and See — Bekle ve Gör." Anlayış ve ötesi Türkiyenin, bugünkü haliyle dışa- rıya ve bilhassa müttefiklerine huzur ve güven verdiğini söylemek imkânı yoktur. Hatta tamamile aksi- ne, manzara oradan aslına nazaran dahi daha karanlık ve kötümser gö- rünmektedir. Avrupa Yunanistana ka- dar büyük ve gerçek bir kalkınma sağlamışken Türkiyenin, bir türlü çâre bulamadığı dertleri, o sıkıntıları ve meseleleriyle bu kapalı ailenin a- rasına girmesi kolay değildir. Ama, Batı Avrupada Türkiyeye karşı bir hususi düşmanlık, kötü niyet asla yoktur. Hatta tamamen aksine, de- mokratik bir yolda sağlam adımlar* la ilerlemeye başladığımızdan itiba- ren, tıpkı 1950 dönemecinde olduğu gibi evvelâ şaşkınlık ve hayrete yol açacağımız, onun hemen arkasından çok sempati ve destek toplayacağı- mız muhakkaktır. Mesele, kendi kal- kınmamız, kendi refah ve saadetimiz için önce kendimizin, elimizden gele- ni iyi niyetle, samimiyetle ve ogay- retle (yaptığımızı o göstermemizdir. Yerleşmiş kanaatlerin bir anda dü- zeltilmesi elbette ki kabil olamaz. Buna rağmen meselâ Feridun Ce- mal Erkinin Dışişleri Bakanı olurken Londra ve Pariste yaptığı temaslar, İngilterenin ve Fransanın bize karşı davranışlarını ohemen İliştirmiştir. Mesele, dostlarımıza inandırıcı delil- ler vermektir. Türkiyenin siyasi meselelerini ga- yet iyi anlamış olan ve Türkiyedeki tek parti sisteminin, daha başlangıç- tan itibaren çok partili sisteme geç- mek için bir basamak olarak düşü- nüldüğünü görmüş bulunan, 1950 dö- nemecinde o gösterdiğimiz o başarıyı "Les Partis Politigues—Siyasi Par- kitabında dünya ilim âlemine, Paris Siyasi tümler Okulunda ise ta- lebelerine misal diye gösteren Mauri- ce Duverger meşhur Ouartier Latin'- deki yeni ve yüksek binalardan biri- nin tepesindeki evinde: "— İtiraf ederim ki, son hâdisele- ri iyi takip etmek ve değerlendirmek fırsatını bulamadım. Bildiğim, oDe- mokrasi yolunda çok güçlüklerle kar- şılaştığınızda. Ama, bu yolda başa- rıya ulaşacağınızın delillerini bize an- cak siz, kendiniz verebilirsiniz. Bu, Türkiye için değil, az gelişmiş mem- leketlerin batı usulleriyle mi, doğu usulleriyle mi daha iyi kalkınabile- ceği sualine cevap arayan bütün dün- ya için tecrübelerin şüphesiz ki en kıymetlisi olacaktır " dedi. AKİS, 11 HAZİRAN 1962