SİNEMA Filmcilik 1961 - 62 toplamı vey yıllara bakarak, 1961 - 62 si- mevsiminin Türk filmcili- gi YölüNdeN, başarılı geçmiş olduğu söylenemez. Son beş yıldır sürege- len keşmekeş, bu yıl da durulmamış ve Türk sinemacıları ne yapacakları- nı bilmezliğin en uç noktasına var- mışlardır. Geçen sinema mevsimi i- çin tek sesli bir moda yaratılmamış- tır. Buna karşılık, çeşitli oesprilerde ve çeşitli yılların modasını okapsa- yan karma bir tür öne sürülmüş, an- cak mevsim ortalarında Birsel fil- min rejisör Nejat Saydama çevirt- tiği Clair - Lubitch ve Capra özenti- si bir "salon komedisi" olan "Küçük Hanımefendi", gelecek yılın yolunu açmış ve 1962 . 1963 sinema mevsi- mi, için Türk sinemasının aradığı modayı bütün hızıyla getirmiştir. Bu yıl, sayısı aşağı yukarı 170 - 200 o- larak çevrilmesi düşünülen filmlerin büyük çoğunluğu, "Küçük Hanıme- fendi" ve "Küçük Hanımın Şoförü"- nün dümen suyunu tutacaktır. Bu- nun yanı sıra yapılacak birkaç dene- menin ise, furya . modadan kolaylık- la sıyrılacağı beklenemez. Kurtuluş Savaşını konu edinenler, vurdulu kır- dın, eli tabancalı kahramanların gü- lünç serüvenlerinin hikâyeleri avan- türler ve gerçekçiliğe giden en kısa yol, köy filmleri, belirsiz bir (o süre için bırakılmıştır. Ekonomik ölçülere sığmayan bir davranışın ürünü olan hesapsızlık, Türk Gi emi bu yılın yeni mev- simine görülmemiş bir grafik çize- cektir. Bugüne kadar listelerini birer- li ikişerli açıklayan büyük firmaların dışında kalanlar da 5 yada 6 film çevirmeyi planlamaktadırlar. çıkan sayı, şaşırtıcıdır. Üstelik, çev- rilmesi düşünülen 170 - 200 filmin pazarı, yalnız ve yalnız kendi iç pa- zarımızdır. Oysa elde varolan sinema sayısı,.koltuk ve gösteri haftaları sa- yısı da hem belirli, hem de sınıra- dır. Ortalama bir oranla Türkiyede 800 kadar sinema vardır ve bu sine- malar yine ortalama bir oranla yı- lın yalnız 32 haftasında birinci viz- yon film gösterirler. Geçen yıl çevri- len 150 Türk filminden hâlâ göste- risi yapılmamış film sayısı, gösteri- si yapılanlardan pek de aşağı okal- mıyor. Bu devir - teslim, her yıl sür- dürülmekte ve iç pazar farkına va- rılmaksızın kendiliğinden daraltıl- maktadır. Durum, her bakımdan si- nemamız için endişe vericidir. Fakat işleri organize edecek ve düzenleye- AKİS, 11 HAZİRAN 1962 cek herhangi bir yetkili kurum ol- madığından, gidiş, daha da hızlandı- ramaktadır. Bu, gelecekteki büyük çöküntünün belirtileridir ve oçöküş öylesine hazırlandırılmıştır ki, sonuç- ta Türk sinemasından elde hiç bir- şey kalmaması da çok o(mümkün- dür. Bu yılın ürünleri Türk o sinemasında adı "iyi"ye çık- mış sinemacıların sayısı, ancak bir elin parmaklarının sayısı kadar- dır. Bunlar sırasıyla Osman F. Se- den, Atıf Yılmaz, Memdüh Ün, Me- tin Erksan ve Lütfi Ö. Akaddır. 1961 -62 sinema mevsiminde bu rejisör- ler de furyacı ve barem dahili olanla- rın arasında birerli ikişerli (o filmle seyirci karşısına çıkmışlardır. Bunla- rın dışında kalanların ise -yani ba- remli rejisörler- ne sinema yapısı ve ne de ele aldıkları hikâye yönünden herhangi bir., iddiaları yoktur. Bu yıl bir başka beklenilen değişim ol- muş, orta kuşak sinemacılarına genç kuşak temsilcileri de katılmışlardır. Yenilerden Halit Refiğ, Ertem Gö- reç, Suphi Kaner, Türker İnanoğlu ve İhsan Sedat, genç kuşağın temsil- cileridirler ama, Refiğ filmi "Seviş- tiğimiz Günler", Göreçin ikinci filmi "Rıfat Diye Biri" ve Kanerin "7 Gün- lük Aşk'ı çizgi dışı filmler niteliği- ni taşımamaktadır. Yapılacak bir kı- yaslamada önceki filmlerinden Refi- gin "Yasak Aşk'ta, Göreçin de "O- tobüs Yolcuları' nda daha başarılı ol- dukları ortaya çıkmaktadır. Kanerin- ki orta nitelikte bir deneme, İnanoğ- lunun ve Erakalınınkiler ise eski ku- şağın "temsili sinema"sının kötü ör- nekleridir. Öbür temsilci İhsan Seda- tın "Sepetçioğlu" adını taşıyan filmi- ne gelince, türlü sebeplerle gelecek mevsime kalmıştır. Yeniler, sinemanın bütün su baş- larını ellerinde tutan orta kuşak te- msilcilerine karşı prodüktöre -şimdi- lik- pek güven vermemektedirler. Orta kuşak rejisörleri, yenilerden sa- yıca çok film çevirmiş olmalan ve bunların içinden bir tekinin bile "iş yaptı" oluşu, öbür kusurlarım yoket- mekte ve prodüktörün de güvenini arttırmaktadır. Yeniler için durum, bu merkezde değildir. Yalnız, içle- rinden orta ve eski kuşakça açılmış kötü yolu izleyenler başarı kazan- maktadır. Çekişme, bu yüzden orta kuşak tarafına bu yıl da ağır o bas- makta ve Yemler, bir ya da iki film- le yetinmektedirler. Bu b filmler"i de kendilerinin gücünü Or- taya koymaktan -haliyle- uzak film- lerdir. “A. Işık, "Rıfat Diye Biri"nde Lüzumsuz deneme Orta kuşak Orta kuşak rejisörleri arasında tek- nik ustalık, bu yıl da yine, Osman F, Bedendedir. Seden. "Aşktan da Üstün" "İki Aşk Arasında", "Ma- halleye Gelen Gelin" ve “A ecik Yavru Melek" adını taşıyan dört ayrı değişik konuda filmle karşısına çıkmıştır. Fakat konu de- gişiklikliğinin üstünde Sedende yeni hiç bir şey yoktur. "Aşktan da Üs- tün", bu önceki yıldan kalma bir modanın, Kurtuluş Savaşı filmleri modasının bir ürünüdür ve Hitch- cock'vari bir "suspence" üzerine ku- rulu bir casusluk Olayını "hikâye et- mekte"dir. Gerçekte, bir ulusun Kur- tuluş Savaşıyla uzak yakın bir ilgisi yoktur. Filmin tek önemli yanı, Sa- denin bilinen usta sinemacılığının hiç bir şey kaybedilmeden yine sürdürül- düğüdür. Sedenin yıllanmış, yorgun desteği Kriton İliadis de, "Aşktan da üstün" de konunun gidisinde bü- yük yardımcıdır. Aynı eşdeğer çalış- maya "Ayşecik Yavru Melek"de de raslanmaktadır. Fakat sinemasının gerektirdiği resim düzenine Kriton İliadis acısı artık ve yıpranmış bir düzendir. Bu eskimiş ve yıpranmış düzen de, Sedenin yap- mak istediği sinemaya ters orantılı düşmekte ve rejisörü sürekli olarak engellemektedir. toğraf direktörünün değişik bir çalış- mayı denedikler! "Mahalleye Gelen Gelin", ikisi bakımından -çizgi dışı- na hemen saptıkları için- istenilen sonucu vermemiştir. Seden, gerçekle fantezi arasında bocalamış, iliadis, konuyu ve konu gerekliliğini oyanlış yorumlamıştır. 33