Haftanın İçinden Realist Olma Zamanı Şu anda, sâdece tek partisi olan bir Demokrasiyle karşı karşıya kalmış bulunuyoruz. in dışındaki siyasi teşekküllere, batılı manasıyla Parti adını vermek artık sâdece güç değil, tamamile imkân- sızdır da.. Bunlar, bir takım kimselerin yanyana geldiği, başı vs sonu olmayan, her çeşit fikir birliğinden mah- rum, kapkaççı topluluklardan ibarettir. Bünyelerindeki mikroplar, her birini tedavisi kabil olmayacak şekilde zedelemiştir. Mukadder âkibetleri, ölümdür. İç siyaset hayatımızda kendimize milletçe, bir çıkış yolu ararken, bu ciddi gerçeği görmemek başı kuma sokmak demek- tir. Vardığımız bu neticede, şaşılacak bir taraf ara- mak lüzumsuzdur. Tıpkı askerlik sanatında olduğu gibi politikada da, bir hareketin başında düşülen stratejik hata, tesirlerini hareketin sonuna kadar mutlaka hisset- tirir. Stratejik hata, D. P. nin kapatılmasıdır. İhtilâlden bir hafta sonra, 1960. Haziranının ta başında, bu mec- muanın bu sütununda D. P. nin kapatılmaması için yük- seltilen feryat böyle bir neticeye varılacağı son derece açık olduğundan dolayı yükseltilmiştir. Buna rağmen, çeşitli yerlerden gelen telkinlerin neticesi, D.P. nin kapa- tılmasının son hazırlıkları yapılırken, aynı yılın Eylül ayında gene bu mecmuanın bu sütununda şimdi insana kehanet gibi gelen, ama hâdiselere objektif bakmaktan başka meziyeti bulunmayan şu satırlar "Son bir ikaz fırsatı""başlığı altında yer almıştır. P. kapatıldığı takdirde onun müşterileri, . yü- iklerinde intikam hissi alev alev yanarak GN ekleri teşekkülü bir mikrop yuvası, muhteris politika madra- bazları elinde bir ufunet kaynağı haline getireceklerdir Mesele, D. P. etiketini ortadan kaldırmak değildir. Me- sele, kanlı elbisesiyle D. P. yi ortada bırakıp onu boşalt- maktır. Bu, mümkündür. Öteki yol, bitmez bir çekişme- nin temelini teşkil edecektir.. Seçimlere kadar siyaset hayatında bir değil, bir kaç parti belirecektir ve müş- teriler taksim olacaktır. Ama, D. P. kapatıldıktan son- ra taksim olurlarsa yüreklerinde intikam tohumlarını taşıyarak gidecekler ve m o yeni vasatlarda ürete- ceklerdir. Yazık değil m Endişe, bugün Yeni iki parti, A kadrolarını D. P. nin Ocak ve Bucak başkanlarından derleyip birer ufunet yuvasını bünyelerinde taşır, hal- de doğdukları gibi eski C. K. M. P. de, talihsiz bir yarı- amman gerçekleşmiş bulunuyor T eşkilât" adı verilen şa kendini kaptırdığından bol miktarda mikroba kapı- sını açmıştır. Bugünkü ıstırabın, temeli budur. Birinci Koalisyon, kuruluşundan bu yana geçen altı ayın sonunda küçümseniyor. Birinci Koalisyon, par- lemanter sistemi, fevri bir kılıç darbesiyle can vermek- ten kurtaran formül olmuştur. Memleketin sağlam kuv- vetlerinin bu milletin kaderini iskeleti D.P. olan bir par- tiye veya partiler, koalisyonuna teslim etmeyi asla, ama aşla kabul etmeyeceğini herkes bilmelidir. Parti etiketi bakımından Parlamentonun teşekkül tarzı, 24 Ekim ak- şamı, memleketi bir rejim meselesinin eşiğine getirmiş- Mi o ihtimal, her partideki iyi niyet erbabının Parla- mentoda, parti etiketleri ne olursa olsun, mikroplara ga- İse ii kuvvette bir ekseriyet teşkil ettiği ger- çeğinin ortaya çıkmasıyla bertaraf edilmiştir. (o Birinci şındaki Metin TOKER Koalisyonun sisteme kazandırdığı bu altı ayın kıymeti yarın, bugüne nazaran çok daha iyi anlaşılacaktır. ncak, bir sistemin kurtarılması başka a > sistemin işletilmesi başka şey. Altı ay içinde, C. dışındaki üç siyasi teşekküldeki zararlı unsurlar bünye. yi zehirlemişler ve o üç siyasi teşekkülü birer parti ol- maktan çıkararak her türlü ciddi hükümet etme imkâ- nını bugünkü haliyle Parlamentodan almışlardır. C. H. P. nin bugün Parlamentoda temsil edilen üç partiden ne biriyle, ne topuyla yeni bir ortaklık kurması bahis konu- sudur. Bu, fasit daire üzerinde yeni bir yolculuğu göze almaktan başka mana ifade etmez. Şu anda Türkiyenin meseleleri, vehametleri daha da artarak, beklemektedir, Bu meselelere, C. H e ve parti etiketlerinin dışın- da Parlamentoda mevcut olan, fakat realist davrana- mama ve şartların icabını yerine getirememe yüzünden teşekkül edemeyen bir ekseriyetin yeni etiket altında organize obuası suretiyle sağlayacağa desteğe dayanan İsmet İnönüden başka her hangi bir kimsenin çâre ara- maya kalkması dahi tamamile imkânsızdır. Bu grup, yeni ve hıhhatli "Öteki Parti"nin tohumu olacak, memle- kette süratle teşkilâtlanabilecektir. İstikbal, o istikamet- tedir. İnönüyü sevmek veya sevmemek, ona güvenmek veya güvenmemek, onu beğenmek veya beğenmemek şu anda sâdece küçük, basit hislerdir. Bir realite bir parla- mentoya Türkiyede iki yıl içinde ikinci defadır ki olanca gücüyle sesleniyor. Memleketin bütün şartları, memle- ketteki bütün kuvvet muvazenesi, mevcut ciddi ve kud- retli varlıkların temayülü milleti tarifsiz tehlikelerden uzak tutacak tek formülü riyazi bir katiyetle tesbit et- miştir. Bundan iki yıl önceki Parlamento, belki de tarih- te görülmemiş bir gürültüyle gelen, geldiğini belli eden fırtınayı gaflet ve dalalet içinde, aslında pek âlâ mevcut olan bir ekseriyetin teşekkül edip yakasını şeamet kıla- vuzlarından kurtaramaması yüzünden ta beline yemiş- tir. O Parlamentonun, tecrübesizlik denilen bir mazereti vardı. Bugün, böyle bir mazeret de mevcut değildir. Türkiyenin selametini bir demokratik sistemin dı- sistemlerle de kabil görenler için mesele yok- tur. Hatta o inançta bulunanlar bakımından, ümit kapı- ları ardına kadar açılmıştır. Ama, bu bir hayaldir. Bu, Türkiyeye saadet getirmez. Bu, Türkiyenin felaketi olur. Bulunduğumuz noktada demokratik sistemi sâdece Parlamento, şartların seviyesine çıkmayı becermekle kurtarabilecektir. Mecliste süratle, mikropları zehirle- dikleri bünyelerde bırakıp bir Grup halinde, başı sonu belli halde organize olacak ve C. H. P. nin yanında ileri- ci, reformcu, dinamik, cesur bir partner sıfatıyla- alacak bir ekseriyet teşekkül edemediği takdirde bir yaşlı adamın bir hazin sözü, ibret alına kabiliyetin- den dahi yoksun bir kalabalığa gerçek bir hüzünle tek- rarlamasını beklemek lâzımdır: "— Sizi artık, ben bile kurtaramam!" Bir arzuyu değil, bir gerçeği ifade eden bu sözün ilk söylenişinde "Paşa, asıl biz seni kurtaramayacağız!", "Battal Gazi orduna mı güveniyorsun?", "Haydi oradan, bunak!" diye alay eden tafra satıcılarının başlarını ta- şa çarptıklarındaki perişan halleri bu kadar çabuk nasıl unutulabilir ki?