sahipmişler havasını bizzat ve pro- pagandacıları o vasıtasıyla (yaymaya muvaffak olmaları, bu suretle zaten bulanık zihinleri büsbütün bulandıra- retin neticesi olan statülerini, ret ortadan kalktığı halde, vesvese neticesi devam ettirtenlerde mi bulun- duğu çok tartışma kaldırır bir ko- nudur. Bilinmesi lâzım gelen şudur Ki, Türkiyede her hâdisede bir yeni ih- tilâli haber veren gazete tefsirleri- nin her birinin altında, 14'ler efsane- Türklerin leri, paklar" kanaati ileri sürülmekte- dir. İki kalantor gazete Gerçekten, kudretli Le Monde'un sakin tavırlı, milletlerarası odip- lomasinin birinci sınıf siması, nüfuz sahibi direktörü Beuve - Mery, ga- zetesinin Boulevard des ltaliens ü- zerindeki eski konak tarzı binasının ziyadesiyle geniş odasında konu Tür- ait meselelere geldiğinde 14'lerin durumunu sordu. Aynı sual, hemen hemen aynı ifade tarzıyla Londranın itibarlı oThe Times'ının Türkiyeyle alâkalı başyazılarını oya- zan editörü Hodgkins'in ağzından, yeni binası yapılmakta olan gazete- nin küçük ve dar odasında döküldü. Pariste büyük tirajı zengin ve se- vimli Le Figaro'nun sahibi Pierre Brisson'un Michelin rehberinin iki yıldızlı lokantası Laurent'ın hususi bir odasında verdiği yemekte bulunan fransızlar da 14'lerin Türkiyede ik- tidarı ele geçirmelerinin ihtimal de- recesini ciddi ciddi ve meraklı me- raklı sordular. Türkiyede yaşayanla- rın ldlerin bir tesire, kudrete ve ik- tidarı ele geçirme şansına sahip ol- duklarını ancak Le Monde'u, The Times'ı veya Le Figaro'yu okuduk- larında öğrendikleri kendilerine söy- lendiğinde Beuve - Mery de Hodg- kins de Brisson ve fransız davetlile- ri de -aralarında, Türklerin dostu Massigli de vardı- şaşmaktan kendi- lerini alamadılar. Ancak bu temaslar- da, sohbet daha koyulaştıktan son- ra, bir başka fransız gazetecisi: "— Ama, Türkiye Elçiliğinin Ba- sın Bültenlerinde bu hava bulunur, bu edebiyat yapılır, bu istikamette haber ve tefsirler daima verilirse bi- zim böyle bir kanaate sahip olma- mamız kabil midir?" demekten ken- dini alamadı İşin kötüsü şudur ki, o propagan- AKİS, 11 HAZİRAN 1962 Fesupanallah Biz Basın, kendimizi hep hafif buluruz ya.. İşte İngiliz ba- sınından bir hikâye İnönü, Kübirennin istifasının ertesi o günü. The Timur'daki başlık: o "Trouble in Turkey — Türkiyede o karışıklık” Bu oda, The Daily Telegraph'ınki "Tur- moil in Turkey — Türkiyede kaynaşma." Bir ingiliz gazetecinin, kabine istifalarının Türkiyede değil de kullanılıp kullanılmadığı o soru- suna verdiği cevap: "— Canım, bizim meslekte başlık atma sanatını bilirsiniz.. Trouble in Turkey, Turmoil in Turkey.. T ve T. Hem göz için, hem kulak ie ahenkli. O yüz- den kullandık! İnsan, o Holanda yanıyor, öyle la başlığı "Happiness landada olmadığına ya, bu mantık- şöyle oatacaklardı: in Holland — Ho- saadet". da neticesi Romanın, Barisin ve Lond- ranın tesirli çevrelerine yerleşen tek kanaat bundan İbaret değildir. Feridun Cemal Erkin İnsanlar o konuşarak anlaşır DIŞ ALEM Nötralizm hikâyesi Batı Avrupada bir Türkü, kendisi- ne 14'lerden bahsedildiğinde ogül- düren nokta hepimize üniformalar giydirip trampet ve boru çaldırtmak, birbirimize "beg" diye bitap ettirt- mek, marşlar söyletip gösterişli tö- renler tertipletmek, Üniversiteden geçmek, Bâbıâliden geçmek, Parla- mentodan geçmek gibi kestirme yol heveslerini meşhur paramiliter Ülkü ve Kültür Birliği teşkilâtıyla taçlan- dırmak üzereyken hayallerinin altın- da kalan hizbin sağcı değil solcu, ırkçı değil sosyalist, gerici değil ile- rici diye bilinmesidir. Albay Nasır ile Albay Türkeş arasında bir de pa- ralel kurulunca Türkiyenin her an nötralist politikaya kayacağı Zzehabı- nın zihinlerde doğması bir an meşe lesi olmuştur. Kaldı ki, 14'ler kam- panyasını ihtimal ki 14'lerin bile rı- zası hilâfına, ama meharet ve başa- rıyla yürüten tecrübeli kriptolar a- ralarında sakallı Aslan Humbaracı da vardır- iki laf arasında daima, bu yeni iktidarın amerikan kapitaliz- mine ve emperyalizmine karsı Türk milliyetçiliğinin bayrağını açacağını, blokların arasında yer alacağını be- lirtmekten geri kalmamışlardır. Son aylarda Türkiyeye gelen ve hadiseleri ancak yerinde, o gözleriyle gördükten sonra rahatlayan Nors- tad, Stikker veya Christansen gibi şahsiyetlerin niçin ilk başta, kafala- rının gerisinde böyle bir endişeye er vermiş olduklarının cevabı Batı mpadaki bu gayretlerde saklıdır. Gerçi Fransanın zarif Dışişleri (oOBa- kanı Couve de Murville Ouai d'Or- say'in goblenlerle süslü kendisinin şahsen böyle bir ihtima- li asla varit görmemiş olduğunu be- lirtti ama Türkiyeye yardım işinin çok taraflı bir iş olduğunu ve NA- TO'nun kararlaştırdığı o Consortium'- un da bugünden yarına hemen faali- yete geçemeyecek kadar muğlak bir mekanizma sayılması gerektiğini ha- vlatmaktan geri kalmadı. be- patronu konuş- İngiliz (OHariciyesinin daima raberinde seyahat ettiği Lord Home'dan daha rahat mak imkânına sahip uzun boylu, rahat tavırlı, nüfuzlu sözcüsü Büyük Elçi John Russell de bir kaç gün son- ra Londrada, latife yollu, bugünkü sı- kışık durumunda İngilterenin Türki- yeye krediye nazaran nasihati daha kolay verebileceğini belirtti. Bütün bunlar, yâni bir yanda Tür- kiyede karşılaştığımız gerçek ve teh- likeli güçlükler, bir yanda bunların iyi niyetle de olsa zaman zaman ters İstikametteki tefsiri, bir yanda Batı Avrupalının kafasındaki "bu Türkler, Demokrasi için değillerdir" inancı 7