" — Beyefendi, Milli Koalisyon di- yorlar. Doğru mu?" diye sordular. Alican pek neşeliydi. Gülerek : "— İnşallah" dedi. Bir başka ga- zeteci: "— Yani Milli Koalisyona evet mi diyorsunuz?" şeklinde sorunca, Ali- can politik bir cevapla işin içinden sıyrılmak istedi: "— Bizim için önemli olan, buh- ranın giderilmesidir." Merdivenlerden Ciharken cümlesini tamamladı: "— Gerisi önemli değil.." Başkanı Y. P. tiç tekrar Başbakanlığın merdivenlerinde > gö- Bugün, bir fiili durum var: Bir se- çim yapılmıştır. Bu seçimin so- nunda, bir Parlamento teşekkül et- miştir. Parlamentoda, dört siyasi parti temsil edilmektedir. Bir Ana- yasa, demokratik sisteme şekil ve mana vermekte, onun güvenliğini sağlamaktadır. Fakat, hiç bir par- tinin tek başına hükümet kuramaya- cağı bu Parlamentoda koalisyon me- kanizması iyi işlememiştir. Partile- rin bugünkü halleriyle de, iyi işleye- ceği hususunda bir belirti yoktur. Böyle bir durumda, ilk yapılacak iş bir çare aramaktır. İnönü bunu yapıyor. Zira, gördüğü çare, mem- leketin gerçek dertleri olan ekono- mik ve sosyal meselelere çözüm yo- lu bulacak bir karma hükümeti kur- maktır. Bilfil çalışan onun yanında, başkaları da, çare olarak düşündük- lerini söylüyorlar. Bir umumi efkâr, fikirleri oetrafında böyle toplanır. Başka bir çok kimse arasında, mese- lâ bu mecmuanın da yaptığı budur. (Bk. "Haftanın İçinden") Bu gayretlere şaşan biri var: Na- dir Nadi. İtibarlı Cumhuriyetin de- ğer ve kültür sahibi başyazarı şöyle diyor: "Onyedi yıllık soyut demokra- kümet kurabilmek uğruna harcadığı gayretlere bakarak aynı hayranlığı -İran Şahına karşı duyduğu hayran- lık!- sayın İnönüye karşı da duyu- yorum." Nadir Nail, alaylı hayranlığının sebebini de anlatıyor: "Hızla gelişen sosyal ve ekonomik olaylar karşısın- da şu soyut demokrasi odenemele- riyle yurt davalarını ne dereceye kadar çözebiliriz? Bu konuda ne düşündüğünü pek söylemiyorsa da, karma hükümet uğruna harcadığı iyimser gayretlere bakarak sayın züktüğü sırada saat 17.40 dı. Ağır a- ğır merdivenlerden indi ve basın men- suplarıyla birlikte küçük Consul'ün bulunduğu yere gitti. Bu arada da konuşmağa başladı. Alican beyana- tında Sayın Hükümet Başkanının daveti üzerine geldiğini belirtiyor ve sonra İnönü ile karşılıklı görüş tea- risinde bulunduğunu ifade ediyordu. . P. ye göre Hükümet buhranının rejim buhranı halini almasını ön- lemek gerekmekteydi. Bunun için de hükümetin müstakar bir şekle (o ka- vuşması icap ediyordu. Alican bun- dan sonra söze şöyle devam etti: YURTTA OLUP BİTENLER "— Bunun için ana görüşlerimizi bir muhtıra halinde sayın oİnönüye takdim ettim." Bu arada bir basın mensubu Ali- canın İnönü mülakatından müspet in- tiba ile ayrılıp ayrılmadığını sordu. Alican bu suale kısa bir cevap verdi: — Oldukça ei Üçlü Koalisyonun şart Böylece, A. P. li mutedillerin her şeyi kolaylaştıracak ve uhranı dört sene için kökünden halledecek bir cesaret gösterip oOmüstakil bir Grup halinde ortaya çıkacakları yo» lundaki ümit zayıflayınca (Bk. "A. Peki,Çare? İnönüye hayran dl elden gel- miyor doğrusu." Cumhuriyet başyazarı, İnönü- nün "bu konu'da ne düşündüğünü en açık şekilde, defalarla ve omü- kemmelen söylediğini, bir kere, u- nutuyor. İnönü, yurt davalarının an- cak demokratik bir sistem içinde halledilebileceği inancını, onun için bu sistemi yürütmeye (o çalıştığını, başka bir sistemin yurda mutlaka felâket getireceğini bildiğini dalma tekrarlamıştır. Ama, o bir yana, pe- ki Nadir Nadi bugünkü flüt durum ortadayken ne tavsiye ediyor? Onun düşündüğü nedir? O, ne çare ileri sürüyor? Öyle görünüyor ki, asıl meçhul olan budur. Zira, Cumhuriyetin baş- yazılarında bir soyut teklife henüz “Nadir Nadi Tekerlek | kırılınca... tesadüf edilmemiştir. Nadir Nadi, hafızalar pek de o kadar nisyanla malül değildir, onyedi sene önceki demokrasi denemesinin karşısında değil, yanında yer almıştır. Bu tu- tum, kendisine büyük şeref de ka- zandırmıştır. Nadir Nadi, kapalı de- gdi, açık rejimin, çok partili siste- min, şimdi "soyut demokrasi" de- diği - Demokrasi, demokrasidir. Sı- fatlısı olur mu ki?- hararetli taraf- tan olmuştur. O kadar ki, iki dev- re milletvekilliği yapmıştır. D. P. nin demokrasiden dönüş gayretleri- ne karşı koymuştur. Her aydın gibi, Kn savunucusu b , "Demokrasiye boş v si Reformları hangi sistemle pa nız koruyun sizden yanayım" e İkisini, birlikte pi N Böyle bile olmasa, Nadir Nadi demokrasi denemesinin ilk yılların- da Recep Pekerin tezini de destek- lemiş bulunsa -ki, tam aksi olmuş- tur- peki, şimdi ne yapmalıyız ? İnö- nü, ne yapmalı? Parlamentoya "bos verip", otoriter bir Devrim İdaresi mi kurmalı? Politikayı bırakıp, kö- sesine çekilmeli ve "Ne haliniz var- sa, görün" mü demeli? Parlamento feshedilip yeni tarz seçimlere mi gi- dilmeli? Parlamento feshedilip Ordu e © bir Kurucu Meclis ve Gü- dü mokrasi mi konulmalı? Bunlar mı i Türkiyede yürür? Bu yollarla mı yurt dertleri çözüm im- kânı bulur? İşte, Cumhuriyetin -ve bir kısım karamsar aydınların- fikirlerindeki hoşluk! İşler iyi gitmiyor.. Tamam! Ama bu, bir teşhistir. Üstelik, öyle- sine aşikâr bir teşhis ki M. de la Palisse'in kulaklarının çınlamama- sı imkânsız. Şimdi Türkiyede, tedaviyi söyle- me devrindeyiz.