Haftanın İçinden İki Ucun Ortasında Memleket Var! Zerrece şüphe yok ki milletleri, toplumları, kütleleri hâdiseler pişiriyor, hâdiseler yetiştiriyor. Bilhassa bu geniş toplulukları sevk ve idare eden aydınlar an- cak çetin imtihanlardan geçtikçe, güç devirler yaşa- dıkça, hatta ümitsiz anların burukluğunu yüreklerinde hissettikçe şuur kazanıyorlar. Çok zaman bir fikir, bir görüş, bir istikamet etrafında toplananlar böyle anlar- dan sonra benliklerini buluyorlar. Cumhuriyet Türkiyesinde sağda ve solda kümele- nişler yeni değildir. Namık Kemal gibi mücahitler ve Ziya Gökalp gibi düşünürler tarafından ruhi ve fikri hazırlıkları yapılan "Kemalist Hareket" başarıya ulaş- tıktan sonra, rejimin yerine oturmasıyla birlikte yeni istikamet vericiler toplumda boy göstermiştir. Kadro Mecmuası bu gayretlerin bir tanesidir ve belki en tipi- ğidir. Onun karşısında, merkezin çok sağında cereyanlar kendilerine yeni sâlıkler bulmuştur. hattin Alinin “İçimizdeki Şeytan"ında anlattığı ve yüksek tahsil gençliği arasında sağcılarla solcuların karşılıklı kurdukları kampların hikâyesi bir hayal de- ğil, gerçektir. Ancak bunlar, 27 Mayıs sonrasına kadar, hep devrin müsamahası nisbetinde gelişen ve ateşini yetişmekte olan nesillerin heyecan ve hislerinden alan hareketler olmaktan ileri gitmemiştir. Bu hareketler dıştan tertiplerle dejenere edilmek istidadı gösterdiğin- de, devrin omüsamahası hemen sona ermiş ve onun yerini geniş bir müsamahasızlık almıştır. Böylece, bir fikri muvazene, daha ziyade fikirsizlik halinde kurul- muş ve toplumda Gençlik Hareketleri olarak bırakmıştır. Fakat, devamlı iz bırakmamıştır. Zaten, kapalı bir toplum manzarası gösteren tek parti dev- ri toplumunda da, ondan sonra, büyük kısmı müsama- hasızlık içinde geçen iki parti devri toplumunda da bu- nun dışında bir gelişme için ortam hiç bir zaman elve- rişli olmamıştır. akisler 27 Mayıstan itibaren, Türk aydını Türk toplumu üzerinde düşünmede kendini daha hür hissetmiştir. 27 Mayıs Hareketinin mânası ve istikameti itibariyle, ilk uyanan cereyan sola müteveccih cereyan olmuştur. Çocuğumsu bir sosyalizm olarak beliren, fikirden ziya- de edebiyat şeklinde gelişen ve nihayet tecrübesiz 14'lerin elinde Güdümlü Demokrasinin felsefesi haline gelen bu cereyan, sonra bir süre su altında kalmış, fa- kat 15 Ekim seçimleriyle birlikte yeniden teşkilâtlan- mıştır. Ama bu sefer karşısında, aynı seçimlerin sonuç- larından ümit görerek açık vaziyet alan sağcı cereyanı da bulmuştur. Şimdi, bu iki uç, Basında ve Gençlik içinde birbirine karşı kıyasıya bir mücadeleye girişmiş görünmektedir İki cereyanın merkeze yakın kanatlarındaki fikir- lerden, bu toplum çok faydalanacaktır. Yürütmeye ça- lıştığımız batılı demokratik sistem içinde şuurlu va- tandaşların millet ve memleket meselelerini ovukufla incelemeleri, aralarında tartışmaları, salim yolu arama gayretleri idarecilere ışık tutacaktır. Hattâ bu çalış- maların politik bir netice vermesinin, iki iç kanattan bir muhafazakâr veya liberal ve bir sosyalist partinin çıkmasının da şaşırtıcı tarafı yoktur. Nihayet, mevcut mili partiler memlekette esecek havaya göre şu veya bu prensiplerinin üzerine daha fazla basarlar, politi- AKİS ,15 OCAK 1962 Metin TOKER kalarının tatbikatında şu veya bu noktaya kuvvet ve- rirler, müşterilerini muhafaza ederler, edemezlerse yer- lerini yeni teşekküllere odevrederler. Demokrasilerde partilerin eskimesi, tazelenmesi, yenilenmesi mekaniz- ması böyle işler. Ancak, ihtilâl sonrası Türkiyesinde durum bir hu- susiyet göstermektedir. Bu cereyanların, bir de merke- ze uzak, dış kanatları vardır. Kıyasıya mücadele, da- ha ziyade bunların arasında cereyan edere benzemek- tedir ve bunların karşısında memleketin pek (büyük ekseriyetini teşkil eden orta kuvvetlerin (derlenmesi, toparlanması, şuur kazanması, hatta belirli görüşler etrafında organize olması zamanı gelmiştir. Zira, sağ- cıların ve solcuların aşırı fikriyatcıları her ihtilâl son- rasında her toplumda belirli nisbette me tabii "aykırı kuvvetler lamaya çalışmaktadırlar. Sağcıların bağlandıkları ay- kırı kuvvet, 27 Mayısın intikamını alıp eski Bayar- Menderes devrini geri getirebileceklerini sanan ve ik- tidardan uzaklaştırıldıkları günden bu yana hep "Ba- bamızın çiftliğine yabancılar girdi" psikozu içinde teş- kilâtlanmaya çalışan D.P. militanlarıdır. Buna muka- bil, solcular "Türkiyede Demokrasi yürümez!" edebi- yatı altında, manası 27 Mayıs hareketinin manasın- dan değişik bir askeri darbenin gafil hasretini yürek- lerinde duyan küçük kuvvetlerin gözlerinde büyüttük- leri kudretine dayanarak çalım satmaktadırlar. İki uçun da bilmediği, ortadaki büyük kütlenin, Türk Si- lâhlı Kuvvetlerinin, Gençliğin ve (Basının muazzam ekseriyetiyle bu çeşit heveslerin karşısında bulundu- ğu, gün geçtikçe şuur kazandığıdır. Bir Demokraside fikir ve o politika yapmaktan daha tabii husus düşünülemez. Demokrasi, her şeyden çok bir ikna rejimidir. Ama iş zor kullan- maya gelince, milletin içindeki bütün iyi niyet erbabı bir anda vaziyet almaya ve her temayülde aşırdığa çan macera heveslilerine gerekil dersi vermeye ha- zır haldedir. Bu kütlenin sesini, iki uçtaki şamatacılar derecesinde çıkartmaması hiç kimseyi yanıltmamalı- dsr. Demokrasiye alışmış olan Türk milletini, başka bayraklar altında toplamaya İmkân kalmamıştır. iç kimse hayal etmemelidir: Bugün, sağ uçun özlediği intikam devri bir ham düşüncedir. Koalisyon yaşasın diye o istikamette tavizler vermek bahis konu- su dahi değildir. Bunun dışındaki her iddia, hususi maksada dayanmaktadır, Eller vicdana konularak dü- şünülürse kabul edilecektir ki, kopardan yaygaraların hiç biri Hükümet üstünde tesir icra etmemiş, hepsi havaya söylenmiş lâf olarak kalmıştır. Ama, bugünkü idare kendini lâftan korkmayacak kadar kuvvetli his- settiğinden dolayıdır ki, tedbir yoluna da sapılmamış- propagandası ma, aynı derecede gerçek bir başka vakıa, sol uçun bel bağladığı kuvvetin bir efsaneden ibaret oldu- ğudur. l4ler nasıl, böyle bir hevese o kapıldıklarında evvelâ Basının ve Gençliğin muazzam ekseriyetini kar- şılarında bulmuşlar ve sonra Türk Silâhlı Kuvvetle- rinin muazzam ekseriyeti tarafından alaşağı edilmişler- se, aynı şekilde davranışların aynı akibete uğrayacağın- dan zerrece şüphe caiz değildir.