YURTTA OLUP BİTENLER diklerinin tesirini anlamak için muha- taplarına dikkatle baktı Yüzünde mağrur bir eda vardı. O gün, İstanbul gazetelerinin kurt parti muhabirleri D. P. nin -res- mi adıyla- Yürütücü Başkanı Yusuf Demirdağın basın toplantısına — ciddi maksatla gittiler. Mender iktidarının Ankara Zırhlı Kuvvetler Komutanı A. P. den ismi var, cismi yok D. P. ye spektaküler geçişi sıra- sında pek cafcaflı bir demeç vermiş ve bir ka ün sonra ( İstanbulda, kendisini takip «den 35 kadar A. P. linin isimlerini açıklayacağını bildir- mişti. Gazeteciler bunun bir balon ol- duğunu ve 35 değil, 3,5 A. P. linin dahi Demirdağın peşinden gitmedi- ğini anlayınca zahmetlerini boşa çı- karmadılar ve bu çeşit toplantılarda dalma yaptıkları gibi -Babialide kul- lanılan tâbirle- dalgalarını geçti- ler! Zırhçı (oODemirdağ, Prof. Başgille yaptığı g görüşme - kında bilgi vermek üzere kendilerini davet ettiğini söyledi ve uzun taya attı: Efendim; Başgil "İnkılâp Düşmanı" olarak tanınıyordu. Bir medeni profesör hiç "İnkılâp ODüş- olabilir miydi? (Gazeteciler başlarım salladılar ve dinlemekte de- vam ettiler. Demirdağ, o zaman Baş- gilin, okendilerle beraber olduğunu söylediğini nakletti. Bir gazeteci, da- yanamadı: " am, o herkesle beraber ol- e söylüyor" deyince (oDemir- dağ — Başgil politikanın içinde değil- dir" cevabını verdi. Ama, politikanın dışında da değil- di. Öyleyse Başgil neredeydi? Politi- söylenen Başgil bilmecesi den, öylece kaldı! . Demirdağ daha sonra Terfik İle- riden söz açtı. Ah, o ne büyük, ne muhterem adamdı;.. D. P. nin "Yü- rütücü Genel Başkanı" büyük bir vecd içinde İleriden bahsetmeye baş- ladı ve işte tam o sırada şu dehşe- tengiz sözleri sarfetti: — Derinin tabutu üzerine örtülen bayrak, milli irade tarafından örtül- çözülme- Milli irade ve Herinin tabutu!... Demirdağ; "— O bayrağı, kimse o tabutun üzerinden alamaz!" diye devam et- ti. Bereket o sırada, otelin garsonu imdada koşup, çayları yetiştirdi. Ayaklı kütüphane Demirdağ daha sonra D. P. nin teş- kilatlanma (çalışmalarından o bah- setti. D. P. çığ gibi büyüyordu. Bin- lerce iltihak vardı. Ama nedense, 20 Demirdağ konuşuyor Bilgin bir zat Demirdağ o gün sadece İzmit Müte- şebbis İl İdare Kurulunu açıklamak- la iktifa etti. Bu yalancı dolma ziya- feti sırasında bir hikmet daha savur- du. Efendim, "D. P. İskambil kâğıt- ları gibi kuruluyor"du. Dil meselele- rine meraklı ciddi bir gazeteci: " " Ama Paşam, iskambil ları, bir şeyin kurulması için değ yıkılmasını anlatmak için kullanılır? deyiverdi. Dilsever gazetecinin bu ihtarı ü- zerine Demirdağ, hışımla döndü ve muhabire: "— Sen Almanca bilir diye sordu. Muhatabından menfi cevap alın- ca, Almanca ve askerlik bilgisini de ortaya koydu. Efendim, Almanca askeri bir tabir vardı. Tabir "Angen der rollen"di "yuvarlanarak obü- yüme" demekti. Gazeteciler Paşanın kültürüne hayran kaldıklarım (ifade ettiler. Eh, D. P. için doğrusu Paşa- dan daha iyi bir Genel Başkan bulu- namazdı. Ama, toplantının sonunda, alman- ca değil de amerikanca bir tâbiri mırıldanmaktan kendilerini alama- dılar: "Rock'n Roll". Mânası : "Sallan ve Yuvarlan!" misin?" Kuyruklar Yoğurt ve mayası Bitirdiğimiz haftanın içinde Anka- rada, Cengizhanın Bisikletinde -hayır, Ur bisikletin üstünde değil; bu, Refik OErduranın başkentteki Küçük Tiyatroda oynayan piyesinin adidir- unutulmaz Salim Başolu sa- pasağlam, neşeli ve keyifli görenler Menderesin hortlayan basınında, oku- duklarını ihtiyarlan dışında hatırla- dılar. Gerçekten, geride kalan hafta- nın alâka uyandırıcı bir hâdisesi, Menderesin hortlayan basınının Yük- sek Adalet Divanının tarihi oBaşka- nının sıhhati üzerine dikkatle eğil- mesi oldu. Menderes tipi in kendi Salim şolun devasız bir derde müptela olduğunu, zaman zaman efkâra daldığım, hiç bir şeyden zevk almaz hale geldiğini, hastalığa bir türlü teşhis konamadı- ğını renkli, cazip, gülümser o başlık- larla (okuyucularına (o müjdelediler. Haber haberleri takip etti ve yayın kısa zamanda bir kampanya halini aldı. O kadar ki, bir ara Salim Başol bile kendinden şüphe etti: mıyım?" diye.. Halbuki, dalet Divanı Başkanlığından ayrıl- dıktan sonra bir süre izin almış, izni bitince, tam Il ay süren ve gece gün- düz tanımayan mesaisinin yorgunlu- gunu çıkaramadığından kendisine ra- por verilmişti. Nitekim Başol, bu a- yın 22 sinde, Temyizdeki 1. Ceza Dairesi Başkanlığına yeniden döne- cek ve cübbesini giyip görevini yap- mış insanların vicdan huzuru içinde dosyalarının arasına gömülecektir. O halde, kampanyanın sebebi ne- ir? Bu sualin cevabım, bitirdiğimiz haftanın ortalarında bir gün, "İhtilâ- lin kendisine çektirdikleri"nin intika- mını alma hevesi içindeki meşhur Muammer Kıranerin, "İhtilâlin ken dilerine çektirdikleri" nin intikam nı alma hevesi içindekilere çıkartır” dığı Büyük Zaferi okuyanlar vere- bildiler. Büyük Zaferde, ciddi ciddi, sahiden olacakmış gibi şu omantık monte ediliyordu: "Salim Başol hastadır. Hastalığı, devasız bir derttir. Devası olmadığı gibi, mahiyeti de (bilinmemektedir. Salim Başol, Yassıada kararlarından hemen sonra, bu hastalığı sebebiyle izin almıştır. Demek ki, o tarihte hastaydı, ile, mahiyeti ve devası bi- linmiyen bir hastalığın başlangıç ta- rihi belli olabilir mi? Tabii, olmaz. O halde, Salim Başolun hastalığının kararlardan önce başladığını (o kabul etmek lâzımdır, öyle olunca, o Yassı- ada kararları bir hasta adam tara- fından verilmiştir. Kararlar malül- dür! Aklıewel gazetenin, bu Oo parlak mantığın sonunda vardığı- netice şu- dur: "O halde, birafda çıkarılma- dığına göre, o Yassıada (hükümleri hakkında ya bir tashih-i karara, ya AKİS, 15 OCAK 1962