Haftanın içinden Tümen Tümen Ders Eğer bir yeni güçlük belirmezse ve son dakikada his- lerle küçük hesaplar a e kr üstüne tekrar sıkmazsa, Tür! e bulunan iki dar geçitten birini geçtiği anlaşılıyor. İnönü kabinesinin, Millet Meclisinden, nisbi temsilin tatbik olunduğu mem- leketlerde azımsanmayacak bir Di güven oyu alması ve bu suretle sağlam, uzu ürlü, müstakar bir iktidarın kurulması en kuvvetli ihtimaldir. Tâbirin içindeki kaba kelimenin yakışıksızlığı ma- zur görülsün, derler ki "Allah fakiri sevindirmek istedi mi, evvela eşeğini kaybettirir, sonra tekrar buldurur”. Arkamızda kalan buhranlı günler düşünüldüğünde, bu neviden bir sevinci yürekte hissetmemek imkânsızdır. Ancak, hadiseden hepimizin alması gereken derslerin bulunduğu gerçeği de gözden kaçırılmamalıdır. Siyasi hayatında kendisi için, aldığı neticeye rağ- men daima bir şeref olarak kalacak olan 1961 seçimle- rinin kampanyasında İsmet İnönü o hararet içinde çok kimsenin gözünden kaçmış bulunması muhtemel bir noktayı belirtmiştir. İnönü, tarihte Türk milletinin bir çok zor durumdan başarıyla kurtulduğunu hatırlatmış, fakat bunda idarecilerinin oynadıkları büyük rolü anlat- mıştır, 15 Ekim günü ise milletin, ilk defa olarak, böy- lesine hayati bir anda doğru istikameti bizzat bulma mevkiinde olduğuna söylemiştir. Bu istikametin o gün bulunduğuna ileri sürmek pek güçtür. Hatta aksine, sandıklardan her türlü hayalin fantezisini aşan karışık- lıkta bir durum çıkmıştır. Keşmekeşi gene, ama bin güç- lükle ve türlü tehlikeler arasında bir İdareci takımı şim- dilik çözebilmiştir. Fakat bu, daha ne zamana kadar de- vam edebilecektir? Eğer seçmen, şu son tecrübeden, bir seçimde oyun filân pek babayiğitce konuştu, falan mer- hamet duygularını tahrik etti, öteki hoş vaatlerde bu- lunda diye verilmemesi, başka ve daha önemli faktörler gözönünde tutularak kullanılması gerektiği dersini çı- karırsa pek iyi eder. Zira öyle bir gün gelir ki işin için- den idareci takımı dahi çıkamaz ve bu, milletin böyle bir hakka lâyık olmadığına inananları herkes önünde haklı hale getirir. 15 Ekimden, idareci takımının da alacağı bir önemli ders vardır. Millete iyi bir idare sağlanmadı mı, desteğe en ziyade muhtaç olunduğu bir sırada bu desteği mil- letin esirgemekten çekinmediği kulağa küpe olmalıdır. Belki küçük hesap, belki basit düşünce, belki gündelik endişe. Ama, gerçek bu! Demek ki millet huzursuzluğu- nu, dolgunluğunu, memnunsuzluğunu, şikâyetlerini için- de saklıyor, fakat eline geçen ilk fırsatta bunları, çırıl- çıplak ortaya çıkarıveriyor. O halde, halk tabakalarını bir hayati unsur m daima kaale almak, onun tema- yüllerini kollamak şart. Bunun, reform yapmak için bir handikap teşkil ettiği sanılabilir. Aslında, değildir. Bizim muhtaç olduğumuz reformlar atlayıp sıçramalı reformlar olmaktan çıkmıştır. O devir, artık gerimizde- dir. Demokrasiyle ihtiyaçlarımızı sağlayabiliriz. Tâ ki. demokrasiyi başarıyla ve halkın mutluluğunu ön plân- da atarak hayallere kapılmadan cahillerin cüretkâr lığına düşmeden, ama cesaretle işletebilelim. Politikacılar, 15 Ekimden iki türlü fayda sağlaya” bilirler. Fütursuzlar, halkı kandırarak onun oyunu ai manın kabil bulunduğuna görmüşler, çirkin ihiiöidele AKİS, 20 KASIM 1961 usüllerinin âsil mücadele usüllerinden verimli olduğunu denemişlerdir. Doğru! Ama, karanlık niyetlerine para- vana yapmalı istedikleri “Milli İrade Edebiyatı", mem- leketin sağlam kuvvetleri önünde sökmüş müdür? Cum- huriyetin 38. yılında, Türkiyede yapılabilecek şeyler vardır, yapılamayacak şeyler. Yapılamayacak şeylerin imkânsızlığını kabul etmek için fütursuz politikacıların başlarını taşa vurmalarına lüzum kalmamış olması, sâ- dece memleketin değil, kendilerinin de talihini teşkil etmiştir. Pek çok tükürüğün yalanması mecburiyeti, önümüzdeki seçimlerde, bu derece bol tükürüğün saçıl- masını mutlaka önleyecektir. Fütur sahibi politikacılar ise, bunda aşırdığın fay- dadan ziyade zarar getirdiğini tecrübe etmişlerdir. Kampanyada seviye, halkı umursamamanın hududuna ulaşıp onu aştı mı, anlaşılıyor ki geriye tepen bir silâh yerine geçiyor. O halde, seviyenin nerede bitip umursa- mazlığın nerede başladığını iyi tâyin etmek lâzım. Halk tabakalarına inmek ile bayağılık ve âdilik yapmak asla aynı şey değildir. Gayenin -yâni seçimleri kazanmanın- her vasıtayı mubah kılmadığı ne derece gerçekse, seç- menin oyunu isteyen politikacının her vasıtanın gaye derecesinde âsil olması hususunda titizlik göstermesinin de aşırılık sayıldığı ortadadır. Ne bir istikamette, ne ötekinde mübalâğaya kapılmak: İşte, bizim demokrasi- mizin adaydan istediği! Zira iyiler melek kesildi mi, şey- tanlar kolay zafer kazanıyorlar ve ondan sonra her şey altüst oluyor, her şey tehlikeye giriyor, kaş yapayım denilirken göz çıkartılıyor. » 15 Ekimden sonraki durumun ortaya çıkardığı bir başka gerçek, kapımızın içinde ve dışında türlü tehlike- erin bizim zayıf anımızı tehalükle obeklediğidir. Bize hiç faydası olmayan temayüller, öyle anlarda derhal suyun yüzüne çıkıveriyor ve çeşitli maskelerin altında harekete geçmeğe hazırlanıyor. Bu defa itidalin kolay hâkim olduğu, basiretin rahat bulunduğa söylenemez. Ama gecikmenin bir büyük faydası olmuş, pek çok gö- zün açılmasına yaramıştır. Türk demokrasisi, anlaşılı- yor ki, siyasi inançları ne olursa olsun, bu rejime sami- miyetle, sadakatle bağlı olanların sımsıkı durmaları, dayanmaları ve gerekirse fedakârlık yapmalarıyla ya- şayacaktır. Bu kuvvetlerin İnönünün şahsında bulduk- ları destek, son buhranda rejimi kurtarmıştır. İnönü- nün şahsı, çok partili rejim içine girdiğimizden bu yana, daima, tek gerçek teminat olmuştur. Ama o desteğe ma- lik olmadığımız gün emaneti nasıl koruyacağımız husu- sunda bugünden ciddi karar vermezsek, yarın hakkın- da iyimser olmanın imkânı yoktur. Reformlarımızı Ata- türksüz, Demokrasimizi İnönüsüz yürütmeği becere- mezsek yazık olur Atatürkün gayretlerine, yazık olur İnönünün fedakârlıklarına.. Bir musibetin bin nasihattan evlâ olduğa çok söy- lenir ama, bundaki gerçeklik payı pek de belli değildir. Öyle musibetler vardır ki, bir defa gelip çattı mı onun neticelerinden yakanın kurtarılması imkânsızlaşır. Tür- kiye, eğer Koalisyon Hükümeti kazasız belâsız kurula- bilirse, böyle bir musibetin eşiğinden dönmüş olacaktır. Ancak hiç kimsenin inkâr edemeyeceği hakikat, şu an- da milletce kulağımızı bininci nasihata açmış olduğu- muzdur. Bundan sonrası mutlaka musibettir.