MUSİKİ Opera İnci Avcıları Devlet Operası bu yıl yeni eser ola- rak önce Bizet'nin İnci Avcıla- rını sahneye koydu. İnci (Avcıları, yazıldığı günden beri ilgi görmemiş, hemen her yerde ve her zaman 50- ğuk karşılanmış önemsiz, bir operadır. Koca operanın içinden sâdece tek bir aryama meşhur olma- sı herhalde sebepsiz değildir. Na- dide (incileri avlamakta, mezarları kazıp kokmuş eserleri sahneye çı- karmakta usta olan Devlet Opera- sının Bizet'nin İnci Avcılarına el at- ması aslında şaşılacak birşey sayıl- mamalıdır. İyi bir sahneye koyuşla, iyi bir solist kadrosuyla ve iyi bir yorumla İnci Avcılarını bir dereceye kadar seyredilebilir hale (getirmek belki mümkün olabilirdi, fakat eser kötü bir sahneye koyuşla, kötü bir solist kadrosuyla -ikinci grup- ve kö- tü bir orumla icra edildi. £ İkinci temsilde ne solistler, ne de koro or- kestrayla bir arada yürüyordu. Otta- vio da Rosa bozuk işleyen makinenin karşısında acemi bir şef gibi bocalı- yordu. Tek bir ses güzel değildi. Te- nor Cemil Sökmenin dışında tek bir ses temiz değildi. Zaten oynanmaya değer bir yönü olmayan eser, sinir- lenmeden seyredilemez, rahatsız ol- madan dinlenemez hale gelmişti. Her- halde İnci Avcılarının, Devlet Opera- sının yüzünü ağarttığı pek söylene- Tosca İyi bir kadroyla temsil edilen Tos- -a, İnci Avcılarının aksine, ger- kestra şefi Ottavio de Rosa'nın da payı büyüktür. Tosca'da üç önemli role Devlet Operasının üç seçkin sanatçısı çıkmıştı: Soprano Sevda Aydan -Tosca-, tenor Doğan Onat -Cavaradossi- ve bariton Özcan Sev- gen -Scarpia-. Sevda Aydan genel olarak iyi teganni ediyordu. Güzel kompozisyonuyla sahneyi odolduru- yordu. Ancak, tiz notlarda aşırı de- recede sert ve köşeliydi, sesine yu- karlarda madeni bir pırıltı geliyor- Doğan Onatın sesi Sevda Aydanın tizleri altında küçülüp eziliyordu, yo- rumu da Özcan Sevgenin şahsiyeti yanında silik kalıyordu. Fakat dinle- yicileri rahatsız eden bir tenor oldu- gu, çerçeveden düştüğü pek söylene- mez. Ama herhalde bütün temsilin en başarılı sanatçısı Özcan Sevgen 32 oldu, Özcan Sevgenin hem sesi gü- zeldi, hem duygulu, müzikal bir söy- leyişi vardı, hem ritmi iyiydi, de oyunu kusurs Tosca bu yıl yine “Elmar Voigt'un sahne düzeniyle temsil edilmektedir. İsviçreli bir sanatçı olan Elmar Vo- igt bu eseri sahneye geçen yıl koy- muştur. Genç rejisör, Tosca'ya yan- lış açıdan bakmış, yeni birşeyler söy- lemek, sahnede değişik bir (o düzen kurmak istemiş, bunun yolunu da geleneklere sırt çevirmekle (o bulaca- ğım sanmış. Bu uğurda konunun gi- dişini, eserin sonunu değiştirmekten, ucuz sinema etkilerinin peşinde koş- maktan, mantık çerçevesinin dışına çıkmaktan bile kaçınmamıştır. Me- sela, Tosca ile Cavaradossi'ye ka- nı biraz fazlaca kaynamış, eseri o- kurken biraz fazlaca duygulanmış ve . yeryüzünde mutluluğa erişemiyen bu çifti cennete göndermek istemiş. Son perdede geri planda havalarda asılı duran bir dev tablo, bulutlar arasın- da Vatikanı canlandırmakta ve se- yircilere Tosca ile Cavaradossi'nin öldükten sonra gidecekleri yeri ima Operanın etmektedir. Ama Tosca eserin sonun- da kendini öldürmektedir. Dini inanç- lara göre, bu sebepten cennetten içe- etmemekte, askerler tarafından vu- rulmaktadır. Hattâ askerler tarafın- dan da değil, birdenbire (canlanan heykeller tarafından vurulmaktadır. Belki bu düzen içinde eserin veristik yönü uçup gitmiştir, Tosca sembo- lik bir anlam kazanmıştır ama, El- mar Voigt'un sayesinde çiftler cen- nette birbirlerine kavuşmuş, en 5so0- nunda bütün kahramanları ölen ope- ra bir dereceye kadar tatlıya bağlan mıştır.. Operet Çardaş Fürstin Devlet (o sahnelerinde mevsim başın- dan beri oynayan eserler arasın- da, müzikten anlayan dinleyicilerin en fazla âsabını bozan eser, herhal- de Çardaş Fürstin olmalıdır. Eseri sahneye Azmi Örses koymuştur. Bel- libaşlı rollere soprano Nevin Altu- na ile Atıfet Usmanbaş, tenor İsmet Kurt, Esat Tamer, Muzaffer Gürgü- Durumu Faruk GÜVENÇ Devlet Operası, Carl Ebert gittıginden beri başsız kalmıştır ve bü- tün karışıklıkların, yapılan bütün yanlış işlerin sebebi de budur. Dünya- ma hiçbir yerinde bir operayı müzikten anlamıyan bir tiyatrocu idare etmez. Aslında operanın başına geçebilmek için müzisyen olmak da yeter değildir. Bütün operaları, bu operalardaki bellibaşlı partileri bilecek- siniz, ünlü eserlerin çeşitli (sahnelerde nasıl oynandığından haberiniz olacak, opera piyasasını tanıyacaksınız. Bunlar temsil şartlar, bir "Ge- nel Müzik Vöneticisi"nde ilk ağızda aranacak şartlar. Oysa ki Devlet Operası bizde Devlet Tiyatrosu Genel Müdürlüğüne bağlıdır. Devlet Ti- yatrosu Genel Müdürü de bir tiyatrocu. Bu durumda Genel Müdür, bü- tün iyi niyetine rağmen elbet de birkaç şarkıcının, işten anlamaz birkaç müzisyenin oyuncağı olacaktır. Yıllardan beri, pratik bazı tedbirlerle teşkilat kanunundaki sakat yönlerin giderilmesine çalışıldığını görüyo- ruz. Önce Opera ile Tiyatro kâğıt üzerinde birbirinden ayrıldı. Opera- nin başına bir besteci geçirildi. Şimdi de Amerikadan bir bale şefi çağ- rıldı ve "Genel Müzik yöneticiliği" ile görevlendirildi. Bu yıl bütün ope- raları o idare edecek. Bir hatayı düzeltirken birkaç başka hata yapıyo- ruz. "Genel Müzik Yöneticiliği" başka şeydir, orkestra şefliği başka Amerikalı sanatçı bugüne kadar hiç opera idare etmemiş, operaların pek çoğunu tanımıyor. Böyle bir adama Devlet Operasının temsil plân- ları nasıl yaptırılır, operanın bütün yükü bu kadar genç ve tecrübesiz bir sanatçının omuzlarına nasıl yıkılır? B. Ottavio de Rosa iyi bir or kestra şefi, iyi bir müzisyen. Onun gibi bir sanatçıya elbet de ihtiyacı- mız var, ama bütün operaların idaresini ona bırakmak akıllıca bir iş de ğildir. Bu kadar ağır bir görevin altından ancak tecrübeli bir opera şef kalkabilir. Ben, Ottavio de Rosa'nın her operayı başarıyla çaldıraca- gından eminim, ama "her opera" demek "hep birden bütün operalar demek değildir. Bir baş bulamadığımız için Devlet Operası insan öğüten, değer yiyen bir makine haline geldi. Bakalım bu gidişin sonu nereye varacak ? AKİS, 20 KASIM 1961