20 Kasım 1961 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 23

20 Kasım 1961 tarihli Akis Dergisi Sayfa 23
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BASIN Gazeteciler Hoş bir seda Bitirdiğimiz haftanın başlarında, salı günü öğle üzeri İstanbulda, oto mobil ve otobüslerin arka arkaya sırllanmasından meydana gelen bir cenaze alayı Esentepeden geçerken. Basın Mahallesinde Boğaz asfaltına bakan beş apartmanın pencere ove balkonları lebalep müteessir (o insan- larla doluydu. En sondaki apartma- nın üst katırım penceresindeki kır- laşmış saçlı, orta boylu, şişmanca ve yaşlanmış kadıncağızın hali, hepsin- den perişandı. Üzerinde pembe yünlü kumaştan bir elbise (vardı. ancak bir lâhza bakabildi, fazlasına tahammül edemiyerek içeri fırladı gözyaşları ile hıçkırıklara boğularak kendini divanın üstüne attı. Kortejin başını çeken cenaze ara- basının içindeki tabutta, Bâbıâlinin kıymetli ve cefakar bir ferdi Nazım Ulusay bulunmaktaydı. (o Hıçkıran kadıncağız ise, merhuma 38 yıllık yorucu meslek hayatında dalma des- tek olmuş vefakâr eşi Nezahattı. Masraflarını Yazı İşleri Müdürlerin- den biri bulunduğu Cumhuriyet ga- zetesinin karşıladığı cenaze töreni, Şişli Camiinde başladı. Katılan MIM» tör, milletvekili, siyasi parti ve dev- lt teşekkülleri (o temsilcileri, bana -mensupları ve dostları, ailesi efra- dının ve Cumhuriyetçilerin ıstırabım paylaştılar. Kalabalık topluluğun evvelâ o- muzlarına, bilâhare de elleri üzerine alınan naaş, Örfi İdare Kumandan- lığının 100 metrelik tahdidine rağmen İİ E.T.T. nin Otobüs Garajına kadar lakordu bozuk ve çatlak sesli oŞehir Bandosunun çaldığı matem marşı ile taşındı. Genç meslekdaşlarının sıra- landıkları 30 kadar çelenk, Şehir Bandosunun önünde yer almıştı. O- tobüs Garajının önünde cenaze araba- sına konulan tabut, Zincirlikuyu Me- zarlığına gotürüldü. 63 yaşındaki Ulusay, 25 yıllık rından Kayhan Sağlamere, ce önce biraz fenalaştığım, o başına enfarktüs krizine benzer bir hal gel- diğini söylemişti. Sağlamer de te- selliye çalışmış: " —Haydi canım, Patron, maşal- lah sırım gibi adamsınız. Sizde et nerede, but nerede? Kalp hastalıkla- rı yağlı insanlarda olur. Kafanızdan çıkarın onu" şeklinde konuşmuştu. AKİS, 20 KASIM 1961 Fakat o, kalbinin etrafında balâ bir sızı ve sıkıntı hissetmekte olduğu üzerinde. ısrarla durmuştu. o Hasbı- hal sırasında Sağlamer belinin kalın- laşıp yağlanmakta olduğundan dert yanmış, Ulusay da kol pazusunu şi- şirerek: "— Bak oğlum, bende hâlâ ade- te var" demişti. Sağlamer parmaklarıyla kontrol etmiş, söylediklerinin (doğruluğunu anlamıştı. Gene mesai arkadaşları, onun gece geç vakitlere kadar bek- lemesine ve ağır islere müsaade etmezlerdi. de de gayet normal ve her zamanki gribi neşeli (o çalışmıştı. Fırsat dukça mesai' arkadaşlarına yordu ve hiçbir şikâyeti yoktu. ni bitirip, saat 20.30 sularında, ken- disini Oo vakfetmiş olduğu Cumhuri- yetten, bir defa daha uğramamak ü- zere ayrıldı İsimsiz kahraman' Ulusay daha bir hafta önce tapusu- nu teslim aldığı evinde, hiç âde- ti olmıyan bir şey yaptı: Tuttu, eşi- ne ve kızına, Cumhuriyetin sahip ve Başyazarı Nadir Nadiden başlıyarak hiyerarşinin son kademesine (okadar bütün mesai arkadaşlarım anlatma- ga başladı. Adeta onlarla teker te- ker vedalaşıyordu. Ailecek saat 23.30 a yattılar. Geride bıraktığı- afta pazartesi sabahı sa- -i 6 da, eşi, telâş ve endişeyle gözle- rini açtı: — Ne oluyor Nâzım?" yanma vardı. Ultusay, hayatı boyunca da oldu- ğu gibi, sessiz sedasız ruhunu tes- lim etti. diyerek O, yakınlarına daima, kimseyi kedere grarketmeden, birdenbire gö- çüp gitmek istediğini söyler durur- du Kendisine (Ooumumiyetle Nâzım "Ağabey", "Patron", pek ender de "Baba" denirdi. Pek popüler bir ga- zeteci sayılmazdı. O kendini daha ziyade, kahırlı olan işe, mesleğin tek- İNGİLİZCE çalışanlar ve bü- tün talebeler için: TEMEL İNGİLİZCE DERGİSİ Yı abonesi (10) liradır. Bir yıllık dersler toptan gön- derilir. Ödemeli yollanılmaz. Adres: Temel İngilizce Der- gisi, Posta Kutusu: 43 — Sa- manpazarı - ANKARA AKİS - Reklâm — 254 Nazım Ulusay Allahtan rahmet nik tarafına ve hocalığa vermiş isim- siz bir kahramandı. Yılların biriktir- diği tecrübesinden, bilgisinden, o Al- lah vergisi istidadından bir miras- yedi hovardalığı ile istifade edip ye- tişen gazetecilerin sayısını hesaplı- yabilmek fevkalâde zordur. Muhabir- liğinden, basın mesleğinin Mareşal- liği sayılabilecek Yazı İsleri Müdür- lüğüne kadar her sahada çalışmış, doğuştan, çekirdekten yetişme dört başı mâmur bir gazeteciydi. İddi- asız, daima silik, perde arkasın- da kalmayı tercih ederdi. Ancak daima çok muntazam çalışan, isi- ni iyi bilen, kendisine güveni- len ve amatör ruhunu kaybetmiyen birinci sınıf bir elemandı. Asık olduğu gazetecilik cephesiy- le enteresan ve esi zor bulunan bir tipti. Her zaman ciddiyetin, dürüst- lüğün ve itidalin şampiyonluğunu yapmıştır. Sürat ve sansasyon, onun için ikinci plânda gelirdi. Her insa- nın zekâsının bazı konularda diğer- lerinden üstün olduğunu kabul eder, karar vermeden önce, mesai arkadaş- larının en genciyle bile o istişareden haz duyardı. Ancak fedakârlık yapa- mıyacağı tek değer, şeref ve namu- suydu. Bâbiâli seneler senesi onu ogece sekreteri olarak tanıdı, gördü. Gün- düz uyuyup gece çalışarak belki 25 sene gün ışığına hasret, mesleğin en ağır hizmetini omuzladı, götürdü. Gece sekreterliğinden kur- tulup ta gündüz işine, Yazı | İşleri Müdürlüğüne başladığı günlerde er- ken kalktığı bir sabahın hikâyesini, bir çocuk sevinci içinde, o saf ve pı- rıl pırıl gülüşüyle çok güzel anlatır- dı: " — Güneş meğer ne güzel odo- garmış." 23

Bu sayıdan diğer sayfalar: