Haftanın içinden Eğer İbret Alınsaydı Bir yıl içinde üçüncü defadır ki, oturduğum köşeden, aşağıda kaynaşan bir insan kalabalığına (baktım. İlk ikisinde köşem, Yassıadanın jimnastikhaneden boz- ma o meşhur duruşma salonunun eş ayrıl- mış sıralarında bir yerdi. Bu sefer, Türkiye Büyük Mil- let Meclisinin gösterişli otoplantı salonunun Bai Lo- casındayım uşmalarının başladığı gün, sanık sandalyalarında oturanların on yıl önce, Meclis- ten içeri ilk girişlerini hatırlamıştım. Yassıada duruş- malarının tamamlandığı gün, bir buçuk ay sonra İkinci Cumhuriyetin ilk Meclisinin açılışında milli ira- denin temsilcileri olarak kleri düşünmüş- tüm. Şimdi, ll seyrederken, gayrıihtiyari Marmaranın o ku ve sevimsiz adasına gidiyor. Aca- ba tarih, bir defa daha, tekerrürden mi ibaret kalacak? 27 Mayıs, yüzünü en açık şekilde göstermiştir: lam kuvvetlerinin (oarzuladıkları istikametin bir idarenin, bu topraklar üzerinde devamına adına Türkiye denilen madalyonun bir Memleketin sağ- dışında imkân yoktur. Yassıadada ben, bunu farketmemiş, kabul et- memiş olanları hazin akibetleriyle başbaşa (gördüm. 15 Ekim, madalyonun öteki yüzünü gösterdi: Ama, mil- let ekseriyetini kendi tarafına çekmeden de, bu toprak- lar üzerinde bir idare kurmak kabil değildir. İşte şu, hemen önümdeki sırada oturan C. H. P. grubunun hac- mi bunun delilini teşkil ediyor. Sanılırdı ki, ümit olu- nurdu ki memleketin sağlam kuvvetleri mail onuf bu yüzünü, millet ekseriyeti öteki yüzünü görebilecek- tir. Gördükten sonra da memleketin sağlam kuvvetleri kütleyi daha memnun edici bir idare kuracaklar, millet ekseriyeti memleketin sağlam kuvvetlerini daha fazla sağduyu göstererek destekleyecektir. İki taraf da, an- laşılıyor ki, bu başarıyı kazanamamış, dengeyi kura- mamıştır. "oy kaygısı taşımıyorum" diye girişilen ic- raat İhtilâli, oya en ziyade muhtaç olduğu saatte oy- suz bırakmıştır. İhtilâlin bitmesini hararetle arzula- yan kütleler ise, bunun hangi istikamette oy kullan- makla gerçekleşebileceğini görmemiş, gündelik endişe- ler ve onların yanında, tahrik edilen geri, iptidai, kaba hisler üste çıkmıştır. Bu muvazenesizliği, milletin tem- silcileri sıfatıyla memleketin dört a başken- te gelmiş yeni ekip düzeltebilecek mi Memleketin sağlam eğe millet ekseriye- tinin bağdaşamayacağı peşin hükmü içinde, bunların birine dayanıp ötekini bertaraf etmeye kalkışmak dü- şülebilecek hataların en büyüğüdür. Sâdece en büyüğü değil. Aynı zamanda, en tehlikelisi de.. Bu, Türk top- lumu içinde kapanmaz bir uçurum yaratır. Bırakınız ki 15 Ekim günü iki cepheden biri kesin galibiyet ka- zanamamıştır, ama kazanmış olsaydı bile bunu galiple- rin mağlüplar üzerinde her tasarrufa hakları bulun- duğu yolunda tefsir etmemek gerekecekti. Zira Türkiye bir arabadır ki, onu mutlaka iki atla çekmeye mecbu- ruz. Atlar tepişirse, araba yerinde sayar. Üstelik, böy- le bir kavga için de, ortada ciddi sebep mevcut değil- dir. 15 Ekimin netice- Atatürkçülüğün mleketin sağlam kuvvetleri, sini kendi fikirlerinin, tek kelimeyle AKİS, 30 EKİM 1961 Metin TOKER mağlübiyeti sayarlarsa haksızlık ederler. Yani millet, memnun olduğu bir idare altında seçime sokulmuştur da oldukça geniş kütleler buna rağmen mi, o idare Ata- türkçüdür diye, başka istikamette oy kullanmıştır? Bunu ileri sürmek, bir takım gerçeklere gözü kapama olur. C. H. P. 1957'de bugünkünden ne daha az Ata- türkçüydü, ne daha fazla. Ama 1957'de D. P. ye karşı H. P. ni tutan bir takım bölgelerde seçmen, 1961 yı- lında karşı kuvvetlerin kucağına düşmüştür. Bunun sebebi, arada başka unsurların siyasi dengeyi bozmuş olmasından ibarettir. Bunun yanında, 15 Ekim günü beliren bir oy çok- luğunu milletin 27 Mayısı reddettiği mânasına almalı ve o hareketi hiç olmamış hale sokacak tasarruflarda bulunmaya kalkışmak daha da büyük basiretsizliktir. Bir takım milletvekillerine, bir takım senatörlere bakı- yorum. Yüzlerinin ifadesi tanıdık ifadeler, hareketleri aşina hareketler. Giriyorlar, sıkıyorlar, kulaklara tak- tikler fısıldıyorlar, küçük manevralar kazılıyorlar, ku- lis yapıyorlar. Basit, geçici zaferler peşindeler. Bir ta- kım başkanlıklara kendi (o adamlarını oturtabilirlerse, hareket serbestliği sağlayabilecekleri okanaatindeler. Bir partizan idareyi yeniden kurabilirlerse, o fütursuz il sanıyorlar. Böyle taşlardan kurul- n yılın sonunda gözlere muhteşem görünen bir âbidenin bir fiskede nasıl yıkılıverdiğini bunlar, yakın- ları ya da vekilleri oldukları Yassıada müşterilerinden sormalıdırlar. Bir belirli zihniyetin şampiyonunu, bu zihniyetin 15 Ekim günü sandıktan galip çıktığına ina- narak devletin başına getirme gayretlerinde uğradıkla- rı hezimeti aynı yolda ısrar suretiyle telâfi etmeye kal- kışacaklar, dünyanın başlarına yıkılıverdiğini en kesin tarzda göreceklerdir. Üstelik bu defa, harabenin altın- dan kurtuluş, hiç kimse için, geçen defaki kadar kolay da olmayacaktır. Etrafı seyrediyorum da, gözüme başka simalar çarpıyor. Memleketin bu gerçeğini, madalyonun iki yü- zünü birden gördüklerini belli eden, çeşitli gruplara yayılmış kimseler. Türkiye Büyük Millet Meclisine bunlar mı hakim olacaklar, yoksa öteki iki ucun birin- de oturanlar mı? İkinci Cumhuriyette demokratik me- kanizma mı işleyecek, yoksa D. P. nin açtığı yolu tek- rar denemeye kalkışacaklar karşısında tepesi atanlar bir "Münevver Mutlakıyet" idaresi mi kuracaklar? Her şey, ama her şey şu aşağıda, şık salonun rahat sırala- rı üzerinde oturan kimselerin gösterecekleri obasirete bağlı. Hem kendi istikballeri, hem memleketin kaderi, hem milletin mutluluğu. Ham hayallerin insanları saa- dete götürmediğini görmek için Yassıadaya sürülme- nin mutlaka lazım olmadığını bilmek lâzımdır. Otori- ter idarelerin, Türkiye gibi Demokrasinin unutulmaz tadını ne de olsa şu onbeş yıldır tadmış ülkelerde, kud- ret sahiplerine hayatı hoş ve tatlı hale getirmediğini hatırlamak da faydalıdır. Niyetlerin iyiliği, neticenin iyiliğini sağlamaya her zaman yetmez Ab, bari şu Mecliste alaturka kurnazlığı bıraka- bilsek.. Ama ne zor, ne zor!