YURTTA OLUP BİTENLER bunu konuştular. Bu sırada, gazeteci akını da bağlamıştı. O kadar ki Baş- giller, bir kapı açtıklarında bir gaze- teciyle karşılaşıyorlardı. Tereddütlerin yenilmesinde, Çan- kaya havasının vazibesi yanında Tür- kiyeden gelen yeni haberler de rol oynadı. Evliyazade karargâhının bil- dirdiğine göre, Cumhurbaşkanlığı için partiye mensup çoğunluk, oyunu ver- meden önce, yazılı bir vesika isti- yordu. çime karargahı Başgile, . den bile oy temin edildiğini dele ler. Armut pişmişti ve Ho- canın ağzına düşmeye hazırdı. Ama Hocanın da, ağzım açması gerekiyor- du. Başgiller, bir uçağa binerek İs- tanbulun yolunu tuttular. Ancak Basgil, ilk günlerin sarhoş- luğu içinde, İstanbula geliş tarihi o- larak daha erken bir gün vermiş. A. P. teşkilâtı da bunu o taraftarlarına bildirmişti. Bu yüzden A. P. liler bir kaç defa -hele bir defasında, grup halinde- Yeşilköye taşındılar, o fakat her seferinde elleri boş döndüler. A- rada, meydan kumandanından yedik- leri azar yanlarına kâr kaldı. Belki de bundan dolayı, uçak piste kondu- Bayan Başgil, gazetecilerin bekleşmekte olduğunu gördü ve bu- nu elemle kocasına, bildirdi. Gazete- ciler orada günlerdir nöbetteydiler. İki taraf karşılaştığında, ilk so- ru gazetecilerden değil, o Başgilden geldi. "— Gürsel adaylığını koyuyor mu?" Böylece başlayan mülakat hayli u- zun sürdü. Bu atada Bayan Başgil gümrük muamelesini tamamladı ve' ünlü âlim yakasını gazetecilerden kurtarır kurtarmaz kan koca kendi- lerini otomobile güç attılar. Kadıköy yakasına geçerek, Feneryolundaki, şahane bahçe içindeki evlerine gitti- Başgil, Cumhurbaşkanlığına aday- lığını koyuyordu. Eee, madem ki mil- let istiyordu.. Buna rağmen, aynı gün akşama doğru İstanbulda bir ha- ber yayıldı: Başgil senatörlükten da- hi istifa etmişti. Fakat haberin balon olduğu kısa zamanda meydana çıktı. Bilâkis, başkentten Feneryoluna ge- len müjdeler o Cumhurbaşkanlığının çantada keklik olduğunu gösteriyor- du. Evliyazade karargâhı her şeyi inceden inceye hazırlamıştı. Ankara garında sık sık saatlerine bakan bazı adam- lar sabırsızlıklarını her hareketleriy- le gösteriyor, arada sırada da çalım- lı laflar ederek milletvekili veya se- 12 natör olduklarını hissettirmeğe çalı- şıyorlardı. Beklenilen, yataklı oeksp- resti. ONe var ki, saatler geçiyor, tren bir türlü gelmek bilmiyordu. Sa- at 9.15'de Ankara garında (olması gereken ve çok seyrek gecikme yapan ekspresin başına bir kaza ogelmesi ihtimali, sabırsız adamların endişesini arttırıyordu. İçlerinden biri Danışma- A. Fuad Başgil Yaka paça iade ya giderek gecikmenin sebebini anla- mağa çalıştı. Gecikme, Sazlı istasyo- nunda vuku bulan ve dokuz vagonun yanmasıyla sonuçlanan bir yangın- dan dolayıydı. Tahminlere göre, ka- tar ancak birkaç saat sonra başkente vâsıl olabilecekti. Merak edilecek bir husus yoktu. Tren ve yolcular osağ- lamdı. Fakat, haberi duyunca karşı- layıcıların dudakları büzüldü, kaşla- rı yukarı doğru kalktı ve birbirlerine şüpheli şüpheli bakmağa başladılar. Bir müddet daha gezinerek bekledik- ten sonra garı terkettiler. Telefon- lar işledi ve durum anlaşıldı. Hakika- ten Sazlık istasyonunda bir yangın olmuştu. Yataklı ekspres bu yüzden gecikiyordu. Ankaraya ancak o saat 15'de gelebilecekti. Taraftarlar tre- ni Sincanköyde o karşılamayı uygun gördüler ve otomobile atlıyarak o yolu tuttular Samsun temsilcileri olan karşıla- yıcılar Başgili saat 14.30 sıralarında Sincanköyde buldular. Yataklı eksp- resin ortalarındaki bir vagonun geniş koltuklarından birine oturmuş olan Başgil pek neşeli, pek memnun görü- nüyordu. Geriye yaslanmış, ayakları- nı uzatmıştı. Ciddi bir senatör kıya- fetine bürünmüştü. Siyah bir elbise giymiş, siyah-mavi karışımı bir kra- vat takmış, gözlerine meşhur siyan gözlüğünü yerleştirmişti. Yanında A. P. nin Başkan yardımcılarından Tah- sin Demiray vardı. Samsun milletvekilleri, o Başgilin bulunduğu kompartımana büyük bir iştihayla daldılar.. Profesörü (Adeta koltukladılar. Ellerini (oovuşturarak hal hatır sordular. Birkaç defa te- mennada bulunarak bağlılıklarını bil- dirdiler ve osenatörlük mazbatasını takdim ettiler. Gazeteciler de kendile- riyle birlikte kompartıman dalmış ve Başgilin yanına sokulmuşlardı. sın mensuplarım dışarı denediler. Ama Başgilin müdahaleciy- le vazgeçtiler Gnzeredilerisn biri aniden Başgi- le sordu; "— Siyasi mas kdmnkein taraftar mısını Başgilin nd temsilcilerden Yusuf Demirdağ az kalsın küçük di- lini yutacaktı. Birden atıldı, soruyu soran gazeteciye doğru eğildi ve ya- nağım okşadı. Sonra sertçe: — Ne demek o, bakayım?." Gazeteci sağırdı. Ne, ne demek- ti? Korkulu gözlerle Demirdağa bak- tı ve: affına " — Ama an efendim, bizi korkutu- yorsunuz" cevabım verdi. Demirdağ gülümsedi ve: "— Ece, tabii, biz askeriz" dedi. Başgilin etrafındakilerin, Profesö- rü fazla konuşturmağa niyetli olma- dıkları belli oluyordu. Ama Başgil konuşmakta mahzur görmemekte, hattâ bu işe gönüllü görünmekteydi. Nitekim bundan sonra omuhavereye pek karışan olmadı. Kompartıman- da sâdece Başgilin ve basın mensup- larının sesleri duyuldu. AKİS, 30 EKİM 1961