SİNEMA la ortaya çıkan "The Left Handed Gun-Solak Silâhşör"Ün Billy the Kid'i hain, kan dökücü ve kötü bir insan- dır. o Annesine, sulanan bir sarhoşu onbir yaşında iken tabancayla vurup öldürmüştür. Yeni bir ülkeye ve yeni insanlar arasına gelip karıştığında kişiliği hakkında hiç birsey bilinme- mektedir. Çevrenin davranışları (o ve Bonney'in çevreyle olan münasebet- leri giderek geliştikçe, Bonney kişi- liği de kendini belli etmeye başla- maktadır.Aç, susuz ve atsız karsısı- na çıktığı sürü sahihi İngilize garip bir yakınlık duymaktadır. İngiliz ona okuma yazma öğretmeye kalkar. İş verir, yanına alır. Kısaca Bonney'e onun şimdiye kadar pek karşılaşma- dığı insanca bir yoldan davranır. Bon- ney, alışılmışın dışındaki bu davranı- şa büyük bir yakınlık duyar. Kötü- ler İngilizi pusuya düşürüp (o öldür- dükleri zaman da Bonney'in onlardan mutlaka öc almak istemesi, işi kan akıtmaya kadar vardırması, bu ya- kınlığa karşı bir çeşit minnet borcu- nu ödeme duygusundan ileri gelmek- tedir. Gerçekte de bu borcunu öder. Dostu İngilizi öldüren dört kötü ada- mı da birbiri arkasına öldürür. Fakat Bonney, nam-ı diğer Billy the Kid, bu cinayetlerini işlerken yalnız de- ğildir, iki suç ortağını da yanında gezdirmektedir. Penn, kötü olarak kabullenip seyirciyi de kötü olarak kabullenmeye zorladığı kahramanının karşısına çıkardığı iki suç ortağının Benney'in itmesiyle kötü olduklarım bilhassa belirtmektedir. "The Left Handed Gun-Solak Si- lâhşör'ün hayduta haydutca dav- ranışının ötesinde ilgi çeken bir başka yanı da, genç kuşak oyuncularından Paul Newman'ın göz dolduran oyu- nudur. Newman, yurdumuzda şimdi- ye kadar gösterilen filmlerinde kesin bir yargıya varılabilir bir oyun vere- memiştir. "The Left Handed Gun-So- lak Silâhşör"ün Billy the Kid'inde rejisörü Arthur Penn, kahramanın yorumlamasında büyük yardımcı ol- maktadır. Oyun bakımından o biraz -biraz değil, çok- Marlon Brando oku- lu oyuna yaklaşıp uzaklaşmakta ve fizik yapısının Brando benzerliği da- ha başlangıçta Newman'ın aleyhinde olmaktaysa da, genç oyuncu ölçülü ve usta işi bir oyun çıkararak filmin yapıcı yönünü bütün gücüyle destek- lemektedir. "Kordura Kahramanları" A. A.Ç. A. K. -Amerikan Aleyhtarı çalışmaları Araştırma Komisyonu- ile bir zamanlar başı derde girenler arasında yer alan, orta kuşaktan re- jisör Robert Rossen, yeni filmi "They Came to Cordura-Kordura Kahra- 34 manlan"nda, meselâ bur "All the King's Men-Saltanat Hırsı"nda oldu- gu kadar başarı gösterememekte- dir ama, yine de eski günlerden kal- ma bir Robert Rossen'likle tek hat- lı konunun rahat seyredilmesine bü- yük çaba harcamaktadır. "They Ca- me to Cordura-Kordura Kahraman- ları", romancı Blendon Swarthout'un aynı adlı romanından sinemaya akta- rılmıştır. Yazar, bağımsızlık Oo sava- şındaki iç çekişmelerinin dışında bir de sınır boyu olayları ve başka bir takım siyasal etkilerle A. B. D. ile de çatışan Meksikalılara karşı gönderi- len bir süvari birliğinin Oo köprübaşı kişilerinin serüvenlerini anlatmakta- dır. Ortak serüven, bir madalya su- bayı ile, yapma kahramanlarının ba- şından geçenlerin hikâyesidir. Madal- ya subayı -Gary Cooper-, savaşa ka- tılmış yapma kahramanlarından bir grubu, sağ ve salim Cordura şehrine götürmekle görevlendirilir. Bu kişi- ler, gözlerini budaktan esirgemiyen, canlarını dişlerine takip olağanüstü bir güçle savaşmış kişilerdir. - Uzun bir Cordura yolculuğuna çıkarlar ken yanlarına bir de kadın -Rita Hay- worth- katılır. Swarthout ile Robert Rossen'in "They Came to Cordura -Kordura- Kahramanlan"nda ana hi- kâye, budur. Film, yedi erkek ve bir kadından kurulu bir küçük toplulu- gun yolculuğunu anlatmaktadır. Hi- kâyede, iniş ve çıkışlar çok azdır. A- na olayı besleyen küçük olaylar dizi- si yerine, kişilerin birbirlerine karşı olan bağlarından doğma olaylar ve bu olayların doğurduğu çeşitli patla- malar, asıl hikâyeyi bütünlemekte- dir. Robert Rossen, önce kişilerini, bü- yük ayrıntılara girmeden tanıtmak- tadır. Daha sonraki uzun yolculuk boyunca, kişiler ağır ağır işlenecek ve gerçek yüzleriyle ortaya çıkacaklar- dır. Giderek, gözünü budaktan sakın- mayan bu kahraman kişilerin, ger- çekte sözde ve yapma birer kahra- man oldukları anlaşılacaktır. Madal- ya subayı Torn, ilk darbeyi baba dos- tu albaydan yer. Albay, kendi halin- de bir levazım subayı olan Torn'u madalya subaylığına getirmiştir. Ma- dalya subayının işi, savaş alanlarını dolaşmak ve .yararlık tesbit etme Cordura soleuluğu, kahramanlar- la kahraman yaratıcısını karşı karşı- ya getirmektedir. Kahramanlar, ger- çekte her türlü davranışlarıyla "ale- lâde" birer insandırlar hraman- lıkları zorlamadır, yapmadır. Yaptık- larım korkuya, korkmalarına borç- ludurlar. Korkunun kahramanları- dırlar. Madalya subayı bu o gerçeğe birdenbire varmamaktadır. Rossen o- nu bu gerçeğe yavaş yavaş götürmek- tedir. Araya bir kadının da katılma- sı, kahramanların. kahramanlık, bi- çimlerini büsbütü açıklamaktadır. Yıpranmamış ölen ve başkalarının gözündeki tozpembe gözlüklerle deği- şik birer kahraman kişiliğine bürü- nen bu insanlar, sonra sonra yoksul- laşmakta, yıpranmakta, kahraman olmaktan çıkmakta ve bütün kötü yanlarını odökmektedirler. Disiplin yok Olmakta, yanlarındaki tek kadına karşı onmaz bir tutku- ya kapılmaktadırlar. Giderek işi, kendilerine madalya verdirecek ve olağanüstü seviyesine karacak Olan orn'u' öl- dürmeye kadar vardırmaktadırlar. A- ma burada Robert Rossen, o Holly- wood'un mutlu son geleneğine uygun olarak romana sırt çevirmekte ove Swarthaut'un başlangıçtan beri getir- diği gerçek sonu Oo değiştirmektedir. Grup, madalya subayım öldürmekte, hep birlikte düşe kalka Cordura'ya, yani kuruluşa ulaşmaktadırlar. gösterenleri Robert Rossen küçük gibi görü- nen, aslında büyük bir anlam taşıyan öldürme olayım yok edip işi tatlıya bağlamakla film süresinde sürüp ge- tirdiği güçlü anlatımını da, söylemek istediği yarım yamalak şeylerini de bir kalemde yıkıp geçmektedir. Swarthout'un yapmak istediği de bir- likte yıkılmaktadır. Rossen, binbaşı Torn'un durumuna, onun kahraman yaratmacılığındaki gülünçlüğüne düş- mektedir. "They Came to Cordura -Kordura Kahramanları", Gary Coo- per ve Rita Hayworth'un gösterme- lik kişiliklerinin dışında Van Heflin, Richard Conte, Dick York'un iyi o- yunlarıyla-ve tabii çok iyi konusuy- la- ayakta durabilen iyi bir film ola- bilirdi, ama ne yazık ki olmamıştır. AKİS, 30